Koray Düzgören
Erdoğan’ın Biden’a vaad edeceği ‘Yeni dönem’de Soylu’nun yeri var mı?
Mafya şefi Sedat Peker, 2 Mayıs’tan bu yana, iktidarın kirli işleri, siyasetin ve bürokrasinin suç örgütleriyle karanlık ilişkileri konusunda vahim ifşaatlarda, iddialarda bulunuyor.
Yayınladığı videoların sayısı 7’yi buldu. Muhtemelen 8’incisi de hazır ve bu sabah yayınlanacak…
Peker’in hedefinde ağırlıklı olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu var.
Soylu da bu iddia ve ithamlara cevap vermek bahanesiyle önce TRT’ye, sonra da Habertürk TV’ye çıkarak ilginç açıklamalar yaptı.
Mesajları Sedat Peker’den çok, 25 gündür Peker’in ifşaatları karşısında susan ve kendisine destek beyan etmeyen koalisyonun iki liderine, Bahçeli ve Erdoğan’a yönelikti.
Soylu, 7 Haziran 2015 seçiminde çoğunluğu kaybeden AKP’yi ve Erdoğan’ı o zor günlerde destekleyerek 1 Kasım sürecine taşıdığını ve o süreçte iktidara yönelik hain tertipleri boşa çıkardığını anlattı!
Sonra laf arasında, 17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk olaylarına değindi, o dönemde İçişleri Bakanlığı görevinde bulunan Muammer Güler’e gönderme yaparak, para sayma makinelerinden söz etti.
Bir AKP milletvekilinin mafya şefi Peker’den ayda 10 bin dolar para aldığı iddiasını her iki programda da dile getirdi. Ama vekilin adını açıklamadı.
Bu üç olayı hatırlatmasının arkasında yatan neden büyük olasılıkla bu konularda çok şey bildiğini kanıtlamak ve özellikle de Erdoğan’a mesaj yollamaktı.
Adeta, "destek olmazsanız anlatırım" der gibiydi.
Bu mesaja cevap gecikmedi. Önce Devlet Bahçeli, Soylu’yu terörle mücadelede gösterdiği başarılardan ötürü kahraman ilan etti.
Erdoğan da salı günü yaptığı grup konuşmasında Soylu’yu desteklediğini beyan ederek arkasında olduğunu söyledi.
Sonra da Soylu’nun iş başında olduğu son beş yılda, terörle ve suç örgütleriyle nasıl mücadele edildiğini anlatan belgeselini aynen kullanarak bakana methiyeler düzdü.
Tabii bu arada, Soylu’ya ve Erdoğan’a, son beş yıldan önceki dönemlerdeki icraatların da AKP iktidarına ait olduğu gerçeğini hatırlatan olmadı!
ERDOĞAN SOYLU’YU DESTEKLEMEK İÇİN 25 GÜN BEKLEDİ
Erdoğan’ın 25 gün sonra gelen bu desteği kuşkuyla karşılandı. Eğer cumhurbaşkanı, içişleri bakanını Peker’e karşı destekliyorsa bu destek için neden 25 gün beklemiş olabilir?
Belli ki Soylu’nun mafya şefi karşısında düştüğü hazin durum, Saray çevrelerinde pek de üzüntüye, sıkıntıya yol açmış gibi görünmüyor. Hatta belki de bu sayede Soylu’dan kurtulabileceklerini bile düşünenler olmuştur.
Fakat anlaşılan, Soylu’nun Habertürk TV’deki çıkışları bu beklentileri boşa çıkardı. Çünkü Soylu'nun ifadeleri Erdoğan'a yönelik bir mesaj ve tehdit içeriyordu, acil bir destek beklentisi taşıyordu.
Çok geçmeden, hemen ertesi gün, Soylu’nun istediği ve beklediği destekler geldi. Bahçeli ve Erdoğan ikilisi Soylu’yu bağırlarına bastılar.
Peker’e karşı bir türlü kımıldamayan savcılar da reislerinin işareti ile harekete geçerek Peker’e yönelik sürek avını başlattılar.
Ama bu desteklerin vadesinin ne zaman dolacağı, kullanım süresinin ne zaman biteceği tartışılır.
Değişik kesimlerdeki beklenti o ki, Erdoğan, bir süre bekledikten sonra kendisi için ciddi bir sorun hatta tehdit oluşturan ve Peker’in açıklamalarıyla da bir hayli yıpranıp mensubu olduğu iktidarı da yıpratan Soylu’yu bir noktada tasfiye edecektir.
Merak edilen soru, bu noktanın hangi tarihe denk geleceğidir.
Bu tarihin nasıl belirleneceği meselesine kafa yormadan önce Soylu’nun TV’deki programın ilk bölümündeki açıklamaların hemen başında söylediği bir söze dönelim.
SOYLU’DAN ERDOĞAN’A: 15 TEMMUZ BİR ABD DARBESİDİR
Soylu, Türkiye’ye yönelik tehditlerden söz ederken, 15 Temmuz darbe girişimi (darbesi) için, "ABD’nin darbesidir" diyerek doğrudan ABD’yi suçladı. Bu laf diğer meselelere ilişkin laf kalabalığı arasında kaynadı gitti. Ama eminim, Soylu’nun vermek istediği önemli mesajlardan birisi de buydu.
Sanki yakında, 14 Haziran’da Brüksel’deki NATO toplantısında, ABD Başkanı Biden ile görüşmek için aylardır bekleyen Erdoğan’a uyarı anlamı taşıyan bir mesaj gibiydi.
