Armağan Kargılı

Armağan Kargılı

Faşist cephenin yeni neferi: Bolsonaro

Brezilya'da devlet başkanlığı koltuğuna oturmaya hazırlanan Bolsonaro neden ve nasıl seçildi?

Jair Messias Bolsonaro. Bu ismi önümüzdeki günlerde daha sık duyacağımız kesin. Dünyada hızla yükselen faşist cephenin en yeni ama en saldırgan isimlerinden birisi. Hani neredeyse bugün iktidarlarının keyfini süren tüm yandaşlarına rahmet okutacak cinsten.

Bolsonaro, eski bir asker. Üzerinde apoletleri olmasa da yeşil parkasıyla poz vermeyi pek seviyor. Brezilya'yı yıllarca yöneten askeri cuntalara övgüler diziyor.

1990 yılında bir TV kanalına verdiği röportajda, eğer bir gün başkan olursa parlamentoyu feshedip bir askeri darbeyi bizzat kendisinin başlatacağını söylemiş, açıkça parlamentoya nefretini böyle dile getirmişti.

Bolsanaro işkenceyi savunuyor. Brezilya'nın eski devlet başkanı Dilma Roussef hakkındaki güvensizlik oylaması sırasında oyunu Roussef'in işkencecisi olarak bilinen cuntanın eski bir ajanına adamıştı.

Kadın düşmanı aynı zamanda da. Bir röportajında açıkça kadın ile erkeğin eşit ücret almasına karşı çıkmıştı. Daha sonra bu sözlerini reddetti ama kadın düşmanlığını her sözüyle adeta itiraf ediyor. Bolsanoro'nun ilk iki eşinden 4 oğlu ve son eşinden de 1 kızı var. 2017 Nisanı'nda yaptığı bir konuşmada kız çocuğu sahibi olmasını "zayıf bir anıma denk gelmesine" bağlamıştı.

Bir kadın milletvekili için de "tecavüz etmeye değmez, çok çirkin" ifadesini kullanmıştı.

Yoksullar için doğum kontrolü hatta kısırlaştırmayı savunuyor. Sayıları 1 milyona yaklaşan yerliler hakkındaki ırkçı düşünceleri tüyler ürpertici cinsten. Brezilya süvarilerinin yerlilere karşı Amerikan süvarileri kadar iyi iş çıkartamamış olmasından yakınıyor! "Kokuyorlar, eğitimsizler ve dilimizi konuşamıyorlar" diyor. Amazon yerlilerine verilen toprakların geri alınacağını da çoktan ilan etti bile.

Kendisi Katolik, eşi ve çocukları Evangelist. "Homofobiğim ve bundan da gurur duyuyorum" sözleri de ona ait. Ülkede artan suç oranını düşürmek için bireysel silahlanmayı savunuyor. Polise görevini yaparken öldürme hakkı verilmesini istiyor.

Filistin'in bir devlet olamayacağını, teröristlerle masya oturulamayacağını savunuyor.

Bu denli saldırgan bir ismin, ikinci turda da olsa nasıl yüzde 55 oy alarak nasıl seçildiğini anlamak için belki biraz da Brezilya'yı anlamak gerekiyor.

1500 yılında Hindistan sanılarak Portekizliler tarafından keşfedilen ve yine onlar tarafından Brezilya adı verilen topraklar uzun süre Portekiz sömürgesi olarak kalmış. 1800'lü yılların başında nüfusun 2 milyon 500 bin dolayında olduğu biliniyor. Bunun 400 bini beyaz, 1 milyon 300 bini siyah ve 800 bini de yerli nüfus imiş. Siyajların altın ve madenler açısından oldukça zengin olan Brezilya'ya köle olarak getirildiğini sanırım söylemeye gerek bile yok. Nüfus sonraki yıllarda hızlı bir göçle, daha da kozmopolit bir hal almış. Şimdi nüfusu 210 milyon olan Brezilya'da nasıl oluyor da milliyetçilik gelişiyor ve bu kavram milyonları peşinden sürüklüyor bazen insan anlamakta güçlük çekiyor.

1900'ün başında askeri bir darbe ile Brezilya'da hem bağımsızlık hem de cumhuriyet ilan edilmiş. 1980'in ortalarına kadar da neredeyse askeri cuntalar tarafından yönetilimiş ülke. Yani çoğu Latin Amerika ülkesi gibi, siyasete Brezilya'da da damgasını asker vurmuş. Ülke siyasetinde, Luiz Inácio da Silva ya da herkesin bildiği adıyla Lula, en önemli figür olarak karşımıza çıkıyor. 2003 yılından 2011 yılına kadar Brezilya Devlet Başkanlığı koltuğunda oturan Lula, Brezilya Emekçiler Partisi'nin kurucularından. Yıllardır yüksek enflasyon altında yaşayan Brezilya'da yoksullar aleyhine bozulan gelir dağılımı konusunda son derece önemli adımlar attı Lula. Açlıkla mücadele ve aile yardımı uygulamalarını başlattı. Brezilya'da uyguladığı model, Lulizm adını aldı. Lula'nın takipçisi eski bir gerilla olan Dilma Roussef ise 2011 yılında görevi, kanser tedavisi gören Lula'dan devraldı.

Türkiye'de Gezi isyanının başladığı günlerde Brezilya gençliği de isyandaydı. Brezilya olimpiyatlarına karşı çıkıyor ve devlet olanaklarının olimpiyatlar için savurganca kullanılmasını protesto ediyorlardı. Aynı dönemde ülkede uzun bir zamandır süren yolsuzluk iddiaları da gündeme gelmişti. Sonunda yolsuzluk soruşturmaları başladı. Çoğunluk hissesi devlete ait olan Petrol Şirketi Petrobras'ın harcamaları ve ihaleleri incelemeye alındı. Soruşturma önce eski devlet Başkanı Lula'yı hedef aldı. Ardından da Dilma Roussef'e kadar uzadı. Devlet yönetiminde her kademede yolsuzluk iddiları artık Brezilya gündemnin ilk sırasına oturdu. Roussef görevden uzaklaştırıldı. Ülkeyi son iki yıldır Roussef'in yardımcısı Michel Temer yönetti.

Brezilya, 2018 seçimlerine böyle bir ortamda girdi. Tam seçim öncesinde yeniden aday olarak ortaya çıkan Lula Da silva hakkında mahkeme hüküm açıkladı ve yolsuzluktan 12 yıl ceza alınca İşçi Partisi seçimlerden kısa süre önce Fernando Haddad'ı aday gösterdi.

Sonunda iki aşamalı seçimde ikinci turun galibi, Haddad'a karşı Bolsonaro oldu. Trump hayranı Bolsonaro seçim kampanyasında tabii bol bol yolsuzluk aleyhtarı propaganda yaptı. Ama eski sekreteri olan son eşine yaptığı ekstra ödemeler nedeniyle Bolsonaro hakkında da soruşturma açılmıştı.

Uzunca bir sürredir Muhafazakar Parti üyesi olan Bolsonaro, seçimim hemen öncesinde Sosyal Liberal Parti adlı küçükbir partiye geçti. Kısa sürede partinin de lideri oldu. Partinin programı da yeniden tanımlandı. Tarafsız siyasal gözlemciler, Hristiyanlığın oldukça muhafazakar bir dalı olan Evangelizmin Brezilya'daki hızlı yükselişine dikkat çekiyorlar. 2000 başlarında ülkede yüzde 6 olan Evangelistlerin yüzde 22'ye yükselmesi 200 milyonu aşan bu ülkede büyük bir nüfusa denk geliyor.

Kısacası söylemek gerekirse bir çok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi Brezilya'da da sağ uzun ve planlı bir çalışma yürütüyor. Trump'ın seçim kampanyasında da Brexit oylamasında da Facebook'un usulsüz kullanımı konusu karşımıza çıkmıştı. Brezilya seçimlerinde ise WhatsApp'ın benzer kullanımını gördük.

Bolsonaro'nun seçim kampanyası sırasında WhatsApp'ın usulsüz kullanımı nedeniyle hakkında açılan soruşturmayı, Ahmet İnsel Birikim'deki yazısında şöyle anlatmıştı:

"2015'te yapılan seçim yasası değişikliğine göre yasak olmasına rağmen, Bolsonaro'yu destekleyen yüz elli civarında şirketin üç milyon dolardan fazla ödeme yapıp, seçimden on gün önce binlerce robotun Whatsapp üzerinden yolladığı mesajları finanse ettiklerini belgeleyen bir röportaj (Folha de Sao Paolo) yayımladı. Bu şirketler arasında Brezilya ordusuna çalışanlar özellikle dikkat çekiyor. Bu mesaj bombardımanının hedefi evanjelik kiliselerin müdavimi büyük yoksul kesimlerde korku ile karışık bir nefret yaratmak. Bu açıdan girişimin amacını elde ettiği söylenebilir.

Folha de Sao Paolo'nun bu büyük organize tezviratı ortaya çıkarmasından sonra, Trump'ın bu konuda sağ kolu olmuş Steve Bannon'un Bolsanoro'nun oğluyla bir yıl önce buluştuğu, Cambridge Analytica'nın Brezilya'da dört yüz bin civarında sahte hesap açtığı ortaya çıktı. Bunun üzerine Haddad ve seçimde üçüncü gelen aday Gomes, Bolsonaro'nun seçim yasasını açık biçimde ihlal ettiği gerekçesiyle, birinci turdan elenmesi talebiyle Brezilya Yüksek Seçim Divanı'na başvurdular. Yüksek Mahkeme 19 Ekim'de bu başvuruyu inceleme kararı aldı.

Brezilya'da yüz yirmi milyon civarında Whatsapp kullanıcısı olduğu tahmin ediliyor."

Cambridge Analytica konusunda ben de daha önce de yazdım. Bu şirketin bağlantılarının bir ucunda Amerika'daki Çay Partisi destekçileri öbür ucunda Putin yanlısı oligarklar var.

Bir başka çarpıcı nokta da yargının seçim öncesinde verdiği sonucu değiştirebilecek parmak izi zorunluluğu kararı idi. Parmak izi vermeyen 3,5 milyon kadar seçmenin seçmen kaydı silindi. Emekçiler Partisi buna karşı çıktı ve genellike yoksul, okuma yazması olmayan seçmenin bundan haberdar olmadığını söyledi ama sonuç alamadı.

Yani faşist cephe, genişleme konusunda işini hiç de ağırdan almıyor. Moda deyimiyle sağ popülist denilerek gerçekte ırkçı, faşist kimlikleri örtülenmeye çalışılan ve adeta klonlanmış diyebileceğimiz siyasetçiler birbiri peşisıra işbaşına geliyorlar. Kullandıkları yöntemler de neredeyse birbirinin aynısı. Gerçeküstü ya da gerçek ötesi diye tanımlanan yalan ve riya ile politika yürüten bu çete, ekonomik kriz altında ezilenlere milliyetçilik, ırkçılık ve din ekseninde propaganda ile adeta esir alıyor. Yolsuzluğa bulaşan, halktan giderek uzaklaşan ama hala dünyada muhalefet denilince ilk akla gelen sosyal demokrat partiler ve onların öneticileri ise bu korkunç değişime dünyanın çoğu yerinde sadece destek oluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Armağan Kargılı Arşivi