Celal Başlangıç
‘Çözüm süreci’nden ‘çete rejimi’ne!
Damat-bakan Berat Albayrak istifa açıklamasında "at izi it izine karıştı" diye yakınıyordu.
Bu tek adam rejiminde sadece at izi it izine karışmamış anlaşılan. Sapla saman da birbirine girmiş.
Çünkü iktidar sözcüleri sebep oldukları kötüye gidişin gerçek nedenini açıklayamıyorlar; eğer kendi sorumluluklarını açıklasalar millet tasını tarağını toplayamadan gönderecek Saray iktidarını.
Geçenlerde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar "çözüm süreci"nin neden bittiğini hayli ilginç argümanlarla açıklıyordu:
"Çözüm süreci gerçekten bizim tarihimize not düşmek bakımından çok önemli olmuştur. Devlet bütün şefkatini göstermiştir, bütün sabrını göstermiştir, demiştir ki ‘gelin, bu terörü bitirin, hep beraber oturalım, konuşalım, danışalım, bu işi çözelim’. Fakat ne oldu? Antep, Ankara Gar, İstanbul Havalimanı, Suruç… Yani yüzlerce kişiyi katlettiler, cevap bu oldu. Bunun üzerine ne oldu? 24 Temmuz’daki bu katliamlardan sonra gerçekten çok büyük çaplı, o ana kadar tespit ettiğimiz terör hedeflerinin hepsi vuruldu, 24 saat, 48 saat vuruldu havadan."
Görünen o ki Saray’ın Milli Savunma Bakanı Akar da at iziyle it izini, sapla samanı birbirine karıştırmış.
Düzeltilecek öyle çok yeri var ki şu birkaç satırlık açıklamanın.
Ankara Gar katliamını IŞİD 20 Ekim 2015’te yaptı.
IŞİD’in İstanbul Havaalanı’nda yaptığı katliamın tarihi 28 Haziran 2016’dır.
Akar’ın sözünü ettiği Antep katliamını ise IŞİD 20 Ağustos 2016 tarihinde gerçekleştirdi.
Ankara’nın, "çözüm süreci"ni bitirdiğini ilan ederek Irak Kürdistan’ındaki PKK alanlarına yaptığı bombardımanın tarihi ise 24 Temmuz 2015’tir.
Yani Akar’ın "çözüm süreci"ni bitirme nedenleri arasında saydığı bütün katliamlar, "çözüm süreci" bittikten sonra olmuştur.
Bir tek IŞİD tarafından yapılan Suruç katliamı AKP iktidarının "çözüm süreci"ni bitirme tarihinden önce, 20 Temmuz 2015’te yapıldı.
Belli ki Suruç hariç bütün tarihleri birbirine karıştırmış Bakan Akar.
Çok temel bir konuda da at iziyle it izini, sapla samanı da birbirine karıştırmış.
Bütün bu katliamları yapan IŞİD çeteleri.
Bu katliamdan sonra "çözüm süreci"ni bitirdiğini ilan eden Ankara’nın "24 saat, 48 saat bombaladığı" yerler ise PKK hedefleri.
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ise "çözüm süreci"nin bitirilme nedeni olarak 22 Temmuz 2015’te Ceylanpınar’da iki polis memurunun öldürülmesini göstermişti o tarihlerde.
Ancak Ceylanpınar’daki polis cinayetlerinin Türkiye’ye kurulmuş büyük bir tuzak olduğu ortaya çıktı.
Suçlu ilan edilerek gözaltına alınan, tutuklanan tüm sanıklar beraat etti; ne yazık ki 22 Temmuz’daki polis cinayetleri bugün hala faili meçhul.
Şimdi AKP muhalifi olan Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu belki bir gün kendisini kimin ya da kimlerin kandırdığını, bu tuzağı ülkeye kimlerin kurduğunu açıklar.
Bakan Akar’ın "çözüm süreci"nin bitirilme nedenleri konusunda "saçmalama" noktasına gelmesinin iki temel nedeni var.
Birincisi, "çözüm süreci"ni kimin bitirdiğini gizlemek, yeniden başlayan çatışmalı sürecin suçunu karşı tarafa yüklemek.
İkincisi de "çözüm süreci"ni sonlandırmanın gerçek nedenini saklamak.
Geçtiğimiz günlerde yapılan iki açıklama da ortaya net biçimde koydu ki, "çözüm süreci"ni bitiren AKP iktidarıdır ve devletin genetik kodlarına teslim olarak "çözüm" yerine savaşı tercih etmiştir.
İhsan Arslan, Erdoğan’a yakın bir siyasetçi. AKP’nin 10 yıla yakın Diyarbakır milletvekilliğini yaptı.
Arslan, BBC Türkçe’den Ece Göksedef’in sorularını yanıtlarken "çözüm süreci"nin neden AKP tarafından bitirildiğini bütün açıklığıyla anlattı:
"Genellikle Ankara’dan Kürt sorunu uzun geçmişte geri kalmışlık sorunu olarak tanımlanıyordu. Mücadele arttıkça, şiddet arttıkça kültürel haklar olarak tanımlandı.
"Ne zaman ki devlet olayı kültürel hak mücadelesi olarak tanımladı ve bu bağlamda bazı değişimler yapmaya kalkıştı; o dönemde HDP tarafından konu artık kültürel hak talebinden çıkmış, siyasal haklar ve etnik mücadeleye bürünmüştü.
"Bizim zamanımızda var olmayan bir parti sonuçta altı yedi milyon aktif üyesi olan bir siyasi harekete dönüştü. Bizim zamanımızda bu kadar dış bağlantısı ve işbirliği olmayan bir terör örgütü bir kere Amerika’dan, Suriye’den, İsrail’den, Bağdat’tan, Tahran’dan, Rusya’dan destek alabilir duruma geldi. Uluslar arası bir güç haline döndü.
"Hareketi doğru tanımadığımız için doğru reçete veremedik.
"Dolmabahçe’ye sorunu çözelim niyetiyle gidildi ama ondan sonraki adımların tamamen bir siyasi hüviyet kazanacağı fark edildi bence. O yüzden ‘aman ha, bu bizi yakar’ dediler. Bence biz bunu devletin bekası, vatanın bütünlüğü adına o oyundan vazgeçtik, diye ben tanımlıyorum."
AKP’nin içinden gelen bir ses açıkça itiraf ediyor "çözüm süreci"nin ne zaman ve niye bitirildiğini.
AKP iktidarı Kürtlerle "çözüm süreci"ni bitirmeye Akar’ın söylediği gibi tarihleri bile tutmayan IŞİD katliamlarından sonra değil, Arslan’ın açıklamasına göre 28 Şubat 2015’teki Dolmabahçe mutabakatından sonra karar vermiş.
Zaten süreci yakından izleyenler de bilirler ki, yaşananlar da Arslan’ın açıklamasını doğrulamaktadır; AKP iktidarı "aman ha bu bizi yakar" diyerek devletin genetik kodlarına teslim olmuş ve "çözüm" yerine savaşı seçmiştir.
AKP, kontrgerilla devletiyle iş birliği yapıp Kürt sorununu demokratik ve barışçıl olmayan yöntemlerle çözmeye 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce karar vermiştir.
Suruç katliamı da, Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi de "çözüm süreci"nin bitirilmesi için bahane edilen göstermelik gerekçelerdir.
Bu gerçeğin en büyük kanıtlarından biri de HDP’nin eski milletvekillerinden Osman Baydemir’in Kısa Dalga’da Kemal Göktaş’a geçen gün anlattıklarıdır.
Baydemir, 7 Haziran 2015 Genel Seçimi’nden sonra, Erdoğan’a HDP olarak "çözüm sürecinin devam etmesi şartıyla, AKP-CHP koalisyonuna veya AKP azınlık hükümetine destek veririz. Bunlar olmazsa hiçbir bakanlık pazarlığı yapmadan, yeni anayasa ve çözüm süreci şartıyla birlikte koalisyon kurabiliriz" teklifini götürdüklerini söyledi.
Teklifi Erdoğan’a götüren HDP eski milletvekillerinden Celal Doğan’ın bu önerilere aldığı karşılık "siz göreceksiniz" oluyor.
İşte Erdoğan’ın "siz göreceksiniz" dediği yer bugün gördüğümüz Türkiye’dir.
Belli ki 7 Haziran seçimlerinden sonra, HDP "çözüm süreci"nin devam etmesi için fazlasıyla fedakarlık etmiş.
HDP’de ciddi iç karışıklığa yol açma riski taşımasına rağmen "çözüm süreci" uğruna bu öneriler Erdoğan’a iletilmiş.
Kürt Siyasi Hareketi’in "çözüm" için gösterdiği bu fedakarlık da açıkça sürecin AKP tarafından bitirildiğini gösteriyor.
Ancak nedense HDP yöneticileri bu gerçeği beş yıldır gizlemişler ve bugün de konunun üzerinde konuşmaktan imtina ediyorlar.
Sonuç olarak bugün hukukun tükendiği, demokrasinin ortadan kalktığı, ekonomisi çökmüş, siyasal ve toplumsal kriz içersinde kıvranan…
Mafya liderlerinin ana muhalefet partisi liderini iğrenç ifadelerle tehdit ettiği…
Saray’ın küçük ortağının milli iradeyi ayaklar altına alarak, siyasete saldıran çete liderlerini desteklediği…
Türkiye’nin; kontrgerilla devletiyle işbirliği yapan mafya bozuntularının iktidara ortak olduğu bir ülke haline gelmesinin en temel nedeni AKP tarafından"çözüm süreci"nin 2015 Temmuz’unda bitirilmesi, barış yerine savaşın tercih edilmesidir.
Erdoğan’ın ifadesiyle söyleyelim; nerden nereye, "çözüm süreci"nden "çete rejimi"ne!