Nitekim Artı Gerçek yazarı Armağan Kargılı son yazısında bu sözleri değerlendirerek, "Soylu, Erdoğan’a ‘Dümeni ABD’ye kıramazsın’ mesajı mı verdi" diye sordu.
Kuşkusuz Kargılı’nın bu sorusu, Soylu’nun ABD emperyalizmini hedefine almasına karşılık Rusya’yla bağımlılık noktasına gelen ilişkilerden hiç söz etmemesi nedeniyle haklılık kazanıyor.
Rusya, bilindiği gibi son günlerde Ukrayna ve Kırım meselesindeki kışkırtıcı yaklaşımları nedeniyle Ankara’yı son derece sert ifadelerle uyardı. İlk uyarı Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zaharova’dan geldi.
İkinci uyarıyı bizzat Dışişleri Bakanı Lavrov, "Ukrayna’ya Kırım konusunda cesaretlendirmeyş Rusya’nın toprak bütünlüğüne saldırı olarak değerlendiririz" diyerek yaptı. Kırım ile Kürt meselesi arasında paralellik kurdu.
Bu uyarılar kuşkusuz sadece Ukrayna ya da Kırım meselesiyle ilgili değil.
Onlar da muhtemelen 14 Haziran’da ABD Başkanı Biden ile görüşecek Erdoğan’ı rotasını ABD’ye çevirmemesi için şimdiden uyarıyorlar.
Ankara’nın tümüyle ABD yörüngesine girmesinden endişe ediyorlar.
Çünkü ekonomik olarak tükenme noktasına gelen, hazinesi tamamen boşalan Saray yönetiminin ayakta kalabilmesi için Erdoğan, Biden’in desteğinden başka bir çaresi olmadığının farkında.
Bu nedenle son aylarda yaptığı bütün hamlelerde, attığı adımlarda ve aldığı kararlarda bu durumu önceliyor. Hatta ettiği lafları bile ölçüp biçiyor, Biden yönetimini kızdırabilecek bir laf etmemeye çalışıyor.
Biden’in Ermeni soykırımını tanıdıklarına ilişkin açıklamasını bile neredeyse sessizlikle geçiştirdi.
ERDOĞAN ABD’Lİ İŞ ADAMLARINA NELER VAAD ETTİ?
Biden’la yapacağı, kendince hayati görüşme öncesinde geçtiğimiz günlerde online bir toplantı ile biraraya geldiği ABD’li iş adamlarına, ağzından bal damlarcasına yumuşak laflar etti. Yatırımcılara büyük vaatlerde bulunarak şunları söyledi:
"Sayın Biden ile NATO zirvesinde gerçekleştireceğimiz görüşmenin yeni dönemin habercisi olacağına inanıyorum."
Erdoğan’ın yeni dönem dediği şey, ülkenin içine sürüklendiği ekonomik krizden çıkışın ve dolayısıyla iktidarının tek kurtarıcısı olarak Biden yönetimine biat etmeye hazır olduğu bir dönem.
Biden’la görüşebilmek adına yaptıklarına, söylediklerine bakılırsa ayakta kalabilmesinin tek yolu olarak ABD’nin himayesine dönmeyi gördüğü anlaşılıyor.
Peki bu Erdoğan’ın zannettiği kadar kolay bir şey mi?
Bir kaç reform açıklaması, bir iki konuda değişiklik, birkaç önemsiz adım, göz boyama amaçlı bazı atamalar vb.
Oysa Erdoğan’ın düşlediği ‘Yeni dönem’ için ABD yönetiminin şartları çok farklı. Biden ve yönetimi işbaşına geldiği günden beri açıklamalarıyla, aldıkları kararlarla ve yaptıkları hamlelerle Trump yönetiminden çok farklı beklentiler içinde olduklarını gösterdiler. Kurumsal ilişkilere dayalı ve insan hakları, hukuk ve demokrasiyi esas alan bir yönetim anlayışı ile çalışacaklarını ilan ettiler. Bir de yeni dönemde Rusya ve Çin’e karşı güçlü bir NATO’yu en temel hedefleri arasında saydılar.
Birinci şart, S-400’ler. Hukuk ve demokrasi, insan hakları, kadın hakları, LGBTQ hakları ve düşünce özgürlüğü konularında adım atılmasını istiyorlar. Bunu Biden döneminin ilk ziyaretçisi olan Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman da açık bir şekilde ifade etti.
Yani Saray’ın 14 Haziran görüşmesine kadar bu konularda ne gibi adımlar atacağına bakacaklar.
Şimdi gelelim asıl soruya: ABD ile yeni bir dönem hayali kuran Erdoğan ve onun ortağı Bahçeli, Amerikan düşmanlığı yaparken, S 400’ler konusunda ağzını bile açmayan, her türlü özgürlüğün ve demokratik yaklaşımın düşmanları olarak bu değişimi 15 günde mi gerçekleştirecekler?
Aynı şekilde, "15 Temmuz darbesini ABD yaptı" diyerek Erdoğan’ın rotasını Washington’a çevirmesine karşı çıkan ama Rusya konusunda tek bir laf etmeyen bir Soylu ile devam edilebilir mi meselesi de gündeme geliyor.
İktidarının saatini 14 Haziran’a ayarlayan Erdoğan, bu görüşme iptal edilmese bile, eli boş dönmeye şimdiden hazır olmalı.
Bir NATO ailesi, bir de Biden’la yan yana çektireceği fotoğrafa razı değilse tabii...