Faiz indirimi bitti: Nebati’nin serabı ve gerçekler

Faiz indirimleri yoluyla düşük enflasyon yaratmak tam bir ideolojik AKP safsatası. Ekonomik karşılığı yok. Aksine, aşırı faiz indirimlerinin sonucu %50’ler civarına oturacak bir enflasyon olacak.

"Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu vizyon ve perspektif doğrultusunda ülkemizin gerçekleriyle uyumlu biçimde şekillenen ekonomi politikaları sayesinde politika faizi 2 yıl aradan sonra tekrar tek haneye gerilemiştir. Türkiye Ekonomi Modelimiz kapsamında uygulamaya aldığımız politikaların ve yakın dönemde kurumlarımızın koordineli bir şekilde almış olduğu tedbirlerin katkısıyla politika-kredi faizi makası kademeli biçimde kapanıyor. Bu sayede önümüzdeki dönemde piyasa faizlerinin de benzer biçimde tek haneli seviyelere inmesini bekliyoruz. Böylece, tüm dünyada resesyon endişelerinin arttığı bir dönemde Türkiye ekonomisi yoluna güçlü bir şekilde devam edecek; Türkiye ekonomisi modelin sacayakları üzerinde yükselmesini sürdürecektir."

Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleri doğrultusunda geçtiğimiz hafta TCMB’nin politika faizini %9’a indirdiği ve böylece 2021 Eylül’de başlayan uzun faiz indirimi döngüsünün de 2022 Kasım itibarıyla sonlandırıldığını izledik. Böylece kademe kademe derinleşen negatif reel faiz %70’i geçti. Faizsizlik politikası tempolu bir şekilde devreye sokuldu.

Bu öyle herhangi bir faiz indirim döngüsü değildi elbette. Yeni Ekonomi Modeli’nin büyük hedefleri olan yatırım, istihdam, büyüme artışı, düşük enflasyon ve cari açık daralmasına ulaşmanın anahtarı olarak faiz indirimleri eşliğinde derin negatif reel faiz başlangıç noktasıydı.

Faiz indirim döngüsünün %9’la tamamlandığının ilan edildiği gün HMB Nebati’nin yukarıda alıntılanan sosyal medya açıklaması önümüzde seçime kalan sürede işin artık piyasa faizinin de tek haneye ineceği, büyümenin ekonomik durgunluk sınırına yaklaşmadan yüksek seyredeceği aşamaya varacağını ilan ediyor.

Peki, öyle mi olacak? Güncel ekonomik göstergelerden bu vaatlerin izlerini aramak önemli.

1- Düşük faiz enflasyonu da düşürecek keza “faiz enflasyonun nedeni”: TCMB politika faizini %19’dan %9’a kadar indirdiği süreçte TÜFE enflasyonu %20’den %85’e; üretici fiyatları enflasyonu da %18’den %158’e çıktı. Faiz indirimlerinin 2021 Aralık’ta tetiklediği TL’de sert değer kaybı ile TÜFE aylık seviyede
Aralık 2021’de %13,6

Ocak 2022’de %11,1

Şubat 2022’de %4,81

Mart 2022’de %5,5

Nisan 2022’de %7,3 oldu.

12 ayın birikimli enflasyonu anlamına gelen yıllık TÜFE enflasyonu böylece bu rakamların yerine gelecek her daha düşük sayı ile gerilemeye başlamış olacak. Geçen yılın %13’ü yerine örneğin bu sene aralıkta %3-4 aralığında aylık TÜFE verisi yıllık enflasyonun %85’ten %70 civarına gerilemesiyle sonuçlanacak. Bu “baz etkisi” denen düz matematik hesabı sayesinde 2023 Mayıs ayına geldiğimizde yıllık TÜFE enflasyonunun %45 civarına gerilediğini göreceğiz. Ardından da mevcut politikaların devamı halinde 2023-2024 döneminde %50’de yapışkan bir seyre dönen TÜFE enflasyonu hayatımızda olacak.

