Koray Düzgören

Koray Düzgören

Erdoğan ordusunun generalleri!

Erdoğan bir yandan kendi iktidarının garantisi olacak, aynı zamanda da içeride ve dışarıda başkomutanın emriyle savaşacak itaatkar bir yeni ordu kurmaya amaçlıyor.

Yüksek Askeri Şura kararları, silahlı kuvvetler içinde15 Temmuz darbesinden sonra başlatılan FETÖ gerekçeli tasfiyenin devam ettiğini gösteriyor.

Bazı saflar bu tayin, terfi ve tasfiyeleri vesayetten kurtuluşumuz olarak değerlendiriyor.

"Artık silahlı kuvvetlerin tayin, terfi ve emeklilik işlemlerini mevcut sivil iktidarı bu işe karıştırmadan, kendi içinde yapması tarihe karıştı. Artık bu konuda sivil idare karar veriyor. Dolayısıyla askeri vesayet sona erdi" diyor bu saflardan birisi.

Acaba öyle mi oldu?

Yoksa askeri vesayet bitti derken başka bir vesayet mi başladı?

Yüksek Askeri Şura toplantısından bir gün önce Başbakanla Cumhurbaşkanı’nın bir araya gelip 6 saat tayin, terfi ve tasfiye listelerini konuştuklarına ilişkin haber nasıl bir vesayet kurulduğunu bize gösteriyor.

Bu toplantıda tek tek bütün subaylar hakkında, MİT’in yaptığı ayrıntılı araştırmanın değerlendirilip, kim bizden yana ya da kim bize yakın kim değil, kim FETÖ’ye en fazla karşı kim yanında değerlendirilmelerinin yapıldığı gün gibi aşikar.

Bu yeni vesayet, sivil vesayetten de öte bir parti ordusunun kurulmakta olduğunun habercisidir.

AKP, sadece yeni bir devlet kurmuyor. Bu yeni devleti koruyup, kollayacak ve ilelebet ayakta kalmasını sağlayacak yeni bir polis gücüyle birlikte yeni bir ordu da oluşturuyor.

Bu YAŞ kararlarında tayinler, terfiler, tasfiyeler sadece FETÖ endişesine göre gerçekleştirilmedi. Erdoğan’ın üç ölçütü daha vardı.

Birincisi; bu tayin ve terfilerle kurulmakta olan parti ordusunun nüvesi oluşturulmalıydı. İkincisi; Kürtlere ve AKP iktidarına karşı çıkacak her türlü muhalefete, biat etmeyen herkese karşı iyi savaşacak, savaşkan bir ordu hayata geçirilmeliydi.

Üçüncüsü de; kuşkusuz böyle bir ordu, Başkomutan olarak Erdoğan’ın emir ve komutasında sınır ötesi her görev ve her savaş için de itirazsız hazır olmalıydı.

Erdoğan, bir süre önce Resmi Gazete’de yayınlanan ve yeni tasfiyeleri duyuran KHK ile ilgili açıklamasında, "Türk devletindeki tasfiyeler sayesinde ‘sıfır kilometre’ bir devlet" kuracaklarını; "ordu ve güvenlik teşkilatlarının yeniden yapılanmasıyla Kürtlere karşı devam eden savaşta daha etkili" olacaklarını söylemişti. Erdoğan, Türk halkında oluşan mutabakatın da bu savaş için iyi bir zemin olduğunu da ifade etmişti.

Nasıl bir ordu kurulmakta olduğunu Saray’ın halkla ilişkiler memuru A. Selvi’nin YAŞ kararlarıyla ilgili yazısındaki bir paragrafta da açıkça görüyoruz:


TERÖRLE MÜCADELE EDEN ALBAYLAR GENERAL OLDU

Şöyle diyor Selvi:

"YAŞ sonuçlarında dikkatimi çeken unsurlardan biri de generalliğe terfi eden albayların önemli bir bölümünün özellikle terörle mücadele eden subaylar olması. Bu çerçevede komando tugay komutanı olan albayların tamamına yakını general oldu.

Hem FETÖ mağdurlarının hem PKK ile mücadelede etkin rol üstlenen komutanların terfilerde ön plana çıkması, 2017 YAŞ toplantısı kararlarında "terörle mücadelenin" etkili olduğunu gösteriyor."

Tayin, terfi ve emeklilik kararnamesinde yer alan bu olguyu çeşitli açılardan yorumlamak mümkün.

‘Terörle’, daha doğrusu muhalefetin her türlüsüyle daha etkin bir şekilde mücadele edecek ve aynı zamanda da Erdoğan’a biat etmiş bir ordu oluşturulduğu ortada. Bu amaç, aynı zamanda oldum olası deriniyle göz önündeki kurumlarıyla devletin değişmez paradigması.

Kürtleri içeride ve sınırlarımızın ötesinde ülkenin bekası için bir tehdit ve bertaraf edilmesi gereken bir düşman olarak gören anlayışın terfilere yansımış halidir bu.

Böylece Erdoğan, tersine dedikodulara rağmen bu güçlerle olan ittifakına da bağlı kalmış oluyor.

Bu aynı zamanda ülkede sürdürülmekte olan savaşın devam edeceği, hatta daha da yaygınlaşacağı anlamını taşıyor.

Dikkati çeken, sadece komando tugaylarının komutanlarının general yapılması da değil. Doğrudan Silahlı Kuvvetlerin omurgasını oluşturan ana gücün, yani Kara Kuvvetleri’nin komutanlığına Orgeneral Yaşar Gürel’in getirilmesi de bu çerçevede değerlendirilmeli.

Yaşar Güler de bölgede görev yapmış, yani devletin söylemiyle, ‘terörle mücadele" etmiş komutanlardan biri. Kürtler onun uygulamalarını çok iyi biliyor. Belki darbeye karşı iyi direndiği için Erdoğan’ın lütfuna mazhar olmuş olabilir. Ama asıl başarısı, Kürtlere yönelik amansız ve acımasız tavrından geliyor.


ASKERİ OKULLARA ÖĞRENCİLER TİTİZLİKLE SEÇİLİYOR

Erdoğan’ın kendi savaşkan ve itaatkar ordusunu kurmakta olduğunu gösteren başka açık bilgiler de var.

Söz gelimi AKP’ye muhalefet eden milliyetçi çevrelerin yayın organı durumundaki Yeniçağ Gazetesi’nde çeşitli yazarlar da bir süredir Erdoğan’ın kendi ordusunu kurmakta olduğunu ileri sürüyorlar.

Bunlardan biri Arslan Bulut, 1 Temmuz tarihli yazısında, Erdoğan ve çevresinin nasıl adım adım silahlı kuvvetleri Erdoğan’ın silahlı gücüne dönüştürmekte olduğuna ilişkin bilgiler veriyor.

Şunları söylüyor:

"Bana gelen son bilgi, geçen yıl Millî Savunma Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'ne atanan kişinin uygulamaları ve Millî Savunma Üniversitesi'ne alımlar sırasında mülakatta sorulan dini nitelikte sorular ile ilgiliydi.

Millî Savunma Bakanı Fikri Işık, Millî Savunma Üniversitesi'ne bağlı harp okulları ve astsubay meslek yüksekokullarına bu yıl toplam 5 bin 268 öğrenci alınacağını bildirdi. Işık, böyle bir üniversite kurulmasının "15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra bir daha TSK'nın içeriden ele geçirilmemesi için" hayata geçirilen bir uygulama olduğunu söyledi."

Bu bilgi, AKP’nin meseleyi kaynağından çözmek için aynen Gülen Örgütü gibi, ama onlardan farkı olarak aleni bir şekilde çalıştığını gösteriyor.

Sonra yazar, "FETÖ ordudan tasfiye ediliyor mu gerçekten?" diye soruyor ve Meral Akşener’le birlikte yeni bir parti kurma çalışmaları yapan Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın, konu ile ilgili bir basın toplantısından alıntılar yapıyor.

"15 Temmuz sonrasında Erdoğan'ın açık hedefi Türk Ordusu'nu parti ordusu haline getirmektir. Bunun ilk hamlesi Tarım Bakanlığı Personel Genel Müdürü AKP’li Nizamettin Ekinci'nin, Millî Savunma Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'ne getirilmesiydi. Ekinci böylece, yeni subay terfi yönetmeliğine göre Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanlıklarında bütün atama, yükseltme, emeklilik, sicil ve özlük işlemlerinin tek sorumlusu oldu.

Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri'nde kurulan komisyonlarda birçoğu 28 Şubat sürecinde irticai faaliyetten TSK'dan uzaklaştırılan ve daha sonra SADAT

( Erdoğan’ın danışmanı olan Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi başkanlığında Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli birliklerinden emekli olan 23 Subay ve Astsubay tarafından kurulmuş bir askeri danışmanlık şirketi.)bünyesinde aktif siyaset yapan emekli subaylar vardır."

SADAT Arap Baharı'ndan sonra Müslüman Kardeşler'in iktidara geldiği ülkelerde orduları eğitmek amacı da dahil askeri şirket olarak kurulmuştu. Suriye'deki değişik grupların eğitimini de üstlenmişti. Şimdi de silahlı kuvvetlerin Erdoğan’a bağlı yeni bir orduya dönüştürülmesi işinin SADAT’a verildiği söyleniyor.

Son Yüksek Askeri Şura kararlarına, sadece üç kuvvet komutanının değiştirilmesi ve bazı generaller ile subayların tasfiye edilmesi meselesi olarak bakarsak yanılırız.

Daha önce bir yazımda belirmiştim,

Erdoğan bir yandan kendi iktidarının garantisi olacak, aynı zamanda da içeride ve dışarıda başkomutanın emriyle savaşacak, itaatkar bir yeni ordu kurmaya amaçlıyor.

Soru şu:

Bunu gerçekleştirebilir mi?

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi