Canikli’nin muhalefetin ekonomi programından anlayamadıkları

AKP’li Canikli’nin muhalefeti seçim öncesi örtülü bir IMF anlaşması imzalamış olmakla suçlaması, bu olmayan anlaşmanın da olmayan şartlarını çarpıtarak bir politika aracı olarak kullanmaya çalışması oldukça çaresizce bir yaklaşım

AKP’nin ekonomi işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, kendisinden beklenmedik bir çalışma yaparak Millet İttifakı (Mİ) Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin ekonomiyle ile ilgili sayfalarını satır satır okumuş, değerlendirmiş. 83 zincirleme tweetle Mİ’nin ekonomi yol haritası hakkında yorumlarda bulunmuş.

Bir iktidar partisinin seçim yaklaştıkça muhalefetin parti programı hakkında kafa yorması, hele ki 2300 maddelik bir programı çalışması kutuplaşmayla beslenen AKP için önemli bir adım. Fakat değerlendirmelerin sonucu olarak yazdıklarına bakınca Canikli’nin AKP dönemine damga vuran gerçeklere dayanmayan söylemlerden henüz ve halen kendisini alamadığı görülüyor.

Keza, 2300 madde ile anlatılan demokrasiye dönüş, hukukun üstünlüğünün yeniden tesisi eşliğinde ekonomide atılması planlanan köklü değişim adımlarının tek hedefinin IMF’ten kaynak sağlamak için olduğu gibi sığ ve çarpıtıcı bir öngörüde bulunmuş Canikli. Ve bunun üzerinden varsayımlarla süslemiş hikayesini.

“Gizlemeye çalışsalar da 6’lı masanın mutabakat metnindeki ekonomi programından, IMF ile kuvvetli bir stand-by düzenlemesi yapacakları ve IMF’den yüklü miktarda kredi kullanacakları anlaşılıyor.

Canikli’nin açıklamalarından, böylesi bir anlaşmanın gerçekleşmesinden mi yoksa gerçekleşmemesinden mi daha çok rahatsız olduğu tam anlaşılmıyor.

Dünyada enflasyonla mücadele döneminde son bir senede faizler hızla arttı ve dolar likiditesi de şimdilerde hızla azalmakta. IMF kaynakları ise halen en ucuz döviz fonlama kaynağı. Muhalefetinse AKP’nin yarattığı büyük ekonomik çöküntüden hızlı ve en az acı ile çıkmasını sağlayacak ucuz/yüklü yabancı kaynağı yaratması elbette Canikli’nin içini sızlatacak bir gelişme olur. Fakat böyle bir stand-by anlaşması ortada yok.

Ortada olmadığı gibi muhalefet ortak programında böyle bir anlaşma olacağına dair bir ima dahi yok. Mİ çalışmasında imalar dışında gerçek tespitler var halbuki. Örneğin, ekonomiye istikrar kazandırmak için AKP iktidarı tarafından 45 milyar dolar civarında eksiye itilen merkez bankası rezervlerinin artması gereği nedeniyle hızlı bir döviz girişi ihtiyacı.

Canikli’nin olmayan bir stand-by anlaşmasına gönderme yaparak ima etmeye çalıştıkları elbette seçim odaklı politik saptırmalar. 2001 sonrası dönemde olduğu gibi IMF anlaşmasının büyük dış borç ödeme anlamına geleceği, anlaşma şartlarının sabit gelirliler üzerine ekstra yük bindireceği. Ekonomi odaklı 83 üst üste tweeti okuması pek mümkün görünmeyen kendi seçmeni için politik olarak anlatmaya çalıştığı da, IMF ile anlaşmaya gidecek dediği muhalefetin “dış güçlerin hizmetkarı” olduğu.

CANİKLİ ÇARPITIYOR

Halbuki, Türkiye ekonomisi 2018’den bu yana AKP marifetiyle önemli bir gerileme içinde. Çok yüksek enflasyon zaten orta sınıfın belini kırmış durumda. Cari açık ve artan bütçe açığı eşliğinde çifte açık riskleri altında TL en kırılgan para birimleri arasında. IMF’in bile yapmayacağı ölçekte bir yük sabit gelirinin üzerine yüklenmiş ve maaşla yaşayanların büyümeden aldığı pay kademeli ve sürekli şekilde erimekte. Yabancı kaynak olarak IMF’ye dayanma iması eşliğinde “kim bilir Batıya ne tavizler verecek bu muhalefet” derken Canikli, Erdoğan’ın Ortadoğulu dostlarından, Putin’den gelen milyarlarca doların hangi faiz ve hangi sözler karşılığında tam da seçim öncesi merkez bankası kasasına girmiş olduğu hep ayrı bilinmezlikler içermekte.

Mİ’nın IMF ile daha şimdiden kapalı kapılar ardında yüklü bir stand-by anlaşmasının çoktan kotardığı ise zemini olmayan bir çarpıtma. Keza her şeyden önce IMF gibi bir kurumun Türkiye’de şeffaflığını tamamen kaybetmiş kamu bankalarının, Varlık Fonu’ndaki şirketlerin ve hatta bankalardaki sorunlu kredilerin gerçek resmi ortaya çıkmadan, sadece muhalefetin kara kaşı ve güzel yüzü suyu hürmetine bir anlaşma için el sıkışmasını geçin, göz kırpması bile mümkün değil.

“Yerli girdi” odaklı TOKİ deprem konutlarına karşı IMF kaynaklarıyla sağlanacak çok sayıda konteynır iddiası ise IMF’nin varlık misyonu olarak böylesi bir yatırımı asla finanse etmeyeceği gerçeğinden uzak. IMF’nin stand-by anlaşmasıyla yüklü miktarlarda fon sağladığı ülkelerde tek odağının yaklaşan bir ödemeler dengesi krizini engellemek olduğunu azıcık ekonomi takip eden herkes bilmekte. Deprem amaçlı konteynır alımları için Türkiye’nin yeni hükümetine IMF’nin döviz kaynağı sağlayacağına dair Canikli iddiaları oldukça uçuk bir politik uydurmaca sadece.

Canikli’nin ortada olmayan IMF stand-by anlaşması üzerinden muhalefetin iktidara geldiğinde Türkiye’ye yüksek bir dış borç yükü altında bırakacağı iddiasıysa olsa olsa sinirden gülümsetir okuyanı. Çünkü, muhalefeti yüzde 6 faizle IMF’den kaynak kullanacak olmakla afaki şekilde suçlaması bir yana, AKP döneminde Hazine’nin dış borçlanmada dövize ancak %10 gibi çok yüksek bir faiz ödeyerek borçlanabildiği gerçeği ortada. Tabi, Canikli tarafından özenle gizlemekte.

Canikli ve parçası olduğu hükümetin göz ardı ettikleri, otoriter yönetimlerini pekiştirmek için çökerttikleri hukuk ve adalet sisteminin hızla ödenen bir ekonomik faturası olduğuydu. Yabancı sermayenin ne sıcak para olarak ne doğrudan yatırım olarak Türkiye’ye artık gelmeyişinin nedeni AKP’nin Türkiye’ye layık gördüğü demokratik çölleşmenin sonucuydu.

BASİT GERÇEKLER

Halbuki konu IMF’ye gelmeden önce Canikli’nin de AKP yönetiminin de görmek ve göstermek istemediği basit gerçekler var.

Türkiye’nin imzacısı olduğu AİHM’nin kararlarına uymanın, bağımsız yargı düzenini kotarmanın, ifade özgürlüğünü gelişmiş dünya standartlarına taşımanın, kamu kurumlarını doğru eğitimli kadrolar tarafından amaçlarına uygun yönetmenin hızlı ve döviz akçeli ekonomik karşılıklarının olacağı gerçeği. Tıpkı AB ile tam üyelik müzakerelerinin açıldığı 2004-2008 arası dönemde olduğu gibi.

Depremle iyice ortaya çıktığı şekliyle çürümüş mevcut sistemin yarattığı ekonomik düşüşe çare olmak için ekonomide yeniden yapılanmanın olmazsa olmaz başlangıç şartları olarak Mİ’nın hukuk ve adalet reformlarını en başa koyması elbette bir rastlantı değil.

Kamu kaynaklarını yeniden önceliklendirerek akılcı ve şeffaf şekilde dağıtmanın, ortak programda geçtiği üzere “beyana tabi gelir unsurlarının kapsamını genişletilmesi, değer artış payı ve imar rantlarına bakarak kentsel rantların vergilendirilmesi” gibi adımlarla yeni kaynak girişleri yaratılabilecek olmasının Canikli’nin göstermek istediğinin ötesinde etkileri olacak. Hele ki eş zamanlı olarak sosyal yardımların aşırı yoksulluğu sıfırlamak üzere yeniden kurgulanacağı yeni dönemde.

Canikli ve AKP iktidarının kamu bankalarında, Varlık Fonu’ndaki şirketlerde, merkez bankasında ve hatta özel bankalarda yüzdürülen kredilerde ne derece bir karadelik yarattığı ise ancak seçimden sonra ortaya çıkacak. Şeffaf bir kamu yönetiminden ne derece yoksun olduğumuz da TÜİK hesapları özellikle büyüme ve enflasyon verilerinde incelendiğinde daha netleşecek.

Dolaysıyla, Canikli ve AKP’nin muhalefeti seçim öncesi örtülü bir IMF anlaşması imzalamış olmakla suçlaması, bu olmayan anlaşmanın da olmayan şartlarını çarpıtarak bir politika aracı olarak kullanmaya çalışması oldukça çaresizce bir yaklaşım. Seçimden sonra olası görünen bir iktidar değişimi eşliğinde zamanla ortaya dökülecek gerçekler, bugün Canikli’nin içi boş iddialarından çok daha fazla gündemde yer tutacak keza.


Güldem Atabay: 1990’da İzmir Amerikan Lisesi’nden mezun oldu. 1995 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek Lisansı’nı Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü'nde yaptı. 27 yıldır çok farklı kurumlarda ekonomist olarak çalıştı. UniCredit Menkul Değerler, Ekspres Invest, Global Menkul Kıymetler bunlardan bazıları. Paraanaliz, PolitikYol yazar kadrolarında yer aldı. Mesele Ekonomi’de düzenli ekonomi programları yaptı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Güldem Atabay Arşivi