Daha büyük bütçelere ihtiyacımız var ama nasıl büyük bütçelere?

Cumhurbaşkanlığı harcamaları kamu gideridir, mevcut Anayasa bu harcamaların vergilerle finansmanını gerekli kılmaktadır ama bu kamu giderleri bir kamu hizmeti değildir. Kamu hizmet gideri olmayan harcamanın vergilerle finansmanı da meşru değildir.

Geçtiğimiz Salı ve Çarşamba günleri 2024 bütçesi üzerine yazdığım iki yazıda bu bütçenin temel büyüklüklerinin, ödeneklerin, vergilerin iç kompozisyonuna girmeden bütçenin faiz harcamaları hariç genel harcama büyüklüğünün ve bütçeyi finanse edecek vergilerin GSYH’ya (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla) oranlarının yetersizliğini gündeme getirmeye çalışmıştım. Bu harcama ve gelir büyüklükleri ile bütçe marifetiyle şu ya da bu istikamette bir sosyal politika uygulanmasının imkansızlığını dikkat çekmiştim.

2024 Bütçe Gerekçesinde de görüyoruz, 2002 senesinden bugüne vergi gelirlerinin GSYH’ya oranı yüzde 20 dolayında dolaşıyor, son senelerde daha da düşüyor (2022 %18.7).

2023 bütçesinde vergi gelirlerinin GSYH’ya oranı deprem harcamalarının finansmanı amaçlı olmak üzere yüzde 26.4’e çıkıyor ama hemen bir sene sonra 2024’de tekrar %19.3’e yani uzun dönem ortalamasına dönüyor.

Bu vergi yükü gerçekten çok düşük, bu vergi yükü ile nitelikli kamu hizmeti üretmek, sosyal politika uygulamak mümkün değil.

Bir süre önce OECD Afrika ülkelerinin vergi yüklerini yani vergi gelirlerinin GSYH’ya oranını yayınladı.

Türkiye’nin yakın geçmiş ortalamasının yüzde yirmi (%20) olduğunu hatırlayalım ve şimdi de bazı Afrika ülkelerine bir göz atalım:

Ruanda: %17

Senegal: %18.7

Mali: %19.3

Namibya: %19.7

Güney Afrika: %27.0

Fas: %27.1

Tunus: %32.5

OECD bu araştırmada 29 Asya-Pasifik ülkesinin ortalamasının yüzde 19.8, OECD ortalamasının da yüzde 34.1 olduğunu belirtiyor.

Kamu hizmetinin nihai finansman biçiminin vergi olduğunu hatırlarsak, görüleceği gibi Türkiye kamu hizmeti finansmanında yani nitelikli ve yeterli kamu hizmeti üretiminde çok sıkıntılı bir noktadadır; unutmayalım, her türlü borçlanma eninde sonunda vergi yüküne dönüşmek durumundadır, bugünün borçlanması yarının vergi yükü artışıdır, kamu hizmetlerini borçlanma ile orta vadede bile finanse edemeyiz.

Türkiye 90 milyona giden nüfusu, nüfusun yaş piramidi yapısı ile, küresel rekabete şimdilik kısmen açık yapısıyla bugüne oranla çok daha fazla kamusal eğitim, sağlık, adalet, sosyal konut, güvenlik üretmek zorunda olan ve olacak bir ülkedir yani mevcut düşük vergi yükü sürdürülebilir bir vergi yükü değildir, vergilerin GSYH’ya oranı çok büyük ölçüde artmak zorundadır.

Bu amacın başarılabilmesi için mevcut saçma sapan vergi sistemi çağdaşlaştırılmalı, +18 her vatandaş, memuru, emeklisi, askeri, küçük esnafı, köylüsü, vs. beyanname veren gelir vergisi mükellefi haline gelmelidir.

Bir vatandaşın vergi mükellefi haline gelmesi onun pozitif vergi ödeyeceği anlamına gelmez, gelir unsurlarının (7) toplamında belirli bir eşiğin altında kalan vergi mükellefleri yüzde sıfır (%0) oranında vergi öderler, yüzde sıfır da bir vergi oranıdır, vergi mükellefiyeti demektir.

Mutlaka ama mutlaka vazgeçilmesi gereken mali skandal vergi gelirlerinin yüzde 25’ine ulaşan vergi harcamaları iktisadi ve siyasi yolsuzluğudur.

Bütçenin faiz hariç harcamalarının da GSYH’ya oranı en azından milli gelirin yüzde onu kadar arttırılmalı yani yüzde otuza ilk adım olarak gelinmelidir.

ANCAK, bunun yapılması için ilk iş Anayasanın 73. maddesindeki vergi yükümlülük tanımının kamu harcamalarının meşruiyeti için değiştirilmelidir.

İlgili madde (Anayasa 73) şöyle: “Herkes, KAMU GİDERLERİNİ karşılamak üzere , mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür”.

Lafı hiç dolandırmayacağım, “kamu gideri” ifadesi yanlış, saçma bir ifadedir, mutlaka bu ifadenin “KAMU HİZMET GİDERLERİNİ” biçiminde değiştirilmesi gerekmektedir.

Çok standart, hatta moda olmuş ama yanlış olmayan bir örnek vereceğim.

Cumhurbaşkanlığı, sistem ne olursa olsun, başkanlık ya da parlamenter, bir kamu hizmetidir ama bu kamu hizmetinin şimdi olduğu gibi bu kadar kamu kaynağı yiyen bir Saray’da, günlük harcaması bu kadar yüksek bir Saray’dan verilmesi gerekmemektedir, bu kamu hizmeti için bu kadar uçak bekletmenin bir anlamı yoktur, itibar böyle elde edilmez.

Bu anlamsız Cumhurbaşkanlığı harcamaları kamu gideridir, buna kuşku yok, mevcut Anayasa bu harcamaların vergilerle finansmanını gerekli kılmaktadır ama bu kamu giderleri bir kamu hizmeti giderine tekabül etmemektedir, kamu hizmet gideri olmayan bir harcamanın vergilerle finansmanı da meşru değildir, anayasal hiç olamaz, hadi güncel dile uyalım, caiz de değildir.

Evet, Türkiye’nin bütçe harcamalarını artırmak, daha büyük bütçelerle çalışmak mecburiyeti vardır ama artacak kamu harcamaları somut kriterlere dayalı kamu hizmet giderleri, mesela eğitim, sağlık, adalet, olmak zorundadır.

“Ben irrasyonel, kamu hizmeti olmayan bir harcamayı Meclis’ten geçirdim, bütçeye koydum, artık bu bir kamu gideridir” demek, kimse alınmasın bir yolsuzluk türüdür, meşru değildir.

Türkiye’nin yakın gelecekte yapması gereken işlerin başlarında kamu giderlerini kamu hizmet giderlerine hem uygulamada (de facto) hem de Anayasada, yasalarda (de jure) dönüştürmek zorundadır, aksi durumda bütçe harcama ve vergi artışlarının meşruiyetleri tartışmalı hale gelir.

Hangi harcamanın “kamu hizmet gideri” olacağı, nasıl olacağı konusuna başka bir yazıda değineceğim.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi