Veli Büyükşahin
Bir ülkeyi, bir toplumu, bir yaşamı kaybediyoruz
CHP Adalet yürüyüşü yaptığında da yazmıştım.
Yürüyen Yürüdüğüyle mi Kalacak? Diye sormuştum. Bu soru sadece benim sorum değildi aslında.
Yaklaşık dört yüz kilometreyi yürüyenlerde, yürümese de uzaktan destekleyip bu yürüyüşle adalet umudunu yeşertenlerde aynı soruyu sorup duruyorlardı.
Bu yürüyüşün tam karşısında yer alan başta iktidar olmak üzere birçok kesimde benzer sorular sormuşlardı.
Yürüyüşün yanında yer alanlar böylesi bir zulüm karşısında "Hak ve Adalet" yürüyüşünün Maltepe mitingiyle büyük bir başarı elde etmesini ve bir sonuca bağlamasını istiyorlardı.
O yüzdendir ki demokratlar, ilericileri, laikler, muhafazakarlar, devrimciler, Kürtler, Aleviler, KHK mağdurları, kadınlar kısaca iktidarın hışmına uğrayan herkes öyle yada böyle bu yürüyüşü destekledi. KESK, DİSK, ABF, PSAKD, HDP, Halkevleri, ÖDP, EMEP, TMMOB, TTB, İHD gibi ismini burada sayamayacağım kadar örgüt ve kurum aktif olarak destekledi, Maltepe mitingine katıldı. Milyonlar bir araya gelip Hak ve Adalet dedi. Hatta kamuoyunda yürüyüş Maltepe de bitmemeli, Edirne’ye kadar devam etmeli sesleri yükselmeye başladı.
Milyonlar bir araya gelip miting dağılmaya yüz tuttuğunda insanlar kafalarındaki soru işaretlerini mırıldanmaya başladılar. Yürüyüşü düzenleyenler Hak ve Adalet mücadelesinin yeni mecralarda, yeni yöntemlerle devam edeceğini belirten açıklamalar yaparak mücadele vurgusu yaptılar.
Adalet yürüyüşü yeni bitmişti ki HDP’nin öncülüğünde "Vicdan ve Adalet" nöbetleri başladı. Bu nöbetler bir merkezle sınırlı kalmamış, Türkiye’nin önemli merkezlerinde sırasıyla günlerce sürmüştü.
Bu Vicdan ve Adalet Nöbetlerinde de tıpkı Adalet Yürüyüşünü destekleyen bütün toplumsal kesimler giderek desteklerini sundular. CHP’nin bu konudaki çekingenliğini vurgulamadan geçmeyelim.
Vicdan ve Adalet nöbetlerinin bir farkı vardı. Nöbet tutanların etrafları tümden kapatılarak çevreden tümden izole edildiler. Tam da Türkiye bir açık cezaevidir tartışmaları daha da görünür oldu. Tıpkı Semih Özakça ile Nuriye Gülmenin önünde açlık grevi başlattıkları Ankara Yüksel de ki İnsan Hakları Anıtı gibi çepeçevre polis bariyerleri ile kapatıldı.
Ne dersek diyelim, hangi politik perspektiften bakarsak bakalım "Hak ve Adalet Yürüyüşü" ile " Vicdan ve Adalet Nöbeti" mevcut iktidarın uygulamalarına karşı bütün toplumsal kesimleri yan yana getirmiş, umut olmuştur.
İktidar ise bazen yumuşak ama çoğu zamanda hoyrat ve saldırgan davranmaktan geri durmadı. İktidarın niye bu kadar rahatsız olduğunu bilmek için kahin olmaya gerek yok.
Bu iktidar Gezi Direnişinden, Kobane Eylemlerinden önemli sonuçlar çıkarmıştır. Bu eylemlerde çoğumuzun bildiği gerekçelerle yan yana gelemeyecek çok sayıda farklı politik hareket ve hatta fazla politize olmamış kesim birlikte sokaklara çıkıp mücadele ettiler.
Tam da iktidarın korktuğu şeyi yaptılar yani farklılıkları bir yana bırakıp birbirlerini tanımaya çalışıp birlikte mücadele ettiler.
CHP ve HDP’nin bu eylemlerinde olmaya başlayan şey tam da buydu. Mağdurlar, canı yananlar, inkar edilenler, yeni bir dünya isteyenler, demokrasi ve adalet isteyenler toplanmaya başladılar. Mızmızlık yapsalar da yine de bir araya gelmek için bahane arıyorlar aslında.
Sorumuzu yine soralım. Peki şimdi ne olacak? Arkasından ne gelecek?
CHP Adalet Kurultayı yaptı. Bu kurultayda yürüyüş ve miting heyecanı var mıydı? Görünen o ki aynı heyecanı yaratmadı.
HDP ve diğer politik hareketler önümüze yeni ne koyacaklar. Bakıp göreceğiz.
Adım adım tehlikeli bir döneme giriyoruz. Böyle devam ederse geri dönüşü oldukça zor.
Bu güne kadar eleştirdiğimiz, şunu yapacaklar, bunu yapacaklar dediğimiz şeyler bir bir olmaya başladı bile.
OHAL rejiminin kalkacağı yok. Mağduriyetleri bırakın gidermeyi, yeni ve daha büyük saldırılar geliyor. Adım adım, hızla kendi rejimlerini örgütlüyorlar.
Eğitimdeki dinselleşme, dayattıkları yaşam biçimleri, ne idüğü belirsiz hukuk, tek sıraya girmiş medya gibi şeyler kurumsallaşmaya başladı. O yüzden bunun geri dönüşü oldukça zor.
Zor diyoruz ama o kadar da zor değil aslında.
Yukarıda bahsettiğim eylemleri destekleyen kesimlerin güvenlerini boşa çıkarmayacak, onların umutlarını diri tutacak yeni yollar çizmekten başka çare yok.
Sen ben demeden, kırmızı çizgileri iktidara karşı koyalım, birbirimize karşı değil.
Bir ülkeyi, bir toplumu, bir yaşamı kaybediyoruz.
Gelecek kuşaklar için birlikte bir şeyler yapmalı…