Ayşe Yıldırım
Koronavirüs Türkiye’de siyasete atıldı!
İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 27 Mart’ta hükümetten beklentilerini sıralamıştı:
- Doğalgaz faturalarının ertelenebilmesi için BOTAŞ ödemelerini ertelemesi
- Su faturalarının ertelenebilmesi için enerji maliyetlerini ertelemesi
- Yakıtta ÖTV muafiyeti
- Belediyelere bu süreçte sübvansiyon ve destek…
Elbette bunları koronavirüsü nedeniyle yaşanan olağanüstü durumda istiyordu İmamoğlu. İktidarın cevabı AKP Milletvekili Ayşe Keşir’den geldi. Tam da anlayışlarını yansıtan türden hem de:
"Hükümet belediyeyi sübvanse edecek İmamoğlu da ‘ben yaptım‘ mı diyecek? Anlayan…"
İçişleri Bakanlığı’nın, daha doğrusu Saray’ın kanunları yok sayarak CHP’li belediyelerin yardım kampanyasını engellemeye kalkmasının nedeni tam da yanıtta okunmalı işte.
Yapamadılar, çok geç kaldılar, halkın sağlığını, yaşam hakkını hiçe saydılar. Kendileri yapamadığı için başkalarının yapmasına da tahammül edemiyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, korona salgınına Türkiye’nin "en güçlü döneminde yakalandığını" söyleyip "Ekonomik İstikrar Kalkanı" diye bir paket açıklayıp patronları ‘neşelendirirken‘ Ankara ve İstanbul belediye başkanları halk için kollarını sıvamışlardı bile.
Örneğin Mansur Yavaş, önce belediye çalışanlarına vardiyalı çalışma sistemini getirdi. Restoranlar, lokantalar kapandığından zor durumda kalan sokak hayvanları için gönüllü sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde mama dağıtımını arttırdı.
Bunlar başlangıçtı. Ardından okullar tatil olduğu için 12 yaşından küçük çocuğu bulunan personelini ücretli izne çıkardı. Sağlık çalışanlarına EGO otobüsleri, metro ve Ankaray’ı ücretsiz yaptı. Sağlık personelinin konaklaması için bir yurt kiraladı, belediyeye tahsis edilen bir yurdu sağlık çalışanlarının konaklamasına açtı.
Eski borçları nedeniyle suyu kapalı olan ve belediye ile hukuki süreç yaşayan abonelerin tamamının sularını kullanıma açtı. 65 yaş üzeri Ankaralılar için marketlerden evlere hizmet servisi başlattı. Ankara’da kâğıt toplayıcılığını yasakladı ve kâğıt toplayarak geçimini sürdüren herkesin konaklama ve gıda ihtiyaçlarını karşılamaya başladı.
Ortalama 150 bin aileye yardım yaparken 500 bin aileye yetecek gıda stokunu hazırladı. Bu esnada Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’ye de bir çağrı yaptı. Et Balık Kurumunun stoklarında bulunan 60 bin ton eti halka dağıtmak için almak isteyen belediyelere ucuz fiyata vermesini istedi. (Sanırım sadece istediğiyle kaldı.)
Koronavirüse karşı başlatılan ekonomik mücadeleye daha çok kaynak ayırabilmek için salgınla mücadelede gerekli olanlar dışındaki tüm ihaleleri hayat normale dönünceye kadar erteledi.
Üstelik bunlar sadece bir kısmıydı yaptıklarının…
Son olarak da CHP’li 11 belediyenin başlattığı dayanışma kampanyasını Ankaralılar için duyurdu. Ve 150’si engelli çalışan, 775 simitçi esnafa ilk etapta 500’er lira maddi destek ve gıda desteğine başladı.
Ne diyordu Yavaş "6MilyonTekYürek" kampanyasını duyururken:
"Farklılıklarımızı bir kenara koyup kamu-halk işbirliğiyle, birbirimize tutunarak ayakta kalacağız. Bu günleri birlikte aşmak, Ankara’da kimsesiz kimse bırakmamak için ekonomik destek paketimiz devrededir."