%45-50 aralığında bir enflasyonun tüm makroekonomik dengeleri bozan, büyümeyi ve istihdam artışını yavaşlatan çok yüksek bir seviye olduğunu bir kez daha deneyimlemek zorunda kalacağız.

Özetle, faiz indirimleri yoluyla düşük enflasyon yaratmak tam bir ideolojik AKP safsatası. Ekonomik karşılığı yok. Aksine, aşırı faiz indirimlerinin sonucu %50’ler civarına oturacak bir enflasyon olacak.

2- Düşük faiz reel sektörde yatırımları artıracak, seçici kredilerle üretim kapasitesi büyüyecek böylece Türkiye ekonomisinin GSMH artış oranı %5 ve üzerinde seyredecek. AKP hükümetinin anlattığı ekonomik düzlemde yatırımların tek fonksiyonu düşük faiz. Başka bir ifadeyle faizi düşürdükçe yatırım maliyeti düşecek, yatırım talebi artacak. Yüksek enflasyonun hane halkının alım gücünü eritmesiyle ortaya çıkan talep zayıflığı, şirketlerin işletme sermayesinde erime ve yatırım kredisi yerine işletme sermayesi talebinin artması, düşük faizle yaratılan enflasyon ortamında beklentilerin bozulması, belirsizliklerin artması ise gerçekte yatırım artışını frenleyici etkenler.

2022 ilk yarısında elde edilen %7,5 civarındaki GSMH, elde edilen katma değerin yüksek enflasyon nedeniyle dengeli paylaşımını engelleyip daha da bozucu etki yaratırken; yılın ikinci yarısında ekonomik büyümenin %7,5 seviyesinin yarısına indiğini göreceğiz.

Öncü göstergeler içinde imalat sanayi PMI seviyesinde son 8 aydır devam eden daralma, Reel Kesim Güven Endeksi’nin 2022 Kasım’da 100 sınırının altına inmesi, ihracat artış hızının 2021 ortalaması %30’lardan Ekim itibarıyla %2-3 aralığına gerilemesi, konut satışlarında izlenen gerileme yılın son çeyreğinde ekonomideki büyüme dinamiklerinin verilen tüm teşviklere rağmen terse döndüğünü gösteriyor.

Muazzam bir kamu harcaması planı bu gidişatı terse çevirmek için devreye sokuldu ve hedefte 2023 ilk yarısında büyümeye aşırı kamu desteği ile ivme kazandırmak var. Buna rağmen ortalama büyüme beklentisi 2023 için %3,5 seviyesinde. 2024 ve ötesi için de mevcut politikalar eşliğinde %3 civarında. Düşük büyüme yılları içine girmiş görünüyoruz.

BETAM analizine göre 2022 üçüncü çeyrekte GSMH yıllık %4,3 büyürken önceki çeyreğe göre %0,3 daralacak.

Dünya ekonomisinde durgunluk beklentisi ise durduk yerde oluşmuyor. %8-10 arasındaki “çok yüksek enflasyona” karşı topyekûn savaşa girilmiş olması ilk etapta ekonomide sert yavaşlama yaratırken ardından sündürülebilir büyüme dönemi hedeflendiği için 2023 düşük küresel büyüme olarak şekilleniyor.

3- YEM’nin diğer hedeflerinden bir tanesi de istihdam artışı, işsizlik seviyesinde gerileme. Pandemi döneninden bu yana sanayi sektörüne verilen destekler, pandemi ardından küresel mal talebindeki patlama yanında Çin’de devam eden “sıfır COVİD” politikasına bağlı olarak bozulan tedarik zincirleri Türkiye ekonomisinde ihracatı, yani sanayi sektörünü destekledi. Son açıklanan işsizlik verilerine göre genel işsizlik oranı da Ağustos’tan Eylül’e 0,3 yüzde puan artarak %10,1 seviyesine çıktı ve Ağustos’taki tek haneli işsizlik oranının kalıcı olmadığını izlemeye başladık. Daha da dramatik gerçek, 3Ç22 istihdam piyasası analizinde yine BETAM’dan alıntılayarak: “sanayi istihdamında iki yıl sonra azalış, işgücünde gerilemeyle işsizlikte düşüş” gerçekleştiği.

