Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

‘Memleket masası’ndan yoksulluk manzaraları

Muhalefet Saray’a masa atmak yerine bu masanın üzerine konulacak ekmek var mı, ona bakmalı. Yoksa giderek daha da artan yoksulluktan AKP’nin sorumlu olduğunu anlatmak zor olacak.

Sırt sırta, omuz omuza, dip dibe upuzun kuyruktakilerin çoğu kadın.

Bazıları Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nca ihtiyaç sahiplerine yapılan bin liralık nakdi yardımı almak için bekliyor. 

Bazıları da DEDAŞ faturalarını ödeme çabasında. Çünkü gecikme zammından, faiz işlemesinden, elektriklerinin kesilmesinden korkuyorlar.

Kentteki PTT şubeleri yetmemiş, bazı okulları da PTT şubesine dönüştürmüşler; ama kuyrukların her gün uzayıp gitmesini engelleyememişler.

Can alan salgına karşın böyle bir manzara oluşmasının altında yatan acı gerçeği Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin açıklıyor:

"Türkiye’nin en kalabalık şehirlerinden biri olan ve nüfusu Suriyelilerle birlikte 2,5 milyona tekabül eden kentimizde yaklaşık 1,5 milyon dar gelirli ailelerimiz bulunmaktadır. Her gün 300 bin civarında vatandaşımız işlem yapmak veya yardım almak için kuyrukta ve çarşılarda bulunuyor. PTT’de yaşanan yoğunluğun azaltılması için okulları faaliyete koyduk ancak bu da sorunu çözmedi."

Başka bir dikkat çekici bilgi de veriyor Vali Erin:

"Pandemi sürecinde bunların borçlarının ertelenmesi ve taksitlere bölünmesi için ilgili bakanlıklarla ve DEDAŞ yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde bir sonuç alamadık."

İşte bu 18 yıllık AKP iktidarının Türkiye insanlarını getirdiği yoksulluğun, yolsuzluğun, adam kayırmacılığın, salgın karşısında yurttaşını korumasız bırakmanın getirdiği içler acısı durumun fotoğrafıdır.

Yoksulluğun fotoğrafı çünkü Suriyelilerle birlikte nüfusu 2,5 milyon olan kentin 1,5 milyonu dar gelirli, geçinemiyor.

AKP iktidarı yolsuzluğun, adam kayırmacılığın, salgın karşısında yurttaşını korumasız bırakmanın simgesi haline gelmiştir çünkü bu DEDAŞ gibi memleketin dört bir yanındaki elektrik dağıtım şirketleri Saray’a kapılanmış eşe dosta, müteahhitlere dağıtılmıştır.

Bu şirketler de türlü fatura oyunlarıyla Türkiye insanlarına her gün sağmal inek muamelesi çekmektedir. Korona virüs salgını gibi çok nadir görünen bir felakette bile faturaları erteleme ya da taksitlendirme yoluna başvurmayı reddedecek bir vicdansızlığın temsilcisi olmuşlardır.

Bakmayın öyle kof böbürlenmelerine, Saray da devletin hazinesini har vurup harman savurduğu, tam takır boşalttığı için yurttaşların elektrik faturalarını üstlenme ya da en azından erteleme gücüne sahip değil.

Elbette bu gerçeğin başka bir boyutu da var. Suriyelilerle birlikte nüfusu 2,5 milyonu bulan ve 1,5 milyonu yardıma muhtaç olan bu kentte yapılan 31 Mart seçimlerinde AKP belediye başkanlığını yüzde 60’ın üzerinde oy alarak kazanmış.

Şanlıurfa’daki manzara bu kadar hazin ama İstanbul’daki de pek farklı değil.

İstanbul Büyükşehir Belediyesinden sosyal yardım alabilmek için başvuran hane sayısı bir milyona yaklaşmış. Her haneden bir kişinin başvurabildiği düşünülürse İstanbul gibi bir kentte yardıma ihtiyacı olanların sayısı nereden baksanız 3-5 milyon arası. 

İşin daha vahim yanı salgın nedeniyle iş yapamaz hale gelen, işini ya da işyerini kaybeden insanların sayısı büyük bir hızla artıyor. Önümüzdeki süreçte milyonlarca insanın daha yardıma ihtiyaç duyacak hale geleceğini söylemek herhalde kötümserlik olmaz.

Sosyal yardım almak için en çok başvuruda bulunan ilk 10 ilçe ilçe; Esenyurt, Bağcılar, Küçükçekmece, Sultangazi, Bahçelievler, Ümraniye, Sancaktepe, Pendik, Esenler, Kağıthane diye sıralanıyor.

Bu ilçelerden sadece ikisinde belediye başkanlığını CHP’nin adayları kazanmış; Esenyurt ve Küçükçekmece’de.

Geri kalan sekiz ilçede de AKP yüzde 50’den 65’e kadar değişen oranlarda yani büyük oy çokluğuyla kazanmış.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden en az sosyal yardım talebinde bulunan ilçeler ise Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy… Hepsinde CHP’li adaylar kazanmış belediye başkanlığını.

Yani Saray diğer muhalif belediyelere yaptığı gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de halka yardım etmesini engellerken aslında kendi tabanını da bedava ekmekten, sıcak bir tabak yemekten, eve gelecek yardım kolisinden mahrum bırakmıştır.

Bu nedenle de yapılan kamuoyu araştırmalarında seçmenin yüzde 65’ten fazlası Saray’ın bu uygulamasını onaylamadığını beyan etmiştir.

Bu yüzden olsa gerek geçen gün yaptığı "Ulusa Sesleniş" konuşmasında Erdoğan CHP’li belediyelere de teşekkür etmek zorunda kalmıştır.

Salgına zaten derinleşen bir ekonomik kriz sürecinde yakalanan Saray iktidarı giderek ağırlaşan ekonomik tablonun üzerini örtmek, halka iki aydır ücretsiz maske dağıtamama gibi beceriksizliklerini gizlemek için "gündem kaydırma" oyununa başvuruyor.

Yalan yanlış her malzemenin üzerine atlayıp bir "darbe havası" yaratmaya, bu havadan bir mağduriyet çıkartıp kitlesini konsolide etmeye yöneliyor.

Kriz derinleştikçe artacak zulmünü böyle bir mağduriyetin arkasına saklanarak mazur gösterme stratejisi uyguluyor.

Saray’ın yandaşları da kayan gündeme balıklama atlayıp zulaladıkları silahlarla, yaptıkları listelerle, muhalifleri çocuklarına, eşlerine saldırmakla tehdit ediyorlar.

Böyle bir süreçte ana muhalefet partisi CHP’nin sessizliği ve utangaç muhalefeti… 

İYİ Parti’nin Saray’a "memleket masası" teklif ederken altı milyon oy almış, TBMM’nin üçüncü büyük partisi HDP’ye vebalı muamelesi çekmesi… 

İktidarın ağır saldırısı altında bulunan HDP’nin zamansız istifayla ya da hiç de politik olmayan açıklamalarla yıpratılması…

İşte bütün bunların hepsi Saray’ın ekmeğine yağ sürüyor ve AKP’nin ülkeyi sürüklediği derin krizi, Türkiye’yi yönetememe zaafını giderek daha da yoksullaşan halka anlatmayı zorlaştırıyor.

Muhalefet Saray’a "memleket masası" kurmaktan çok; bu masanın üzerine konulacak ekmek var mı, insanlar bu masadan karınlarını doyurarak kalkacaklar mı, ona bakmalı.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi