Celal Başlangıç
Kürtlere seçme, HDP'lilere seçilme hakkı yok!
Diyarbakır'ın Lice ve Hani ilçeleri kırsalındaki 65 mahalle ve mezrada sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor.
Başlatılan askeri operasyonlar Birlik Mahallesi'nde yoğunlaşıyor.
Mahalle zırhlı araçlarla kuşatılıyor. Her evin kapısını tutuyor askerler. Köylülerin evlerinden çıkmasına izin verilmiyor.
Elektrik ve sularının kesildiğini iddia ediyor köylüler.
Erzak sıkıntısı çektiklerini, hayvanlarının açlıktan ölmek üzere olduğunu söylüyorlar.
İddialardan biri de 15 haneli köydeki bütün evlere zorla Türk bayrağı astırıldığı.
Mezopotamya Ajansı, Birlik Mahallesi'nde yaşananları, köylülerin iddialarını haber olarak kamuoyuna ayrıntılarıyla aktarıyor.
HDP'li milletvekillerinin de bulunduğu bir heyet köye gitmek istiyor. Ancak dışarıdaki birkaç ev dışında heyetin köye girmesine izin vermiyor askerler.
Heyet, askerlere köylülerin evlerine bayrak astırıldığına ve indirmemeleri konusunda tehdit edildiklerine ilişkin iddiaları soruyor.
Aldıkları yanıt bu bölgede yıllarca yaşanan "akıl çelen" oyunlardan biri oluyor:
"Köylüler bu bayrakları istedi. Biz de verdik. Evlerine, pencerelerine, işyerlerine astılar. Onlar da bu ülkenin vatandaşı, neden asmasınlar?"
Heyet üyeleri köyden ayrılırken askerlerin hakaret ve tehditlerine maruz kaldıklarını anlatıyor.
İnsan "Tam da 90'lı yıllardaki gibi" diyecek ama zaman zaman yaşananlar 90'lı yılların zulmünü de aşıyor.
O yıllarda dağlara, taşlara Türk bayrağı çizilir, "Ne Mutlu Türküm Diyene" gibisinden yazılar yazılırdı.
Hatta, ilk iktidar olduğu yıllarda AKP'nin kurmayları bile dağa taşa "Türküm, diye yazmanın tek başına mutluluk getirmeyeceği"ne ilişkin eleştirilerde bulunmuşlardı o dönem.
Anlaşılan şimdi artık AKP iktidarı dağa taşa Türk bayrağı çizmek yerine bir adım daha ileri gidip her eve bir Türk bayrağı asılması aşamasına geçmiş bulunuyor.
Diyarbakır'ın Birlik Mahallesi'nde bu zulüm yaşanırken bölgede büyük bir gözaltı dalgası yaşanıyor.
Batman merkezli operasyonda üç gün içersinde 150'ye yakın HDP'li gözaltına alınıyor. HDP Batman İl Eş Başkanı tutuklanıyor.
Bölge halkına dönük zulüm, Kürt siyasetçilerine yönelik baskılar giderek daha da şiddetlenme sinyali verirken Cumhurbaşkanı Erdoğan daha beş aydan fazla bir süre olan 2019 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını tanımayacağını şimdiden ilan etti.
"Şunu açıkça söylüyorum, Mart seçimleri geliyor. Bu seçimlerde de teröre bulaşmış olanlar olur ya, sandıktan çıkacak olurlarsa, öyle bekleyelim, şu olsun bu olsun yok. Anında gereğini yapıp kayyım tayinleriyle yolumuza devam edeceğiz. Beklemek yok."
Oysa anayasa, yasalar, YSK kararları ortada. Var olan koşullara göre zaten seçilme şartlarını taşımayanların aday gösterilmesi mümkün değil.
Mevcut yasalara, anayasaya, YSK kararlarına göre aday olup seçilen bir kişinin yerine hangi ölçütleri kullanarak kayyım atamayı planlıyor Erdoğan?