Pandemi sürecinden öteye işgücünde izlenen gerileme açıklaması zor bir durum, ihtiyacı olanın iş aramaktan vazgeçmesi zeminde bozulmanın seviyesini yansıtması açısından dikkat çekmeli. Daha da önemli olan, önümüzdeki dönemde ekonomi yavaşladıkça, sanayi sektörü daralan ihracat pazarı eşliğinde işçi çıkartmaya başlayacak. YEM’de büyüme ve istihdamı güçlü tutma hedefinin gerçekleşmediğini; büyümenin çeyrekten çeyreğe sıfıra inerken, işsizliğin de arttığını izleyeceğiz.

4- YEM’de zayıf TL ile cari fazla verilecek, oluşan döviz bolluğu hem finansman problemini bitirecek hem de TL’de yaratacağı değerlenme ile enflasyonu düşürecek. YEM yaratıcılarının 2022 boyunca en çok dillendirdiği Ukrayna işgaline bağlı enerji fiyat şokunun bu sene “cari fazla” hedefini ertelediği. Bu doğru değil. Türkiye ekonomisinin üretimdeki yapısal sorunları, ara ve yatırım malı ithalatına bağlı yerli üretim modeli, TL’deki değer kaybı ile çözülmedi, çözülemezdi. Büyümenin şişirildiği her dönem artan cari açık ve cari açığın finansman sorununa bağlı kırılgan TL ile karşı karşıya kalacağız.

YEM’in uygulama sürecinde genişletilen rezerv satışı yoluyla TL’yi baskılama, swap kaynaklı döviz girişlerine bağlı olma halinde izlediğimiz artış ve bankalara Ağustos 2022’den bu yana yapılan baskılar durumun sadece daha da kötüleşmesine yol açmakta. Kısa vadeli dış borç ödeme yükü, cari açık seviyesi, cari açık finansmanında kaynağı belirsiz döviz girişlerinin finansman payının %65-70 civarında olması yanlış ekonomi politikalarının sonucu.

Ukrayna işgaline bağlı artan petrol fiyatları büyük ölçüde 2022 başı, işgal öncesi döneme gerilemiş durumda. Fakat Türkiye’nin cari açığı artmaya devam ediyor, 2022 boyunca da 45-48 milyar dolara, 2021 sonundaki GSMH’nin %1,7’sinden 2022 sonunda %5’ine doğru seyri devam edecek. Ekonomik yavaşlamaya bağlı yumuşama 2023 içinde gerçekleşse bile “çok düşük faiz politikasıyla ekonomik büyümeyi yüksek tutup cari fazla yaratmanın” mümkün olmadığını izleyeceğiz.

Bu veriler eşliğinde başta alıntılanan Nebati açıklamasını bir kez daha okumak, ne kadar yanıltıcı ve gerçekten uzak olduğunu daha net kavramak açısından faydalı olur. %70’i geçen negatif reel faiz politikasının Türkiye ekonomisinde yarattığı bunalım daha iyi anlaşılabilir.


Güldem Atabay: 1990’da İzmir Amerikan Lisesi’nden mezun oldu. 1995 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek Lisansı’nı Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü'nde yaptı. 27 yıldır çok farklı kurumlarda ekonomist olarak çalıştı. UniCredit Menkul Değerler, Ekspres Invest, Global Menkul Kıymetler bunlardan bazıları. Paraanaliz, PolitikYol yazar kadrolarında yer aldı. Mesele Ekonomi ve Kampana News’da düzenli ekonomi programları yaptı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Güldem Atabay Arşivi