Eser Karakaş
Cumhuriyet ve niteliklerinin standartları
Cumhuriyet’in birinci yüzyılının son senesine girdik, temennim yüzüncü yılı 29 Ekim 2023’de bugüne oranla çok daha keyifli bir biçimde kutlamak.
Ancak, bu “keyif” keyfiyeti iki aşamalı, bunu iyi anlamak lazım bence.
İlk aşama hiç kuşkusuz ilk cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinde Erdoğan’ı bu koltuktan indirmek ve hukuk devletine dayalı bir parlamenter sisteme geçiş siyasi iradesi olan bir TBMM çoğunluğunu oluşturmak.
Bu çok önemli bir aşama, bu işi başarabilirsek ne mutlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ama bu arzulanan, beklenen başarı Cumhuriyet konusunda kimseyi rehavete sevk etmemeli.
İkinci aşamada Cumhuriyet konusunda yapılması gereken çok şey var daha güzel bir ülkede yaşamak isteyenler için.
Anayasanın ikinci maddesi Cumhuriyetin niteliklerini tanımlıyor, çok gerekli ve doğru bulmadığım bir dizi niteleme sonrası dört temel niteliği belirtiyor: Demokrasi, laiklik, sosyal devlet ve hukuk devleti.
Ben, bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak bu dört kavrama da çok radikal bir biçimde bağlıyım ama bu dört kavramın da Türkiye’de bugün geldikleri yer hiç de parlak değil, bu konuda muhtemelen aklı başında insanlar arasında önemli bir mutabakat da var ama bu mutabakat çözüm yolları tartışıldığında yok olabiliyor
Tam da bu nedenden mesele sadece demokratik seçimlerle Erdoğan’ı o koltuktan indirmek ve TBMM’de çoğunluğu elde etmek değil, bu dört temel niteliği evrensel düzeylere çekebilmek.
Demokrasi, laiklik, sosyal hukuk devleti meselesi Türkiye’nin bir tarihsel süreç ürünü olarak görülmemeli kanımca, bu dörtlünün birlikteliği bir özgürlük, zenginlik, güvenlik modeli, evrensel bir toplum modeli, dolayısıyla bu dört niteliğin içeriği tamamen evrensel standartlarla doldurulmalı, lokal tarihten beslenmemeli.
Bu konuda Albert Camus’nün muhteşem bir formülü var, Fransızcası şöyle: “Je ne veux pas subir l’histoire”, ben bu cümleyi “Tarihe maruz kalmak istemiyorum” diye çeviriyorum.
Anayasanın ikinci maddesinde Cumhuriyetin temel nitelikleri olarak ifadesini bulan “Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” modelini de aynen Camus’nün bu veciz ifadesine uygun olarak okumak gerekir diye düşünüyorum.
Cumhuriyeti daha nitelikli hale getirmek istiyor isek, bu dört temel ilkeyi yeniden düşünmek ve geliştirmek zorundayız.
Demokrasi Cumhuriyetin, aralarında öncelik tanımlanmamış dahi olsa, ilk niteliği.
Peki, demokraside bugün gelinen aşamadan memnun olan var mı?
Partilerin bu kadar kolay kapatılabildiği ya da en azından Demokles’in kılıcı gibi kapatılma tehdidinin sürdüğü, Milli Güvenlik Kurulu’nun bir anayasal kurum olduğu, her seçimin tartışıldığı, “Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği”, her seçime farklı bir seçim kanunu ile girilen, seçim süreçlerinde partilerin eşit olmayan koşullarda yarıştığı, parti lideri Cumhurbaşkanının seçim yasaklarından azade olduğu, yasakların bu kadar çoğaldığı bir demokrasiye evrensel standartlarda bir demokrasi demek mümkün müdür?
Laiklik meselesi demokrasinin standartlarının da altında.
Sürekli dini mesajlar veren bir Cumhurbaşkanının, Merkez Bankası politikalarının “nas”a göre saptandığı en azından dile getirilen, seksen beş milyon vatandaşın vergilerinden maaş alan yüz otuz bin imamın, anayasal bir kuruluş olarak Diyanet’in olduğu bir devlete laik devlet demek mümkün müdür?
Anayasa 24 şöyle diyor: “Kimse, Devletin ……temel düzenini kısmen de olsa din esaslarına dayandıramaz”.
Bu laik devletin ??? Cumhurbaşkanı ise para politikalarını tartışırken “ortada nas var” diyebiliyor; doğru, ortada nas var da savcılık kurumu yok galiba.
Daha üç gün oldu yayınlanalı, 26 Ekim, “World Justice Project” isimli kurum “Hukuk devleti endeksi 2022’yi” yayınladı.
Türkiye 140 ülke içinde 116. sırada; hukukun yürütmeyi sınırlandırması başlığı altında ise 140 ülke içinde 136. sırada.
Türkiye’de hukuk devletinin standardı üzerine başka bir şey yazmaya gerek var mı?
Sosyal devlet meselesi ise başlı başına bir sıkıntı.
Sosyal medyada her gün yüzlerce çocuğun bir hastalığı için bağış arayan ailelerle karşılaşıyoruz; bu konuyu bile çözemeyen bir devlete sosyal devlet demek mümkün müdür?
Öbür tarafta ise iki büyük pozisyon var.
Biri hala eski marşlar ile Cumhuriyeti yücelttiğini zannediyor, öbürü ise Türkçenin düşünmemizin önünde bir engel oluşturduğunu iddia edebiliyor. Aslında bu iddianın sahibinin kendisi de Türkçe konuştuğu için sadece kendi şahsında bu teori kanıtlanmıyor da değil doğrusu.
Cumhuriyetin yüceltilmesi ve savunulması Anayasa Madde 2’de belirtilen niteliklerin içinin evrensel standartlarla doldurulmasından geçer, başka yerden değil.
Bize göre demokrasi olmaz, standartları evrenseldir.
Bize göre laiklik de olmaz, standartları bellidir: ABD Anayasası birinci ek; Fransa 1905 devlet ve kilisenin ayrışması kanunu.
Bize göre hukuk devleti olmaz, standartları bellidir: Mesela, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi.
Cumhuriyetin 99. Yıldönümü kutlu olsun.