Yavaş’ın verdiği bilgiye göre Ankara’da 100 binden fazla esnaf ve çalışan ticaret hayatını durdurmak zorunda kalmıştı. İşte kampanyada toplanacak para bu esnafa ve işsiz kalan çalışanlara gıda ve nakit yardımı olarak verilecekti.
Nitekim dün akşam saatlerinde Yavaş’ın verdiği bilgiye göre 29 Mart’ta başlayan kampanyaya 94 bin 533 ihtiyaç sahibi başvurmuştu. İşini ve gelirini kaybedip başvuranların sayısı ise 15 bin 841’di. Ve bu sayı giderek artıyordu…
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da benzer bir mücadeleyi sürdürüyor. Sağlık çalışanlarına ücretsiz ulaşım ve İSPARK olanağının ardından aynı imkânı eczacılar ve eczane çalışanlarına da sağladı. 65 yaş üstü İstanbullular için yardım hattı kurdu. Sokakta kalanların sağlık kontrollerinin de yapıldığı, barınma ve beslenme ihtiyaçlarının karşılandığı merkezleri devreye soktu. Otellerle işbirliği yaparak sağlık çalışanlarına 2 bin kişilik konaklama imkânı sağladı. 19 kapalı spor salonunda bin 983 yatak kapasiteli geçici hastane alanı hazırladı, Yenikapı’da 5 bin kişiye 3 öğün yemek hizmeti verebilecek mutfak ve yüzlerce personeli hazır hale getirdi. Gürpınar’da 440 yatak kapasiteli, Maltepe’de bin 300 yatak kapasiteli geçici hastaneye dönüştürülebilecek alanları hazır hale getirdi.
Ve o da 30 Mart’ta bağış ve destek kampanyasını başlattı.
Yani Erdoğan, telekonferans sırasında Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’den Saray’a ‘bor‘ katkılı dezenfektan göndermesini isterken CHP’li belediyeler çalışıyordu.
Çalıştıkça da takdir topluyorlardı. O nedenle önce Ekrem İmamoğlu’na ‘otobüslere fazladan yolcu bindiriyor‘ diyerek kumpas kurulmaya çalışıldı.
Ama o yetmezdi. Çünkü karşılarında gerçek belediyecilik örnekleri vardı. Üstelik iktidarın yapması gerekenleri onlar yapıyordu.
Öyle anlaşılıyordu ki zaten eriyen oylar koronavirüsü ile birlikte hepten gidecekti.
O halde her zamanki silaha başvurulmalıydı; kutuplaştırarak saflar sıkıştırılmalı, gitmekte olan seçmen bir şekilde tutulmalıydı…
Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yardım kampanyası başlattıklarını duyurdu. Hemen ardından kanuna aykırı bir şekilde CHP’li belediyelerin yardım kampanyaları yasaklandı, Vakıfbank da bu suça ortak oldu ve yardım hesaplarını blokladı.
Ve istenilen oldu, toplum yine bir kutuplaşmayla karşı karşıya bırakıldı. Hem de hayatı pahasına.
Tabii ki sadece CHP’li belediyelerin çalışması değil belediyelerini kayyım darbesiyle elinden aldığı HDP’lilerin de bu salgın günlerinde görünür olmaları istenmiyordu. Onun için HDP Diyarbakır teşkilatının ailelerin ihtiyaçlarının tespit edilmesi ve yardım yapılması için başlattığı çalışma da engellendi.
Hem de emniyet görevlilerinin HDP yöneticilerine "Gerekli yardımları güvenlik güçleri yapar" dediği bir telefonla.
Tüm dünya bir virüse karşı yaşam savaşı veriyor, Türkiye ise ne yazık ki bu virüsten nasıl siyasi rant elde ederim diye düşünen bir iktidarla da mücadele ediyor.