İnci Hekimoğlu
İnfazımız çeşit çeşit
Grup Yorum solisti Helin pırıl pırıl sesi, kararlılığı, inancıyla aramızdan süzülerek gitti. 288 gün insana, insanlığa duyduğu güvenle direndi bedeni, ölümcül açlığa.
Onu yaşatmayı başaramadık. Sesimiz cılızdı, iktidarı zorlayacak örgütlülüğümüz yoktu ve koronanın işgali altındaki hayatların çoğu pencerelerini başka seslere kapamıştı.
Ölüm orucunun 293. gününde olan Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek’i de, adil yargılanma talebiyle başladığı eyleminin 279. günündeki Mustafa Koçak’ı da kaybetmek üzereyiz.
Konser yasaklarının kaldırılmasını, tutuklu üyelerinin serbest bırakılmasını ve adil yargılama hakkı istiyorlar.
Yargıyı çoğunluğun güvenilir bulmamasına, yargılamaların adil olmadığı yaygın kanaatine rağmen sessiz çığlıklara niye ses veremediğimiz, acıklı bir soru.
Öte yandan yurttaşlarını yaşa, sınıfa ve işe yararlılığına göre grup grup, etap etap ölümcül bir salgının önüne süren iktidarın, ölüm orucu eylemi karşısında zerre kılını kıpırdatmayacağını bilmenin getirdiği inançsızlık, içselleştirememe hali de suskunlukta etken elbet.
Korona bahanesiyle çıkarılan genelgelerle yasaları askıya alan, cezaevlerine doldurduğu siyasi tutuklu ve hükümlüleri koronaya infaz ettirmek üzere hazırlık yapan, milyonlarca işçiyi ölümüne çalışmaya zorlayan bir iktidardan insani veya hukuki bir adım beklemek veya zorlayabilmek için başka koşullar gerekli.
Türkiye’nin en önemli kitle örgütü sayılabilecek DİSK bile ‘talep’te bulunmak dışında etkili hiçbir eylem planı ortaya koyamazken. Üstelik sendikasız ya da sarı sendika üyesi binlerce işçinin yanında yer almanın, yeni bir sendikacılık perspektifi ortaya koymanın tam zamanıyken.
Sarkuysan, Nemak, Akar Tekstil, Arçelik LG, Makina Takım, Alstom, İnform Cavo ve DYO gibi fabrikalardan peş peşe koronaya yakalanmış işçi haberleri gelirken.
18-20 yaş arası 800 binin üstünde genç işçi sokağa çıkma yasağından muaf tutularak çalışmaya mecbur bırakıldı. Ve Türkiye’de yoğun bakım servisinde 16-49 yaş grubunda yaşamını kaybedenlerin oranı dünya oranlarından çok yüksek: %23.6
Salı günü Meclis’e gelecek olan AKP-MHP iktidarının kabul ettirmeye çalıştığı yasal düzenlemeye koronayı gerekçe gösterseler de anlaşıldı ki, Devlet Bahçeli ve cemaatlerin, istismarcı ve çetecileri içeriden çıkarma projesiymiş.
Cezaevinde kalacaklara yönelik de hem yeni baskıcı maddeler var hem de ifade özgürlüğünü kullananlara ceza artırımı.
Hukukçuların açıkladığına göre infaz yasasına gizledikleri indirimler de var. Örneğin 2014 öncesi işlenmiş tüm cinsel ve uyuşturucu suç faillerinin daha erken çıkması sağlanırken, Cuma gecesi alelacele yaptıkları değişiklikle açık cezaevlerindeki tüm suçlulara af getiriyorlar. Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar hariç, kasten öldürme, uyuşturucu imal ve ticareti, cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı suçlarını işleyenlerin tümü tahliye olacak.
Kadınlar ve çocuklardan yeni kurbanlar, mağdurlar yaratma girişimi yani.
Söz konusu infaz yasası böylece geçerse bunlar aramıza dönerken gazeteciler, sosyal medyadan mesaj atanlar, usulen yargılanıp cezaevine sokulan siyasiler, konuşan, yazan, hiç bir şiddet olayına karışmamış insanlar muhalif oldukları için korona tehdidine terk edilecek. Fiili bir idam cezası gibi. Şimdiden bazı cezaevlerinde korona vakalarının görüldüğü haberleri gelmesine rağmen.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi olmak üzere ve dünyanın birçok yerinden hak savunucuları ve kurumlar kitlesel ölümler görülebileceği uyarıları yaparken.
HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu twitter mesajıyla Adalet Bakanlığı’na defalarca yönelttiği "Tarsus cezaevinden tahliye edilen (+) N.A'yı biliyoruz. Cezaevlerinde Corona (+) mahpus ve İKM (İnfaz Koruma Memuru) sayısı kaçtır? Silivri'de birinin adı T.A. olan 2 İKM'de (+) çıktığı haberleri doğru mudur?" sorularına yanıt alamıyorken.
Korona ülkede otoriter bir rejimin giderek keskinleşmesi için zemin olurken, sivil toplum ve muhalif partiler yerellerden başlayan dayanışma ve örgütlenme yollarını yeni keşfediyor.
Çok farklı cephelerde mücadele etmek zorunda olan dağınık muhalefet belki bu süreçten yaratıcı örgütlenmeler ve geri kazanılmış bir özgüvenle çıkar. Ama ölüm orucu ne yazık ki yaratıcı bir eylem biçimi olmadığı gibi infaz çeşitlerinin bol olduğu bir ülkede etkili olması da zor görünüyor.
Tutuklu Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlardan Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal da açlık grevlerini ölüm orucuna çevirdiklerini duyurmuşlar.
Umarım yeni bir kayıp vermeden iktidar da muhalefet de sorumluluğunu yerine getirir.