Seran Vreskala
'Gerçek kahraman aşkı için halkını tehlikeye atmaz'
Seran VRESKALA
ARTI GERÇEK- Nasıl müzisyen olduğuyla ilgili öyle klasik bir hikayesi yok Haluk Levent’in, hani bebeklikten başlayan ve bugüne devam eden… Daha çok şiire sevdalıymış gençliğinde; Ahmed Arif ve Nevzat Çelik delisiymiş. O zamanki Haluk’a baktığında, kendi deyimiyle onu ‘entelektüel olma çabası içindeki Anadolu delikanlısı’ olarak görüyor. Her ne kadar çocukluğunda müzik yapmaya başlamamışsa da insan ve çevre sevgisi daha o zamanlar içinde varmış. Kimi zaman karşılaştığı hasta çocuklar için sokaklarda şarkı söyleyerek para toplamaya çalışmış. Müzisyen olmadan evvel Adana Şehir Tiyatroları'nda oyunculuk yapmışlığı bile var. Ona tiyatroyu sevdiren hocası Ercan Kont’tan söz ederken gözlerinin içi gülümsüyor mesela. Aynı gülümsemeyi 7.5 ay evvel kurmuş olduğu AHBAP’tan (Anadolu Halk ve Barış Platformu) bahsederken de görüyorsunuz. Birbirini tanımayan, gönüllü olarak ve el ele vererek yardıma muhtaçlara, mağdurlara ulaşmaya çalışan yardımseverlerden oluşan müthiş bir platform AHBAP. Zabıtadan kaçabilmek için mallarından olan sokak satıcısından dükkânı yanan esnafa, parası olmadığı için eğitimine devam edemeyen öğrenciden evinde tuvaleti bile olmayan aileye, akülü araba ya da protez uzuv ihtiyacı olan engellilerden tüp bebek tedavisi gereken anne adaylarına kadar yardıma muhtaç herkese ulaşmaya çalışıyorlar. Ahbaplar sadece insanlara değil çevreye de duyarlılar; binlerce ağaç dikiyor, doğa harikalarını korumaya çalışıyor, gerekirse mücadele için dava bile açıyorlar. Böyle bir zamanda böyle bir oluşum sadece insanlara yardım etmekle kalmıyor, onlara gelecek için umut da aşılıyor.
-Bu aralar herkes sizin kurmuş olduğunuz bir oluşumdan yani AHBAP’tan bahsediyor. Neden böyle bir oluşum kurdunuz?
Birkaç sebebi var ama en önemli sebebi, toplumun çok ötekileşmesi… Sadece insanları ötekileştiren bir statüko ile değil, aynı zamanda ötekileştirdiği için ötekileştirenleri de ötekileştirenlerle mücadele etmek zorunda kaldığımız bir dönemden geçiyoruz. Öyle bir güruh oluştu ki bu dalgadan, diğer tarafa en küçük bir meyilde bulunamaz, sohbet edemez ya da küçük bir övgü yapamaz olduk; çünkü onlar da ötekileştirildiği için, ötekileştirenleri ötekileştirmeye başladık.
-Biraz karıştı, dışlayan da dışlanan haline geldi demek istiyorsunuz sanırım.
Evet. Her ne kadar bazıları masum olsa da aralarından çok katı, sert hatta iktidarı bir gün ellerine geçirecek olsalar aynısını yapacak olanlar da çıktı! İşte bu ötekileştirilme içerisinde, en azından benim takipçilerimi, dinleyicilerimi, sohbet ettiğim insanları bir platform altında toplayıp ülke sorunlarıyla ve insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenebilmek istedim.
-Siz kendinizi ötekileştirilmiş hissediyor musunuz?
Kendisini öteki hissetmeyen kaldı mı ki?
"BENCE GERÇEK KAHRAMAN AŞKI İÇİN HALKINI TEHLİKEYE ATMAZ"
-Rivayete göre referandumda birkaç kişi ‘Haluk Levent parti kursun, ona oy verelim’ yazılı kağıtlar paylaşınca başlamış bu hareket…
Rivayet değil, gerçekten de öyle başladı. Birkaç kişi böyle bir paylaşımda bulundular referandumda, ben de onları ciddiye aldım. Aslında gerçekten bir parti kursam güzel bir güç olacağını düşünüyorum AHBAP sayesinde.
-Gerçekten de ülkenin bu anlamda yeni bir kana ihtiyacı varken, bir parti kurabilirsiniz aslında…
Gerçek siyasetçi dediğin halkını gerçekten çok doğru temsil edecek ve onlara yardım edebilecek asıl insanın önünü görebilmesi gerekiyor.
-Önünü görmekten çok tüm sınıfların farkında olan ve halkın bileşenlerini bilen biri olması daha önemli, değil mi?
Şöyle açıklayayım; gerçek siyasetçinin tüm hayatını halkına adaması gerekir. Filmlerde olur ya; kahraman kötü adamla karşı karşıya gelir, kötü adamın elinde kahramanın karısı vardır rehin olarak. Karısı yalvarır silahını atması için, kahraman da aşkı için silahını atar ve kötü adam yapacağını yapar. Bence gerçek kahraman aşkı için çocuklarını ve halkını tehlikeye atmaz. Siyasetçi de öyle. Eğer bir mücadelenin içine giriyorsan sonuna kadar mücadele etmen gerekir. Artık hayatın sana değil, halkına aittir. Bu yüzden halkı için yapacağı mücadelede başarılı olup olamayacağının dengelerini gözetmesi gerekiyor, ben daha bu anlamda önümü görmüyorum diyelim.
-Sistem nasıl işliyor AHBAP’ta?
Yardıma ihtiyacı olan kişi veya muhtaç birini gören biri, neye ihtiyaç varsa Twitter’ın ortasına atıyor. Bunu görenler ‘Başkanım burada şöyle bir şey var’ diyor; ben de bunu retweet ediyorum. Olayı araştırabilmek, doğrulayabilmek ve lojistik destek sağlayabilmek için o yardıma ihtiyacı olan kişinin bulunduğu şehrin Ahbap’larına da çağrı atıyorum Twitter’dan; ‘Haydi Ankara, haydi Erzurum, davranın çocuklar’ diyorum mesela ve o şehirde bulunan tüm Ahbaplar bir anda ‘başkanım takipteyiz’ diyerek harekete geçiyorlar. Daha 24 saat geçmeden hatta bazen bir iki saat içinde hemen o adrese, aileye gidip kontrol ediyorlar, oradan fotoğraf gönderiyorlar, arkasından telefonla arıyorlar ve ihtiyaçlarını söylüyorlar; hastaysa eğer bakılıyor, doktor hastane ekipman tedavi ihtiyacı varsa o karşılanıyor. Hastayı bulunduğu şehrin bir hastanesinde ameliyat ettirmemiz gerekiyor diyelim, onun ücretini biz ödüyoruz. O çocuklar değil; biz yani AHBAP genel merkezi ödüyor. Ya da akülü sandalyeye mi yoksa protez bacağa mı ihtiyacı var, çocuklar hemen araştırıyorlar, bana haber veriyorlar, biz de gerekeni sağlıyoruz. Öğrenci, mağdur, engelli hiç fark etmez, kimin neye ihtiyacı varsa elimizden geldiği kadar ulaşmaya, yetişmeye ve karşılamaya çalışıyoruz. Mesela daha dün Bursalı kızımızın biri anne olmayı çok istediğini yazdı, tüp bebek yaptırması lazım ama çok zor durumda; Bursa’da bulunan 4 Ahbabımız hemen müdahale etti. Ankara Etimed Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’nde tedavisi yapılacak kızımızın. Dr. Übeyt ve Dr. Emel Hanımlar da tedavisiyle ilgilenecek. Bu görev tamamlandı, sıra diğerlerinde.
-Daha tanınmadan evvel yardıma muhtaçlar için bir şeyler yapmaya çalışırmışsınız zaten…
Aslında gençliğimden beri bu anlamda bir şeyler yapmak istiyordum ama böyle bir platform için harekete geçmemiz zaman aldı tabii. Mesela önceden de sosyal medyada hastalar ya da muhtaçlar bizimle temasa geçiyordu. Birkaç arkadaş grubumla beraber bu kişilere nasıl yardım edebileceğimizi konuşuyorduk. Nasıl tedavi ettirebiliriz, nereden yardım alabiliriz gibi ve elimizden geleni yapıyorduk. Fakat aradan bir yıl gibi bir zaman geçtiğinde, yardım ettiğimiz hastalarla tekrar karşılaşmaya başladık. Bu bizi çok enteresan bir duruma soktu. Kime ne kadar para ödediğimizi biliyoruz, ailesini biliyoruz, kişisel bilgileri biliyoruz ama ya kimi isim değiştirdi ya kimi para yetmedi dedi, bazıları da valilikten aldıkları özel izinle para toplayarak miktarı daha da yükselttiler.
-Bayağı sahtekarlıktan bahsediyorsunuz. Siz de yardımların doğru yere gidip gitmediğinden şüphelendiniz tabi, bu yüzden de bu platformu kurdunuz.
Ne şüphesi, bu bayağı kesinleşmiş oldu. Hepsi için söyleyemem ama emin olun, yarısına yakını böyleydi. Çok da büyük rakamlardan bahsediyoruz burada. Böyle bir platform kurmaya karar vermemin sebeplerindendir bu zaten; bu hikayeleri kontrol ederek, yardımların doğru yerlere ulaşabilmesini sağlamak. Takipçilerimin arasında öğrenci olan ya da yeni mezun olmuş ya da asgari ücretle bir yere zar zor girmiş olan o gencecik yüreklerde şöyle bir şey var; küçücük bir göz yaşı görmesinler bir videoda, yanında hesap numarası olsun, ceplerindeki son 5 lirayı verirler. Dolayısıyla asıl bu çocukların duygularının çok kötü sömürüleceğini düşünerek hareket ettim.
-Doğru, Deniz Feneri’ni unutmayalım, bu yolla az insan sömürmediler.
Deniz Feneri olayını hepimiz biliyoruz ve bunun gibi sömürüler hala devam ediyor. Bu yüzden ‘öyle bir şey yapalım ki transparan, şeffaf, açık olsun; herkes yapılanı görsün’ dedik ve böyle bir sistemle, ötekileştirmenin bende oluşturduğu sancıyı birleştirince ortaya bu platform çıktı.
-AHBAP ismi nereden çıktı peki?
Anadolu Halk ve Barış Platformu açılımı… Önce parti idi, insanlar gerçek bir parti zannedince sonra platform dedik. Ama ben bulmadım ismi; ben ‘Anadolu Halk ve Barış Partisi’ deyince, bir takipçim ‘Ağabey ahbap da deriz buna’ diye bir fikir ortaya attı. Çok da iyi oturdu.
-Barış deyince savaşı üstünüze çektiğiniz bir ülkede böyle bir isim koymak biraz cesaret işi doğrusu.
Sadece barış demek çok tehlikeli bir slogan haline geldi. Ama bizim platformumuza baktığınız zaman o kadar şeffafız ki yaptığımız her şey ortada. Nereye gidiyor bunlar diyenler bakıyorlar ki hiçbir yere gittiğimiz yok! Sevgi, kardeşlik, hoşgörü ve barışla beraber herkesi kucaklayan bir platform burası.
-Sizin gibi popüler kişiler de var mı bu platformun içinde?
Benden başka kimse yok, daha yok yani ama benim için oradaki herkes popüler. (Gülüyor)
82 İLİN 60’INDALAR…
-Olağanüstü bir hızla 60 ile yayıldınız, bunu nasıl becerebildiniz?