Anlaşılan o ki, önümüzdeki süreçte mevcut anayasanın, yasaların ve YSK'nın dışında Erdoğan'ın kendine göre bir anayasaya, kendi yazılmamış yasalarına ve Saray'da kurulacak bir gölge YSK'ya göre karar verilecek.
Aslında yerel seçimler yaklaştıkça Erdoğan'ın korkusu artıyor.
Hem 2014 yerel seçimlerinin hem de 24 Haziran seçim sonuçlarına bakınca Erdoğan açısından pek de hoş olmayan bir tablo çıkıyor karşısına.
Çünkü göstergelerin ortaya çıkardığı bir gerçek var. Bütün kayyım atanan il ve ilçe belediyelerinin çok büyük bir bölümünü HDP/DBP çizgisi yeniden kazanıyor. Hatta üzerine fazladan 20 yerel yönetimi kazanması ihtimali de kuvvetle muhtemel.
Çünkü Erdoğan'ın "kayyım politikası" tutmadı.
Elbette Erdoğan da bu gerçeğin farkında.
Bu konudaki kulis bilgisini Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi aktardı geçen gün köşesinde.
"DBP'li belediyelere kayyım atanması sürecini anlatan Erdoğan, yapılan yatırım ve hizmetlere karşın bölgede partinin oy alamadığını kaydederek bölgeye yönelik özel bir çalışma yapılmasını istedi."
İşte AKP iktidarı için yenilgi sayılabilecek bu tabloyu tersine çevirmek için "seçilirlerse yeniden kayyım atarım" dedi Erdoğan. Elbette bu sözü de emir telakki edildi ve iki gün sonra Diyarbakır merkezli büyük bir gözaltı dalgası başladı.
150 kişilik bir listeyle insan avına başladı güvenlik güçleri.
Ellerinde sözüm ona imzasız bir ihbar mektubu ve bir gizli tanık ifadesi vardı.
Geceyarısı insanların evleri basıldı. 130'a yakın gazeteci ve siyasetçi gözaltına alındı. Hem de neredeyse "vahşi" denilebilecek yöntemlerle.
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli dün Diyarbakır'da yaşanılan "gözaltı zulmü"nü şöyle anlatıyordu:
"Kapıyı açmaya hazır olan insanlara, bütün kapıları kırarak arkadaşlarımızı gözaltına alıyorsunuz. Kapıları kırarak mesaj vermeye çalışıyorsunuz. Sadece kapı kırma emri değil, çocuklara kadar herkese şiddet uygulanmış, kafalarına silah dayamışlar. Darp var, işkence var, çocuklara yapılan muameleler var. Derya Aslan'ın takılan ters kelepçesi bıçakla açılmıştır. Bıçakla arkadaşımız yaralanmıştır. Belediye Eş Başkanımız Gülay Özavcı'nın evine, eşini gözaltına almak için gidiliyor. Kendisine işkence yapılıyor ve sırtına basıyorlar. Özellikle kadın arkadaşlarımızın gecenin o saatinde pijamalarını çıkartıp gündüz giysisi giyilmesine izin verilmiyor. Hilmi Aydoğdu arkadaşımız kalp krizi geçirdi. Şu anda yoğun bakımda. Gözaltında kriz geçirdi. Dile getirmesine rağmen hastaneye gitmesi engellendi. Arkadaşımız yaşamını kaybedebilirdi. Şu anda 48 saat yoğun bakımda müşahade altında kalacak. Buradaki ihmal düşmanca yaklaşımın sonucudur."
Belli ki 2019 Mart yerel seçimlerine altı aydan az bir zaman kala AKP iktidarı seçim kampanyasını "kayyımistan"dan başlattı.
Görünen o ki korkunun ecele bir faydası yok ama belli ki Erdoğan HDP'ye karşı bir "kayyımistan duvarı" örmek istiyor.
Ancak bu kadar uğraşmasına gerek yok, çıkarsın bir kararname çözsün bu işi; "AKP'ye oy vermeyecek Kürtlerin seçme, HDP'lilerin seçilme hakkı kaldırılmıştır" diye!