Celal Başlangıç
CHP yönetimi Erdoğan’a ‘Allah’ın bir lütfu'
Görüntüler Afrin’den geliyor.
Haberin KJ’sinde "terörden temizlenen köy" ve "CNN Türk ekibi Deyr Ballut’a girdi" yazıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin korumasında Özgür Suriye Ordusu’nun girdiği Afrin’in köyünde CNN Türk’ün kadın muhabiri röportaj yapıyor.
Ancak dikkat çekici bir ayrıntı var görüntüde.
Daha önce başı açık görev yapan CNN Türk’ün kadın muhabiri ÖSO mensuplarının karşısına başı örtülü çıkmış.
Neden?
Yoksa ÖSO Suriye’de TSK desteğiyle ele geçirdiği topraklara şeriat mı getiriyor?
Türkiye de anayasasına göre laik bir ülke, Suriye de…
Şimdi "laik" Türkiye’nin desteğiyle AKP iktidarı laik Suriye’ye şeriat mı ihraç ediyor?
Diyelim ki ediyor…
O zaman bu da aldığı pozisyon itibarıyla "laikliğin kurucu bekçisi" CHP’nin yönetimi AKP iktidarının Suriye’ye "şeriat ihracına" tam destek veriyor, anlamına gelir.
Zaten CHP yönetiminin birçok konuda AKP’ye yaptığı her muhalefet hamlesi Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmekle sonuçlandı.
Bu süreçte CHP yönetiminin düştüğü "şaşkınlıklar" da cabası.
Örneğin bir yandan AKP’nin Afrin’e askeri harekat yapmasına tam destek veren CHP yönetimi, "Barış" dedikleri için gözaltına alınan TTB yöneticilerine de sahip çıkmaya çalıştı.
Hem "savaş"a destek verip hem de "barış" diyenlerin gözaltına alınmasına karşı çıkmak gerçekten uygulanması çok zor bir politika.
AKP’nin "mahalle baskısı"na bir türlü direnemeyen CHP yönetimi eninde sonunda kendini Erdoğan’ın politikalarını destekler bir pozisyona düşürüyor.
Geçmişte "YPG terör örgütü değildir" diyen Kılıçdaroğlu, daha sonra "PYD/YPG terör örgütü müdür? Yiğitsen açıkla" meydan okumasına boyun eğip "PYD/YPG terör örgütüdür" demek zorunda kaldı.
Bir de "Sen de, El Nusra terör örgütüdür diyemiyorsun" cinliğini gösterdi.
Belli ki onca yıldır muhalefet ettiği AKP/Erdoğan zihniyetini yeteri kadar kavrayamamışlar.
Önceki gün ‘Kızgın sünni gençler’ derler, dün "terörist" ilan ederler, bugün Irak’ta mahkum edilen IŞİD’liler için devreye girerler.
Bir de "şehit" yarıştırıyor CHP yönetimi Erdoğan’la.
Her gün Erdoğan özellikle iç politikada ranta çevirmek için "şehit" edebiyatı yapıyor, her gün sayısı sayısına "etkisiz hale getirilen terörist" sayısını meteorolojinin hava durumu bildirmesi gibi açıklıyor.
Afrin’i konuşurken Kılıçdaroğlu da sözü Süleyman Şah’a getirip "İktidarda olsam gerekirse 10 bin şehit verip çekilmezdim" diyor.
Yani CHP’nin yönetim anlayışı Erdoğan’la "etkisiz hale getirilecek terörist" ve "verilecek şehit" konusunda yarışıyor.
"Ben senden daha çok şehit verirdim, ben senden daha çok teröristi etkisiz hale getirirdim."
Aynı tutumu CHP yönetimi Salih Müslim olayında da gündeme getirdi.
AKP iktidarının İnterpol’ü ne kadar istismar ettiğini artık bütün dünya biliyor.
Aynı yöntemi AKP Salih Müslim olayında da kullanmaya kalktı ve yüzüne gözüne bulaştırdı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı, Salih Müslim’in Türkiye’ye verilmesi konusunda AKP’yi beceriksizlikle, ihmalle suçlarken aslında şunu söylüyordu:
"Biz İnterpol’ü sizden daha ustaca suistimal eder, Salih Müslim’i Türkiye’ye getirirdik."
Yani sonuçta CHP yönetimi şunu söylüyor AKP devletine:
"Senin yaptığın doğru ama ben daha iyisini yapardım."
Elbette bu da Erdoğan’ı ve politikalarını dolaylı yoldan olsa da onaylamak, hatta aklamak anlamına geliyor.
Hele konu "Kürt meselesi" oldu mu, bazen CHP yönetimi AKP’den de şahin kesiliyor.
CHP yönetimi, AKP’yi eleştirmek için sık sık "Neden İmralı ile masaya oturdun?", "Neden Kandil ile masaya oturdun?" diye soruyor.
Oysa sosyal demokrat olma iddiasındaki bir partinin yönetimi bu soruyu "Neden çözüm sürecini sonuçlandırmadan masadan kalktın ve Türkiye’yi kanlı bir çatışmanın ortasına attın" eleştirisine çevirmeliydi.
Aynı hatayı CHP yönetimi Salih Müslim’in yakalanması konusunda yapıyor.
Diyor ki CHP’nin sözcüleri "Düne kadar teröristi kırmızı halıyla karşılıyordun, bugün yakalayamıyorsun".
Oysa AKP’ye bu konuda eleştirinin odak noktası şu olmalıydı:
"Düne kadar seninle her konuda işbirliği yapmaya hazır olan, bu konuda sana dönük bütün barışçıl mesajları veren bir kişi ne oldu da senin nezdinde kırmızı bültenle aranacak bir terörist haline geldi. Bu konuda ne yaptın da kırmızı halıyla karşıladığın bir dosttan bir düşman ürettin."
Elbette böyle bir eleştiri çizgisine AKP/Erdoğan yönetimi her türlü yanıtı verecek "ar damarı"na sahip. Bu yüzden CHP’nin "kifayetsiz eleştirileri"ne karşı Erdoğan’ın küçümseyen tavrı şu anlama geliyor:
"Tamam kardeşim başta hata yapmıştık. Yanılmışız, aldatılmışız, kandırılmışız. Ama şimdi tam da senin dediğini fazlasıyla yapıyoruz. Yanlış yerdeydik ama şimdi gördüğün hatta senin de desteklediğin gibi doğru yerde duruyoruz."
Kısaca CHP yönetiminin politikası AKP’nin, Erdoğan’ın yaptıklarını sorgulamaktan, eleştirmekten, mahkum etmekten çok, "onun yaptığını ben daha iyi yaparım" yarıştırmasında.
"Ben daha çok terörist öldürürüm, ben daha çok şehit veririm. Ben AKP’den daha iyi girerim haksız bir savaşa, ben AKP’den daha çok terörist ilan ederim, ben İnterpol’ü AKP’den daha iyi istismar ederim..."
Görüldüğü gibi sadece 15 Temmuz darbe girişimi değil, aynı zamanda böyle bir muhalefet anlayışı da Erdoğan için "Allah’ın bir lütfu".