Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Saray’ın muhalefete karşı kadrolu elemanı; Coronavirus

Aynen 15 Temmuz gibi pandemiye de ‘Allah’ın bir lütfü’ olarak dört elle sarılan Saray iktidarı, Kürtlere, sosyalistlere getirdiği yasağı artık Cumhuriyetçilere de koymaya başladı.

HDP Mamak ilçe örgütünün karşısındaki binaya bir pankart asılıyor.

1 Eylül Dünya Barış Günü etkinlikleri kapsamında Tuzluçayır mahallesinde 29 Ağustos, Cumartesi günü gerçekleşecek halk buluşmasına çağrı yapıyor HDP’liler.

Pankartın üzerinde "Savaşa Karşı Barış, Tecride Karşı Özgürlük" yazıyor.

Karşı binaya pankartın asılmasının üzerinden iki saat geçtikten sonra partiye gelen 25’e yakın Güvenlik Şube polisleri  "pankartın sadece ilçe binasına asılması gerektiğini aksi takdirde indirileceği" bildiriminde bulunuyorlar.

Bunun üzerine HDP’liler karşı binalarına astıkları pankartı kendi binalarına taşıyorlar.

Ancak daha bir saat geçmeden polisler tekrar ilçe binasına geliyor. Bu defa pankartı indirme gerekçeleri daha ilginç.

"Pandemi nedeniyle halkı etkinliğe davet etmek yasak olduğu için pankartın indirilmesi gerekiyor."

Parti yöneticilerinin yazılı gerekçe talep etmeleri falan sonuç vermiyor. Polisler çok kararlı, pankart indirilmediği takdirde parti binasına girip kendilerinin indireceği tehdidinde bulunuyorlar.

HDP’liler "pandemi" gerekçe gösterilerek en doğal haklarını kullanamıyorlar ve kendi binalarına etkinliklerini duyuracak pankartı asamıyorlar.

Aslında coronovirüs salgını başladığından beri Saray iktidarı başta HDP olmak üzere sivil toplum örgütlerinin, emek örgütlerinin, kadın örgütlerinin hatta baroların eylemlerini, etkinliklerini "pandemi" gerekçesini kullanarak engelliyor.

Sosyal mesafe kuralına uyarak basın açıklaması yapan aktivistlerin eylemine "pandemi salgını var, yasak" diye saldıran polis insanları yerlerde sürükleye sürükleye  gözaltı araçlarına üst üste alt alta bindiriyor. 

Eylemler dağıtılırken ne pandemi ne sosyal mesafe kalıyor arada.

Elbette maksat başka. Saray iktidarı eline geçen her fırsatta bütün engelleri kullanarak muhaliflerin, hak arayanların eylemlerini bastırıyor. 

Son aylarda iktidarın toplantı ve gösteri hakkına en ağır saldırı aracı olarak da coronovirüs salgını çerçevesinde alınan önlemler bahane ediliyor.

Özellikle Kürt illerinde mülki amirler bazen "pandemi" gerekçesine bile başvurma ihtiyacı hissetmiyor.

Van Valiliği 2016’dan 2018’e kadar zaten Olağanüstü Hal nedeniyle yasaklanan siyasi parti faaliyetlerini, basın açıklamalarını, kitap fuarlarını, müzik festivallerini son iki yıldır da her 15 günde bir yayınladığı kararla yasakladığını ilan ediyor.

Bunu yaparken de "pandemi" gerekçesini bile kullanmak zahmetine katlanmıyor. Bunca yasağın gerekçesini "terör örgütünün bölgemizde bir kalkışmanın alt yapısını hazırlamaya çalışması" olarak gösteriyor.

Böyle bakınca da anlaşılıyor ki muhalif siyasi partilerin faaliyetine katılan, basın açıklaması yapan, kitap fuarı, müzik festivali düzenleyen herkese, elbette de başta Kürtlere "terör örgütünün kalkışmasına zemin hazırlayacak" bir terörist gözüyle bakıyor.

Elbette bölgedeki mülki amirlerin hepsi Van’daki gibi değil; Diyarbakır’dan Batman’a, Şanlıurfa’dan Hakkari’ye kadar bütün mülki amirler "pandemi" gerekçesiyle HDP’lilerin, sağlık emekçilerinin, kadın örgütlerinin, toplumun bütün hakkını arayan dinamiklerinin toplantı ve gösteri hakkını son birkaç aydır açıkça gasp ediyor.

HDP’nin Haziran ayında Hakkari’den ve Edirne’den Ankara’ya başlattığı yürüyüşleri engellemek için iki güzergah üzerinde bulunan tam 10 kentte "pandemi" bahane edilerek yerleşim yerlerine giriş ve çıkışlar bile yasaklanmıştı.

Avukatlar savunma hakkına sahip çıkmak için Ankara’ya yürürken de Coronavirus salgını nedeniyle neredeyse iki gün sağanak yağmur altında bekletilmişlerdi kent girişinde.

İşin ilginci Ankara’nın Dışişleri ve Sağlık bakanları aynı saatlerde turizmin canlanması için Almanya’daki mevkidaşlarına "salgını kontrol altına aldık, artık vatandaşlarınızı gönderiniz" diye güvence veriyorlardı.

Bütün bunlar Saray iktidarının ikiyüzlü bir oyunuydu.

Ama aynı zamanda "bir kısım muhalefetin" de ikiyüzlü oyununu teşhir ediyordu.

Yurttaşların en doğal anayasal hakları ayaklar altına alınırken, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanırken, toplantı ve gösteri hakları gaspedilirken "onlar Kürt, aman susalım", "onlar aşırı sol, yanlarında görünmeyelim" diye susan sahte muhalefete de sıra gelecekti kaçınılmaz olarak, sonunda geldi de.

Seçilmiş HDP’li yerel yönetimlere kayyım atayan Saray iktidarı, bu süreci seyretmekle yetinen, cılız tepkiler veren Millet İttifakı’nın elinde tuttuğu belediyeleri cendere altına alıp kayyım atamaktan beter edecek bir "yerel yönetimler yasası" hazırlığına başladı bile.

Son olarak 30 Ağustos kutlamaları için "salgın kısıtlaması" daha doğrusu yasaklaması getirdi.

Örneğin Cumhuriyetçilerin 25 Ağustos’u 26 Ağustos’a bağlayan gece Afyon’da her yıl yaptıkları "Zafer Yolu Yürüyüşü" salgın nedeniyle yasaklandı.

Ama yasağın olduğu gün AKP’li Afyon Belediye Başkanı kentteki billboardlara astığı duyurularda belediyenin kaldıracağı araçlarla Malazgirt Zaferi için Saray’ın burada yapacağı törenlere katılım çağrısı yapıyordu.

N’oldu HDP’nin Mamak ilçe örgütüne uygulanan "pandemi nedeniyle etkinliğe çağrı yapılamaz" yasağı?

Aslında Saray iktidarı bütün arsızlığıyla pandemiyi bahane ederek ikiyüzlü bir yüzsüzlüğü uyguluyordu muhalefete karşı.

AVM’leri, plajları, camileri açarken, 81 kentte binlerce kişiyi bir araya getirip 15 Temmuz’u kutlarken, 3,5 milyon öğrenciyi sınav salonlarına sokarken, kendi ifadeleriyle 350 bin kişiyle Ayasofya’da namaz kılarken, Malazgirt ve Ahlat’ta "zafer kutlaması" yaparken Coronavirus salgını yok.

Ama HDP, kadın, emek, gençlik örgütleri toplantı ve gösteri haklarını kullanırken Coronavirus salgını var.

Bu zamana kadar bu ikiyüzlü yasaklamaları biraz da sessizce izleyen Millet İttifakı da 30 Ağustos’ta Zafer Bayramı Kutlaması’na getirilen yasakla gerçeğin duvarına tosladı.

Kürtlere, sosyalistlere, muhaliflere getirilen Saray yasağı, artık Cumhuriyetçilere de konmaya başladı.

Keşke anlasalar artık burası "Paşa Babaları"nın kurduğu devlet bile değil. Şimdi onlar "Paşa gönülleri"nin devletini kurdular.

Artık Saray iktidarı 15 Temmuz’dan sonra pandemiye de "Allah’ın bir lütfü" olarak dört elle sarılmış durumda.

Meğer Coronavirus salgını Saray’ın kadrolu elemanı olmuş da, tatlı su muhalefetinin bundan haberi yokmuş!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi