Dünyayı yanlış okumak

Endüstri döneminin geride kaldığı, yerini bilgi ekonomisi denen yeni bir kavrama bıraktığı, sanayi sonrası toplumun içinde yaşadığımız konusunda belirli bir mutabakat var.

Ya da olmasını istediğiniz gibi okumak ama bu da çok büyük ihtimalle yanlış okuma kapısına çıkıyor.

Bir dizi nedenden dünyanın ve bu dünya içinde kendi ülkenizin bir yerde olmasını hedefliyorsun, düşlüyorsun, düşünüyorsun ve çok büyük ölçüde temelsiz argümanlarla bu düşünceyi de bir yerlere oturtmak istiyorsun.

Dünyada ve bizim gibi ülkelerde batı dünyasının, değerler sisteminin büyük ölçüde gerilemeye başladığını, çok kısa bir vadede Çin gibi, Rusya gibi ülkelerin batı üstünlüğünü ele geçireceklerini söyleyen insanlar var.

Bu düşüncelerini neye dayandırıyorlar çok bilemiyorum, daha ziyade muhtemelen temelsiz arzulara ama bu fikrin arkasında sağlam bir analiz pek yok.

Bu fikrin arkasında sağlam bir analiz olsa, son yılların halk deyimiyle, dükkan onların ama ortada ciddi bir görüş yok.  

Endüstri döneminin geride kaldığı, yerini bilgi ekonomisi denen yeni bir kavrama bıraktığı, sanayi sonrası toplumun içinde yaşadığımız konusunda belirli bir mutabakat var.

Peki, bu bilgi ekonomisinin, sanayi sonrası toplumun temel itici gücü ne?

Bilgi, innovasyon, vs.

Geçtiğimiz hafta Şanghay üniversitesi dünyadaki en başarılı, en üretken üniversitelerin sıralamasını yaptı.

Bu sıralamaya doğal olarak itirazlar da mevcut ama kullanılan yöntem daha çok bilgi üretimini öne çıkarıyor.

Üretilen bilginin de üretime uygulanmasını.

Bir çalışma ilk dört yüz üniversite içinde hangi ülke üniversitelerinin ne ölçüde bulunduğunu da gösteriyor:

ABD 77, İngiltere 47, Almanya 25, Avustralya 22, Çin 20, Kanada 14, Japonya 14, Fransa 13, Hollanda 13, Rusya 10, İspanya 9, İsviçre 8, İtalya 8, Hindistan 7, Belçika 7, Malezya 5, İrlanda 4, Norveç 4, Brezilya 3, Endonezya 3, Suudi Arabistan 3, Israil 3, vs.

Yukarıdaki çok özet tabloyu okuduğunuzda 21. yüzyılda, en azından yakın gelecekte, hangi ülke ve ülkeler grubunun küresel düzene önce iktisadi daha sonra da iktisada türev alanlar üzerinden egemen olabileceğini, meseleye ön yargısız bakıyorsanız, görebiliyorsunuz. 

Yukarıdaki özet bilgiler ışığında ülke üniversite sayılarını da lütfen eşit ölçüde değerlendirmeye almayın.

Mesela, ABD’de 77, Çin’de 20 üniversite bu sıralamaya girmişler ama bu sayılar çok iyi bir mukayese temeli de vermiyor çünkü mesela ABD’nin ünlü Harvard ya da MIT üniversitesi, tek başına muhtemelen yirmi Çin üniversitesine de bedel.

Aynı gerçeği İngiltere’nin Oxford ya da Cambridge üniversiteleri için de söyleyebilirsiniz.

Bu özet bilgi çağımızda bilgi üretiminde ABD ve İngiltere gibi batı değerler sisteminin ön plandaki ülkelerinin lider rollerini sürdürdüğünü gösteriyor.

Bilgi üretiminde lider olan ülke ekonomide ve savunmada da hiç kuşkusuz lider olacak.

Bu temel gerçek içimizde birilerinin hiç hoşuna gitmeyebilir ama durum aynen böyle.

ABD ve İngiltere’nin lider konumlarının değişmeyeceği gerçeğinden hoşlanmayabilirsiniz ama bu temel manzarayı kabul etmemek de mümkün değil.

Sanayi sonrası toplumlarda, dünyada hiçbir ülke bu gerçeğin doğrudan ya da dolaylı olarak dışında kalamıyor, bilgi üreten kurumlara sahip olmadan küresel hegemonya peşinde koşmak kadar saçma sapan bir şey yok.

Sevimsiz gerçek, en azından benim ve benim gibi düşünenler için, batı değerler sisteminin bu iki lider ülkesinin birinin başında Trump’ın olması, diğerinin de Brexit gibi saçma bir sürece imza atmış olması.

Tesellimiz ve temennimiz, batı değerler sisteminin kendi içinde, yaptığı yanlışları ayıklayabilme özelliğini de taşıyor olması.

Başka bir yazıda bizim içimizde neden bu kadar kök salmış bir batı değerler sistemi karşıtlığının varlığını da tartışalım.

Bu temel karşıtlığın kökeninde tarihten, bazı sevimsiz tarihsel kolektif hafızadan çok başka şeylerin yattığı kanısındayım.

Mesela, donanım eksikliği, rekabet korkusu, hamasetin, milliyetçiliğin anlamsızlaşması gibi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi