Güldem Atabay
KKM iksirini içtik, 2022’de Harikalar Diyarı’nda ne yaşadık biz?
2022 Alice’in sihirli iksiri içtikten sonra Harikalar Diyarı’na olan serüveni gibi, katman katman açılarak geçti denebilir. Senenin başı, bir kur atağının artçı sarsıntılarının hepimizi içine attığı ekonomik kriz tünellerinden bizleri yüksek, ama çok yüksek enflasyonla bir kez daha tanıştırdı.
Çin Modeli, Nas’a bağlanan güdümlü ve aşırı faiz indirimleri, Türkiye Ekonomi Modeli derken 2022’nin esaslı hediyesi Kur Korumalı Mevduat (KKM) icadını artıları ve eksileri ile deneyimlediğimiz süreçti. KKM’yi başlama noktası ardından savunan ekonomistler kesimi ve tabi hükümet TL’deki oynaklığın giderildiğini, TL’ye istikrarla beraber değer kazandırılması yoluyla enflasyonist baskıların bir vade ile azalmaya başlayacağını anlattı sene boyunca.
Ilımlı bir faiz artışı ile benzer bir noktaya varabilecekken, faiz artışının getireceği ekonomik yavaşlamayı seçim öncesi siyasi çıkarlarına uygun bulmayan hükümet istihdam yaratmayı sağlayacak politikalara öncelik vermeyi seçtiğini açıkladı sıklıkla. TCMB’nin kanunla bağlanmış özerkliği ve hedef fonksiyonu Cumhurbaşkanı’nın siyasi amaçlarının fonksiyonu haline dönüştükçe, “liralaşma” denen ve KKM ile başat giden sürecin nasıl başarılı seyrettiği anlatıldı daha çok.
Büyük çoğunluk ekonomistler ve muhalefet partileri ise 80’lerden kopup gelen bu uygulamanın yarattığı alternatif maliyetlere odaklandılar.
KKM’nin amacına ulaşması için sene boyunca Türkiye ekonomisi ve finansal piyasaları serbest piyasadan “ağır kontrollü” bir ekonomi modeline dönüştü. Atılan her adımla beraber kamu kaynaklarından KKM sahiplerine yönlendirilen muazzam vergi gelirleri kadar; başka ülke merkez bankalarıyla yapılan swaplarla, ihracatçı ve banka sektörü kaynaklarıyla şişirilen “brüt” döviz rezervlerinin TL’yi baskılamak için harcanması büyük eleştiri konusu oldu.
Swaplar hariç net döviz rezervlerinin eksi 45 milyar dolar civarında kalmasının yarattığı kırılganlıklar, eş-dost ülkeden alınan borçlarla geminin yüzdürülmesinin sonsuza kadar mümkün olamayacağı, alınan risklerin seçim sonrası dönemde bedellerinin ödeneceği hatırlatıldı. KKM ile adına liralaşma denen durumun daha fazla dolarlaşma olduğu vurgulandı.
KAMU KAYNAKLARI SERMAYE KESİMİNİN LEHİNE KULLANILDI
AKP eliyle yaratılan yüksek enflasyon altında ezilen başta sabit gelirli ve yoksul kesimlerin, tarım üretimi yapanların, emeklilerin yaşadıklarına destek atmakta çekimser olmayı tercih eden hükümetin, kamu kaynaklarını zaten sermaye sahibi olan kesimlerin lehine kullanması tartışmaların odağında yer aldı.
Aşırı faiz indirimlerinin bankacılık sektörünün karını şişirmesi yanında kredi aktarım mekanizmasını bozması, bankaların kredi veremez hale sokulması diğer tartışma noktalarıydı. Enflasyon tarafında yaşanan şokun TL’nin yeniden ve kırılganlıklar yaratarak değerlenmesiyle yumuşatılması aşamasına ise ancak Aralık 2022’de Godot’yu bekler gibi beklediğimiz baz etkisi sayesinde gelinmekte.
Son haliyle Yeni Ekonomi Modeli (YEM) denen AKP ekonomi politika seti, yüksek enflasyon, yüksek cari açık, yavaşlayan sermaye yatırımları, kalitesiz dış fon kaynakları yarattı. Halbuki hükümet kanadının sıklıkla belirttiği üzere YEM ile cari açığın kapanması, düşük faiz ortamının sağlanması, yüksek kazanç elde eden sanayi ülkesi haline gelinmesi hedeflenmekteydi.
Sene sonundan geriye doğru bakınca dış ticaret haddindeki bozulmanın geldiği yerden, yapılan her birim ihracat için ödenen ithalat faturasının giderek arttığını, neyse ki turizmin güçlü seyretmesiyle cari açıktaki artışın kısmen frenlendiğini ancak engellenemediğini görüyoruz.
Büyümeye aşırı öncelik veren politikaların işsizlikte pandemiyle sertleşen bozulmanın önüne set çekip terse çevirdiği ise bir gerçek. Fakat bu iyileşmenin arkasında esasta pandemi kapanışları ardından patlayan dış talebin sanayi üretimine verdiği destekle gerçekleştiğini, küresel ekonomide enflasyonla mücadele için başlatılan parasal sıkılaştırma eşliğinde büyüme yavaşladıkça bu resmin de tersine dönmeye başladığını izliyoruz. Üstelik daha bu hafta açlık sınırının az üzerinde 8,500 TL olarak açıklanan asgari ücret tartışmalarının bir boyutu da kayıtlı çalışan kesimin %38’inin asgari ücret, toplam çalışanların yaklaşık %50’sinin de asgari ücretin artı/eksi %10 civarında şekillenen maaşlarından koca bir grubun nasıl kölelik düzenine mecbur bırakıldığını anlıyoruz.
KKM iksiri içirilerek çıkarıldığımız bu harikalar diyarı yolculuğunda olacakların, başımıza geleceklerin birer sürpriz olarak 2022 yolunda karşımıza çıktığını söylemek ise mümkün değil.
Ekonomistlerin önemli bir kısmının uyardığı üzere erken, dünya konjonktüründen kopuk başlayan; Ukrayna işgali hiç olmamış da enerji şoku yaşanmıyormuşçasına devam eden faiz indirimlerinin getireceği yer çok yüksek enflasyondu.
Uzun zamandır tarım sektöründe izlenen politikasızlık, ithal odaklı günübirlik çözümlerin vardıracağı yer TL’de bilerek yapılan değer kaybı ardından manşet enflasyonun da üzerinde seyredecek gıda fiyatları enflasyonuydu.
Yatırım odaklı katma değerli büyüme diye çıkılan yolda, üretimin ithalat bağımlılığı yokmuşçasına izlenen politikaların Türkiye ekonomisini getireceği yer daha yüksek cari açık, daha çok dış kaynak ihtiyacı, daha kırılgan bir Türk lirasıydı.
TL’ye istikrar vaadi ile devreye sokulan KKM’nin vardıracağı aşama, dipsiz kuyu şeklinde artan kamu transferleri, merkez bankası rezervlerinin şeffaf olmayan yöntemlerle harcanması ve sonunda rekabet gücü kazanmanın aracı olarak görünen TL’de yeniden ve mecburen reel değer artışıydı.
Düşük faiz diye reel faizi eksi yüzde 50-60 seviyesine kadar indirerek gelinecek nokta bugün izlediğimiz şekilde mevduat ve kredi faizlerinin %9 olarak belirlenen politika faizinin çok üzerine ulaşmasıydı.
Ucuz kredi ile yatırımları artıracağız iddiasından enflasyonu düşüremeyince varılan yer, reel sektörün kredi talebinin riskten kaçınma güdüsüyle bankalarca karşılanmadığı, riski alan kamu bankalarına sermaye artırımı üzerine sermaye artırımı yapılmasıydı.
Büyüme, istihdam yaratacağız diye varılan yer de en güncelden izlediğimiz üzere geniş çalışan kesimlerin refah artışında değil açlık sınırı etrafında birleştirilmesiyle sonuçlanan, emeğin büyümeden aldığı payın giderek azaldığı, yüksek ekonomik büyümeye rağmen paylaşım sorunlarının giderek keskinleştiği bir Türkiye’nin ortaya çıkmasıydı.
2023 sene ortasına doğru getireceği çifte seçimle artık çok yakın. Burada yapacağımız tercihler hayat kalitemizi artırmayı mı yoksa mevcut kuyunun daha da karanlıklarına inmeyi mi seçtiğimizi netleştirecek.
Herkese iyi seneler.
Güldem Atabay: 1990’da İzmir Amerikan Lisesi’nden mezun oldu. 1995 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek Lisansı’nı Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü'nde yaptı. 27 yıldır çok farklı kurumlarda ekonomist olarak çalıştı. UniCredit Menkul Değerler, Ekspres Invest, Global Menkul Kıymetler bunlardan bazıları. Paraanaliz, PolitikYol yazar kadrolarında yer aldı. Mesele Ekonomi ve Kampana News’da düzenli ekonomi programları yaptı.