İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

O kantar bir gün sizi de tartar

Silahlı, üniformalı, coplu bir polis memuru bir kadını ‘düello’ya davet ediyor!

Adam bir kentin asayiş biriminde görevli polis memuru. Genç bir kadını arayıp "yer söyle, gelmezsem şerefsizim" diyor. Silahlı, üniformalı, coplu bir polis memuru, koşullar eşitmiş gibi bir kadını ‘düello’ya davet ediyor. Tabii ki hayır, genç bir kadını tehdit ediyor.

O polis memuru bunu yaparken birkaç suçu birden işliyor. Benzer cümlelerle defalarca taciz ve tehdit ettiği, üstünde baskı oluşturmaya çalıştığı kadın Gülistan Doku’nun ablası Aygül. 

Gülistan Doku’nun kaybolmasından itibaren resmi mercilerden bilgi saklayan, yalan söyleyen, soruşturmayı yanlış yönlendirmek için devletin resmi bilgilerine illegal yolla erişerek kişisel verileri kamuoyuna açıklayan ama dosyanın kapatılmasını sağlayamayınca, Doku ailesini hedef alarak baskı kurmaya çalışan adam Gülistan’ın kaybolmasındaki baş şüpheli Zaynal Abakarov'un polis babası Engin Yücer.

Her ne kadar CHP Dersim Milletvekili Polat Şaroğlu, Engin Yücer’in açığa alındığını açıklasa da pek çok örnekte tanık olduğumuz gibi bir süre sonra başka bir göreve atanmayacağının garantisi yok. O da ayrı bir konu ama bir muhalefet milletvekili özellikle "Gülistan Doku olayından değil, başka bir soruşturmadan" diye altını çizerek açıklama yapar da, açığa alınma nedenini söylemez mi? Bilmiyorsa da sormaz mı? Sormamış olabilir mi?

Çok tuhaf değil mi? 

 Zaten bu dosya başından beri tuhaflıklar zinciri halinde uzuyor. 

Sıradan bir asayiş polisinin üvey oğlunun şüpheli olduğu bir kayıp olayında olmaması gereken her şey oluyor. 

Bir birim, bir memurun aidiyeti nedeniyle aylardır tüm kamuoyuyla dalga geçiyor, gözümüzün içine baka baka 21 yaşındaki bir üniversite öğrencisinin ölüsünü/dirisini yok etmeye çalışıyor. Adalet mekanizmasının işleyişinden sorumlu olanlar, hep birlikte suçu ve suç ortaklarını karanlığa gark etmek için herkese salak muamelesi yapmaktan zerre çekinmiyor.

Bakın somut örneklerle özetleyeyim; 

Her köşesinin kameralarla didik didik edildiği Dersim’de bir insan 6 aydır bulunamıyor. Bu tek başına yeterince tuhaf gelmiyor, soru işareti yaratmıyorsa diğerlerine geçelim.

Gülistan Doku’dan 5 Ocak tarihinden itibaren haber alınamaması üzerine ailesi harekete geçti, emniyet güçlerine başvurdu.

Gülistan’ın erkek arkadaşı Zaynal Abarakov’un üvey babası polis Engin Yücer’in görev yaptığı asayiş şubenin soruşturmasına göre Gülistan Doku’nın telefon sinyali 5 Ocak saat 12.21’de kesilmişti. Telefon sinyalinin kesildiği nokta olan Dinar Köprüsü’nde bir görüntüsü olan Gülistan, aynı soruşturmaya göre köprüden Uzun Çayır Baraj gölüne atlayarak intihar etmişti. Hatta ilk rapora göre, intiharın kanıtı da düşme sonucu suda oluşan parlamaydı.

Ailenin ve avukatlarının tüm itirazları bu rapor nedeniyle reddedilerek aylarca etkili bir soruşturma yapılmadı. Nihayet, avukatların talebinin bir kısmı kabul edilerek bağımsız bir bilirkişi heyetince HTS kayıtları ve bazı kamera görüntülerinin incelemesine karar verilince ortaya çıkan ise şu: "Köprüden atlayan biri yok." 

