Ayşe Yıldırım
Öztürk Yılmaz’ın arkasındaki güçler; Musul’un gizemi
Öztürk Yılmaz çok şey bilen ve arkasında bir takım güçler olan birisi mi yoksa kof bir kabadayı mı?
Yılmaz, zamanlaması manidar bir şekilde "Türkçe ezan" tartışmasını başlatınca CHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya, dikkat çekici bir beyanda bulundu:
"Bu en tehlikeli duruştur, bu tehlikeli duruşun arkasında kimler varsa önümüzdeki günlerde açığa çıkacaktır. Bu durduk yere söylenmiş bir söz değildir."
Bir partinin genel başkan yardımcısı kendi partisinin eski genel başkan yardımcısı ve milletvekili hakkında bu sözleri söylüyorsa ciddiye almak gerekir. Ve devamını da beklemek gerekir.
Ama önce Öztürk Yılmaz’ın kamuoyunda ‘meşhur’ olmasına neden olan Musul Başkonsolosluğu’nun işgaline ve IŞİD tarafından rehin alınmasını anımsayalım.
Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu 11 Haziran 2014’te IŞİD militanlarının baskınına uğramış ve Öztürk Yılmaz dahil 49 kişi rehin alınmıştı. Bu dönemde birçok iddia gündeme gelmişti ki bunlardan en çok konuşulanı IŞİD ile yapılan ‘pazarlık’ mevzusuydu. Ve 101 günün sonunda yani 20 Eylül 2014’te IŞİD’in rehin aldığı Başkonsolos ile konsolosluk çalışanları serbest kalarak Türkiye’ye dönebilmişlerdi.
Yılmaz, o dönem Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından alnından öpülerek bir kahraman gibi karşılanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Yılmaz ve eşini kabul ederek geçmiş olsun demişti.
Hükümet tarafından yapılan açıklamalarda, IŞİD ile herhangi bir pazarlık yapılmadığı, fidye ödenmediği, tamamen ‘yerli bir operasyonla’ rehinelerin Türkiye’ye getirildiği açıklanmıştı.
Ve bir Türkiye klasiği olarak her şey unutulup gitmişti. Bu sırada Öztürk Yılmaz, CHP’den milletvekili olmuş, hatta Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı bile yapmıştı.
2018 başında Öztürk Yılmaz, Afrin’e yönelik ‘Zeytin Dalı Harekâtı’na ÖSO’nun da dahil edilmesini eleştirerek "ÖSO’nun kaynağı El Kaide" diyene kadar ‘sessizlik’ sürüvermişti.
Elbette Yılmaz’ın sözleri AKP’yi çileden çıkardı ve karşı saldırı başladı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yılmaz ile ilgili ‘bilinmeyenleri’ anlattı önce:
"Benim memurumdu eskiden. Bana gelip ‘Bu bakanlıkta bir tek Ak Partili varsa benim’ deyip yalvaran bir zavallı. Ayrıca bu zat 15 gün Avrupa Bakanlığı’nda görev aldı ve kovuldu. Onu da Volkan Bozkır’a sorun, neden kovulduğunu."
"O gün Musul Başkonsolosluğumuz DEAŞ tarafından ele geçirilince bu zat, korkusundan ‘Başkonsolos ben değildim’ diyen bir korkak. Ya, biz bunları yani kimseye saldırmamak, uğraşmamak için bugüne kadar söylemedik."
Karşı saldırı başlayıncı AKP medyası da boş durmadı. Konsoloslukta görevli Özel Harekât Polisi Abdülsettar Yaşar’ın demeçleri ortalığa döküldü. O da, IŞİD baskını sırasında Yılmaz’ın ‘korkaklığını’, kendisini "Muhasebeci Kenan" olarak tanıttığını, kendisinin başkonsolos taklidi yaptığını söyledi.
Peki sonra ne oldu?
Öztürk Yılmaz, şunları söyleyiverdi:
"Konsolosluk çalışanlarıyla birlikte Türkiye’ye teslim edilişimizi MİT gerçekleştirmedi. O siyasilerden biri çıksın bakalım. Bir söylesinler bakalım, bizi kim getirdi? Hadi çıksın birisi konuşsun bakalım. Bizi Türkiye’ye kim getirdi. Bir tanesi çıksın benim karşıma bütün kamuoyu önünde açıklayacağım. Meydan okuyorum benimle yüz yüze bir çıksın açıklasın. Nasıl omuş, ne olmuş, FETÖ’cüler nerede duruyormuş? Bir bir açıklayacağım."
"101 günlük esaret sırasında bazı konsolosluk çalışanları IŞİD’in arkasında namaza durdu. Ben artık bu işin arkasında başka bir şey arıyorum, bu iş başka bir yere gidiyor."
"Alayına başkaldırıyorum. Madem siz devletin itibarını düşünmüyorsunuz, ben hiç düşünmüyorum. Ya beni öldüreceksiniz ya da ben sizin yakanıza yapışacağım."
"O kişi (Abdülsettar Yaşar) Arapaça bilen, Musul Başkonsolosluğu basılmadan hemen önce gelen bir isim. Benim şüphelerimin olduğu bir tip, düşünce olarak IŞİD’e yakın bir tip. Döndükten sonra bunların IŞİD ile ideolojik yakınlığı olduğunu söyledim. ‘Bunlarla ilgili bir işlem yapın’ dedim. Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış, ne görevden alması bunları terfi ettirdiler. IŞİD’le bu kadar içli, dışlı nedir bu samimiyet."
Dört yıllık suskunluk bir anda karşılıklı açıklamalarla bitiverdi anlayacağınız. Ama o da buraya kadar.
Kamuoyundan saklanan gerçeklerin ortaya çıkması için mutlaka birilerinin bir diğerinin çıkarına ters düşen açıklamalar ya da hareketlerde bulunması gerekiyor ki Türkiye bazı şeyleri öğrenebilsin.
Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Musul olayında AKP’ye "başkaldıran", "hiç kimse bana hesap soramaz" diyen; "Türkçe ezan" olayında da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na "gücün yetiyorsa" diye çıkışan kişi, ‘arkasında bazı güçler’ olan birisi mi yoksa sinirlerine hâkim olamayan kof bir kabadayı mı?
Belki her ikisi de.