7 ayda 60 ile yayıldık üstelik. İlk başladığımızda AHBAP’ın 150-200 kişi takipçisi vardı sadece. Şimdi neredeyse 670 bin kişiyiz ve sayımız daha da artıyor. Başta biz de böyle bir etki beklemiyorduk. Yardımlar başlayınca yavaş yavaş örgütlendik, herkes bize sahip çıktı ve gitgide büyüdük. Buradaki herkes gönüllü ve her şeyi sevgiyle, inandıkları için yapıyorlar. Twitter’daki hesabımıza bakarsanız her ilde yapılan toplantıları, faaliyetleri görebilirsiniz. Ben onları retweet ediyorum daha çok insana ulaşsın diye. Bir şehirdeki faaliyetleri görenler bize dahil olarak hemen kendi şehirlerinde de böyle bir oluşum kuruyorlar. Umarım yakında Türkiye’nin her yerine ulaşabiliriz.
-Bir nevi dervişlik…
Aslında çok büyütmemek lazım. Bu çocuklar sevgiyle yapıyorlar bunu ama aynı zamanda eğleniyorlar da. Eğlenirken birlik olmayı, bir şeyler başarabilmeyi de düşünüyoruz. Üstüne ulvi bir anlam yüklememek lazım. Mesela, geçen hafta Diyarbakır’daydım, AHBAP’la bir araya geldik, çoğu öğrenci çocukların. Aralarında sıvacı, sanayi mahallesinde tornacı, doktor, eczacı hatta bir yazarımız bile var. Hadi şimdi bu platform dışında topla bakalım hepsini bir araya, kolay mı? Ama bu canlar bir araya geldiklerinde öyle bir güç oluşturuyorlar ki! Birlik dediğin budur zaten.
-Bu platformda ötekileştirme kesinlikle yok o zaman!
Asla. Bir kere felsefemize aykırı zaten.
-Herkese yetişmeye çalışıyorsunuz ama öncelikleriniz var tabii.
Önceliğimiz çocuklar. Bizim için her zaman çocuk önde. Tartışmasız. Onların yaşamlarından yıllarının çalınmasının bir telafisi yok!
-Bu anlamda takipçileriniz aynı zamanda sizin gözünüz kulağınız!
Aynen. Benim neredeyse 670 bin tane gözüm var. Hepsi Ahbap olmayabilir ama hepsi benim için bir üye. Mesela Diyarbakır’da limon satarak günde 30 lira kazanan ve o parayı annesine veren bir arkadaşımız vardı; babaları terk etmiş, bir kız kardeşi var, engelli. Otizmli. Bana haber verdiler, Diyarbakır’dayken evlerine gittim, tuvalet dahi yok evlerinde. Ben oradaki konserimden gelen gelirimin yarısını bu aileye, diğer yarısını da Sur’da yaşayan bir aileye verdim. Şu an iki yıllık ihtiyaçları, beyaz eşyaları dahil hepsi halloldu. Uçakta tanıştığım Bülent isimli müteahhit bir arkadaşım da onların tuvalet ve banyo ihtiyacını karşılıyor. En azından 2 aileye dokunmuş olduk, keşke elimizden gelse de ülkedeki herkese dokunabilsek ama yine de her şeye rağmen kimsenin, hükümetin bile ulaşamadığı yerlere biz ulaşmaya çalışıyoruz!
-Resmen bulaşıcı bir hareket bu; mesela uçakta tanıştığınız biri bile gönüllü yardım ediyor. Elinizde sihirli bir değnek varmış gibi hissediyor musunuz?
Sihirli değneğim Ahbaplar, sponsorlar, zeka ve güç. Tek başına bir sihir olmaz.
-Muazzam bir gönül rahatlığıyla kafanızı yastığa koyuyorsunuzdur.
Uyuyamıyorum ki. Ülkemde daha yardıma ihtiyacı olan o kadar çok insan var ki, nasıl uyuyayım? Burada bir misyon yüklenmiş falan değilim, çok iyi bir adam da değilim, melek de değilim, ben sadece bir aracıyım. Biraz da bencillikten, kendimi mutlu etmek için yapıyorum. Mağdurların gülmesini görmek kadar beni mutlu eden başka bir şey yok!
KOLTUĞU BIRAKAMAYANLARIN ÜLKESİNDE KOLTUK BIRAKMAK…
-Günde kaç aileye ulaşabiliyorsunuz tahmini?
Günde en az 3-4 aileye dokunabiliyoruz. En az. O gün bize ulaşan kim varsa, o gün o ailenin ihtiyacı karşılanmış olmalı! Daha o gün içerisinde…
-Bu kadar insana ulaşabileceğinizi tahmin eder miydiniz?
Valla bu kadar yoğunlaşabileceğimizi hayal etmiyordum ama insanlarımıza hep güveniyordum.
-Siz devamlı takiptesiniz. Telefonunuzu yanınızdan ayıramıyorsunuzdur.
Tabii ki günümün çok saati burada geçiyor. Ne yapayım, bir işe giriştiğinizde sonuna kadar sorumluluğunu alıp, takibini yapmak zorundasınız.
-Birkaç ay içerisinde başkanlığı bırakacakmışsınız.
Evet, birkaç ay sonra koltuğu bırakacağım. Birkaç ünlü arkadaşımla konuşacağım bayrağı teslim etmek için. Her şeyimiz hazır. Derneğimizin ufak tefek parası da var. Onların çevresinde sponsorlar da bulunur; ‘buyurun başkan olun’ diyeceğim.
-Koltuğu bırakamayanların ülkesinde iyi bir örnek.
Belki birilerine örnek oluruz. (Gülüyor) Ama derneği bırakmayacağım, sadece başkanlığı bırakacağım. Gönüllü olarak çalışmaya devam ederim yeni başkan adına da. Belki İstanbul İl Başkanı olurum ya da başka bir güç. Her yıl bir ünlü bu dernekle ilgilensin istiyorum sadece.
-Aklınızda kimler var başkan olmayı önereceğiniz?
İsim vermeyeyim, kabul etmezlerse onlara ayıp olur ama umarım beni hayal kırıklığına uğratmazlar. Teklif götüreceğim ama her şey onlara bağlı. Bence Ahbap’ın başkanlığını yapmak muazzam bir onur.
-Zaten sizden koltuğu devralacakların maddi bir yükümlülüğü olmayacak ki; zamanlarını, isimlerini ve gerektiğinde de kendilerini kullanacaklar. Bir insan nasıl ret edebilir ki böyle bir projeyi?
Bence de ama tabii bilemezsin. İnsanların başka işleri güçleri olabilir.
Ötekileştirme diyorsunuz ya; bu sanatın içinde de mevcut. Son yıllarda siyasi görüşlerini açıklayan ya da duruşunu belli eden sanatçılar çok sert tepkiler almaya hatta dışlanmaya başladılar. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Maalesef öyle. Mesela Orhan Ağabey çok sevgi dolu bir insan ve onu çok seviyorum; ama hükümeti desteklediği için Orhan Gencebay dinlemem demem. Öyle ayrım yapan bir adam değilim. Siyasi görüşü benden farklı diye kimseyle görüşmeyi kesmem. Bir insanın ülkenin gündemini belirlemede rol almasını nasıl beklemiyorsam, bir müzisyene siyasi bir sorumluluk verilmesini de beklemem. Olabilir ama ben bekleyemem. Ben hükümeti eleştirebilirim ama Orhan Ağabey eleştirmiyor diye onunla selamı kesmem. Ona olan sevgim de bitmez. Eğer biterse ben berbat bir insanım demektir. Ben ötekileştirilmiş olsam dahi, ötekileştirenlere karşı ötekileştirmem. Bir şey yanlışsa yanlıştır, niye yanlışı devam ettireyim? Ben öyle davranmam, Orhan Ağabey de davranmaz. Adamın cumhurbaşkanını sevme hakkı da özgürlüğü de vardır.
Gencebay da hep sanatın siyaset yapmadığını söyler zaten.
Bunu söylediğinde siyasi partilerden bahsediyor bence. Kendisi bir şey söylemeye kalktığında, yılların ona verdiği ağabey, baba misyonuyla halkını kucaklar. Hangi siyasi görüşten olursa olsun, herkese kapısı açıktır onun. Şimdi hükümeti eleştirmediği için ya da cumhurbaşkanını sevdiği için bugüne kadar bize kazandırdığı müzikleri, yaptığı iyilikleri, babalık misyonunu yok sayabilir miyiz?
AHBAP internet sayfası ve üyelik için...