Ayrıca saat 16.40’da Gülistan’ın okula doğru yürüdüğünü söyleyen iki tanığın ifadeleri de aynı raporla doğrulanıyor. Çünkü içinde oldukları araç plakaları kamera görüntülerine yansıyor. Yani Asayiş Şube’nin intihar ettiğini söylediği saatte yaşıyor Gülistan.

4 Ocak gecesi Zaynal’ın evine giden ve bir süre sonra perişan şekilde oradan uzaklaşmaya çalışan Gülistan’ın Zaynal tarafından zorla arabaya bindirilmeye çalışılması üzerine görenlerin polisi aradığı, üvey babanın devreye girmesi üzerine Zaynal hakkında ne alıkoyma ne takip suçu için işlem yapıldığı da sonra ortaya çıkanlardan. Aile soruşturmada bunu gizleyerek suç işliyor ama ihbar üzerine gelen polisler de görev yapmayarak suç işliyor. 

5 Ocak’ta, yani kaybolduğu günün sabahında Gülistan saat 11.00 gibi evden çıkıp Zaynal’ın bulunduğu kafeye gidiyor. 8 dakikalık bu görüşmede, bilirkişi raporuna göre Zaynal Gülistan’ı yine alıkoyuyor, tehdit ediyor ve görüşme boyunca fiziksel şiddet uyguluyor. 

Şimdi işin savcılık kısmına gelelim. 

Son gelişme savcılığın Zaynal Abarakov’un tutuklanmasını reddetmesi oldu. "Zorla getirilme ve ifadesinin alınması" kararı verdi ama onun da üstünden günler geçti ve hâlâ Zaynal Abarakov’un ifadesi alınmadı.

Savcılığa ilişkin bir başka ilginç gelişmeyi ise Avukat Ali Çimen aktardı: "Şimdi biz, Gülistan’ın köprü üstünde görüldüğü saat olan 16.40’dan sonrasını ve ertesi günü köprüden geçen araçların tümünün plakalarının tespit edilmesini istedik savcılıktan. Ama bu talep reddedildi. Neden, anlayamıyoruz. Belki de köprüde yürürken bir araca zorla bindirildi!" 

Hakikaten, neden? Mantıklı bir açıklaması var mı? Gülistan’ın son görüldüğü köprüdeki araç plakalarının tespit edilmesini en önce savcılığın istemesi gerekirken, neden bu kadar yaşamsal önemdeki talep reddedilir?

Çok üstünde durulmayan bir ayrıntı daha var. Gülistan’ın 4 Ocak gecesi yurda gidemediği için evinde kalacak kadar yakın hissettiği Hatice öğretmen "çok perişan ve korkmuş" olduğunu söylüyor ifadesinde. Acaba Hatice öğretmen Gülistan’a neden korktuğunu ve tehdit edildiğini hiç sormamış mı? Yoksa o da baskı altında olanlardan mı?

Aslına bakarsanız Gülistan Doku örneğindeki ‘organize işleri’ birebir Nadira Kadirova’nın, Rabi Naz’ın, Hurmuz ve Şimoni Diril çiftinin, Murat Oğraş’ın dosyalarına uyarlayabilirsiniz.

Adalete güvenin son sıralarda yer almasının nedeni yalnızca siyasi davalardaki sahte itirafçılar, sahte tanıklar değil. Adalet çarkı sadece güçlüler için, gücün lehine döndüğünden kokuşmuş halde.

Bir ülkede iki avukat; Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal serbest kalmak için değil, affedilmek için değil, çete reislerini ortalığa salan infaz yasasından yararlanmak için değil adil yargılanmak istediği için ölüyorsa, adalet mülkün değil mülke el koyanların aparatı olmuşsa… 

"Ayarını bozduğun kantar gün gelir seni tartar" hatırlatması yapmak gerekir herhalde.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi