Soykırıma soykırım diyememek

24 Nisan’ın anma günü olmasının yanı sıra yüzleşme günü olması gerektiğine de inanıyorum. Bu sebeple çağrımı iki ülke yetkililerine tekrar yapıyorum. Diyalog için ben ve benim gibi Türkiye vatandaşı Ermenilerin ‘köprü’ olmasına ihtiyaç var.

‘’Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın.”

Aliya İzzetbegoviç

Bu hafta yazımın cuma günü yerine anma günü 24 Nisan’da yayınlanmasını, site yetkililerinden rica ettim. Umarım yazım böylelikle daha fazla okunur ve amacına hasıl olur.

Aslında 24 Nisan 1915 hakkında yazı yazmak, açıklama yapmak sadece anma gününe özel olmamalı. Tarihsel yüzleşme tüm seneye yayılmalı. Ne yazık ki 24 Nisan anmaları da, diğer acılar gibi sadece gününde karşılık buluyor. Bizler gibi aktivistlerin görüşleri sadece bugünlerde değer görüyor.

Ne yazık ki son yıllarda soykırım üzerine konuşabileceğimiz mecralar ve programlar da çok azaldı. Hukuki yaptırımlar artmış durumda. Vaziyet böyle olunca çok seslilik ve ifade özgürlüğü hakkı kullanılamıyor. Örneğin geçen sene soykırım anması için HDK’nin, Ankara’da düzenlemeye çalıştığı panel yasaklandı ve iptal edildi.. ‘’Soykırım’’ sözü kullanılmadan İstanbul’da yapılan sessiz anmaya da izin verilmedi. 24 Nisan Platformu’nun bu seneki resmi başvurusuna da olumsuz yanıt verilmiş.

İnsan Hakları Derneği’ne kapısının önünde bile basın açıklaması yapma izni verilmedi. Geçmişte yapılan basın açıklamaları nedeniyle ilgili komisyon üyelerinin yargılandığını biliyoruz. Bir diğer hukuksuzluk da Halkların Demokratik Partisi’nin ’soykırım’’ anma metninde imzası olan eski MYK üyelerine 5 ay hapis cezası verilmesiydi. Tüm sanıkların mahkemede geri adım atmayıp açıklamayı inatla ‘’İfade özgürlüğü’’ olarak savunmaları, aslında bir siyasi yapının soykırıma ‘’Soykırım’’ diyecek cesareti gösterdiğinin ve omurgasını dik tuttuğunun ispatıdır. Dönemin MYK’sında olan vekil dostlarımızın fezlekelerine de benzer cezalar eklenmiş. Anlayacağınız “Ermeni soykırımı’’ demenin ciddi hukuki ve insani sıkıntılar getirdiği bir sürecin tekrar içindeyiz.

YAŞANAN BÜYÜK ACININ KISA ÖZETİ

Ermeniler ve Asuriler, varoluşları bu toprakların tarihiyle başlayan halklardır. Abdülhamit tarafından kurulan Hamidiye Alayları tarafından gerçekleştirilen 1894-96 Katliamlarını, II. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında iktidarda olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1909 Adana Kırımı izlemişti. 1915’e gelindiğinde ise emperyalistlerin paylaşım savaşının yarattığı uluslararası atmosferi fırsat olarak gören İttihat ve Terakki Cemiyeti, Ermeni halkına yönelik topyekûn imha, yani soykırım politikasını devreye soktu.

1894-96 ile başlayan, Kilikya 1909 ile devam eden ve 1915 ile sonlanan bu süreçte ne yazık ki binlerce Ermeni, doğdukları bu topraklardan tehcir edildi ve sonrasında yok edildi. Nüfusu on iki buçuk milyon olan ülkede, 1.200 bin Ermeni tehcir ve kırım yaşadı. Coğrafyada artık sayıları 40 bin, 50 bin civarında kalan bir toplum olarak yaşıyoruz. Doğduğumuz coğrafyada yaşama mücadelemizi halen inatla veriyoruz. Yaşanan acıların bugüne yansımasını, bizlere karşı nefret söylemleri olarak görüyoruz. Yüzleşmeler yaşanmadığından dolayı da belleklere korku hakim.

GERÇEKTEN 1915’TE YAŞANANLAR SOYKIRIM MI?

Ben her daim, 1915’te yaşananların tarifi ve neticesi söz konusu olduğunda kişinin, kendi yorumunu yumuşatmadan vermesi gerektiğini düşünürüm. Soykırım çalışmaları yapan uluslar tarafından kabul gören Raphael Lemkin, Polonya vatandaşı Aşkenazi Yahudi’si bir avukattır. Soykırım çalışmasına Ermenilerin yaşadığı durumu fark ettikten sonra başlamış. Lemkin, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi çalışmalarının öncüsü olmuştur. Çalışması, 9 Aralık 1948 yılında kabul edilip 1951 yılında yasa olarak yürürlüğe tam anlamıyla girmiştir. Lemkin’in uluslararası kabul gören ‘’Soykırım’’ maddelerini hatırlayalım.

Soykırım 2. Maddesi

(a) Toplum üyelerinin öldürülmesi;

(b) Toplum üyelerine fiziki ya da ruhsal açıdan zarar verilmesi;

(c) Toplum, fiziki varlığını tümüyle ya da kısmen sona erdirecek

yaşam koşullarıyla yüz yüze bırakılması;

(d) Toplum içi çoğalmanın engellenmesi;

(e)Toplum bünyesindeki çocukların başka bir topluma aktarılması

Soykırım 3. Maddesi.

(a) Soykırım;

(b) Soykırım yapmak için gizli anlaşmalar yapmak;

(c) Soykırımda bulunulmasını doğrudan ya da dolaylı olarak

kışkırtmak;

(d) Soykırıma teşebbüs;

(e) Soykırım eylemine ortak olmak

Bu maddeleri inceledikten sonra o günlerde ülke nüfusunun beşte birini oluşturan Ermenilerin ve dörtte birini oluşturan Hristiyan halkların, nasıl bir acı yaşadığının tarifini size bırakayım. Sizce bu Ermeniler nerede? Cevap olarak sürgün/ tehcir edilmeleri neticesinde Ermenistan’da veya başka ülkelerde yaşıyor diyebilirsiniz. Fakat ne yazık ki Ermenilerin dünyadaki toplam nüfusu 8 milyon civarında.

YÜZLEŞME İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

Yüzleşme Nasıl Yapılmalı? “Yüzleşmeyle coğrafyada umut nasıl yeşermeli?” diye soranlar olabilir. Öncelikle bu konu bir alacak-talep meselesi olarak görülmemeli. Sadece hak iadesi olarak görülmeli. Diğer yandan yüzleşme ‘’Az Bırakılan Halklar’’ için değil, aslında çoğunluk halklar için çok daha önemli. Yüzleşme yaşamamış toplumlar her daim tehlike altındadır. Ermeni halkının bir temsilcisi olarak yüzleşme için atılması gerektiğini düşündüğüm adımları sizlerle paylaşmak isterim.

* Yaşananların bir soykırım olduğunun kabul edilip özür dilenmesi, katledilen insanlar için birlikte bir anma.

* Kökeni bu topraklarda olan Diaspora Ermenilerine koşulsuz yurttaşlık verilmesi, bu insanların yaşadıkları ülkede iyi niyet elçileri olarak görülmesi.

* Sınırı tek taraflı kapatan Türkiye’nin Türkiye-Ermenistan sınırını önkoşulsuz açması,

* Soykırım faillerinin basında ve ders kitaplarında ifşa edilmesi, inkârcılığı sürdürenlerin ifşası ve onlarla her türlü iş birliğinden kaçınılması,

* Ermeni halkına ait okul, hastane, kilise gibi tüm kamusal alanların restorasyonu ve iadesi,

* Türkiye burjuvazisinin 1915 sonrası sermaye birikiminin hesabını vermesi ve soykırım mağdurlarına verilen zararın tazmini

* Soykırımı inkâr propagandası için kurulmuş organizasyonların lağvedilmesi ve devletin inkâr için harcadığı bütçenin toplumsal yüzleşmenin sağlanmasına ayrılması

* Türkiye’deki tüm halkların kolektif haklarının tanınması ve halkların bir arada barış içinde yaşaması için gerekli eşit koşulların sağlanması

Fakat en önemlisi halkların kuracağı Diyalog! ortamının oluşturulması.

NE İÇİN DİYALOG?

Geçen sene (2023 yazında) daha önce hiç gitmediğim Ermenistan’ı ziyaret ettim. Çalışmalarımı bilen, tanıyan dostlar beni bazı panellere davet etti. Bu panellerde, Ermenistan’ın kullandığı Ermenice benim Ermenicemden farklı olduğu ve yeterliliğimden emin olamadığım için bazı bölümlerde sorulara Türkçe bilen bir tercümanla cevap verdim. Ermenistan’a dair gözlemim, aslında özellikle Ermenistan’da yaşayanların (Lübnan ve Suriye’den göç edenleri ayrı tutuyorum) hem Türkiye hem de biz Türkiye’de yaşayan Ermeniler hakkında çok az bilgi sahibi olduğu yönünde. Benzer durum doğduğum topraklarda yaşayan Türkiye halkları için de geçerli.

Kapalı kapılar arkasında tek taraflı yapılan siyasetler yüzünden ayrışma büyüyor. Ülkelerin demokratik koşulları ve düşmanlaştırıcı politikaları birbirini tanımayan insanların artmasına sebep oluyor.

24 Nisan’ın anma günü olmasının yanı sıra yüzleşme günü olması gerektiğine inanıyorum. Bu sebeple açık çağrımı her iki ülke yetkililerine tekrar yapıyorum. Kuracağınız gerçekçi diyalog için ben ve benim gibi Türkiye vatandaşı Ermenilerin ‘köprü’ olmasına ihtiyaç var. Tarafı çözüm olan bizler bu coğrafyanın acılarını anarken, geleceğe de ışık olmak için buradayız. Barışın hamalı olmaya da hazırız! Yüzleşmeyen toplum ırkçılık hastalığından nasibini alır.

***

SEVAG VE GARABET BALIKÇI’YI SAYGIYLA ANIYORUM

24 Nisan 2022 günü sabahında İnsan Hakları Derneği’nin düzenlediği basın açıklamasına giderken, yine bir pazar günü 24 Nisan Paskalya Bayramı’nda askerlik yaparken katledilen Sevag Balıkçı’nın babası Garabet Balıkçı’nın ölüm haberini almıştım. Yakınım olan Garabet Balıkçı, oğlu Sevag Balıkçı katledildikten sonra tüm hayatını oğlunun hatırasını anarak yaşıyordu. Acılı baba, o gün oğlunun anmasına gidecek gücü bulamadı ve sonsuzluğa karıştı. Garabet ağparik eminim biricik oğlu Sevag’ın yanında huzur buldu.

Bir kez daha 1915’te katledilen canlarımızı, 24 Nisan 2011’de öldürülen Savag’ı ve kalbi acılara dayanamayan Garabet ahparigi saygıyla anıyorum. Bu sene de 28 Nisan Pazar günü mezarları başında olacağım.

Not: Makalem ifade özgürlüğü kapsamında şahsi görüşlerimdir.


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2011’de HDK 'de Çalışma yürüttü ve NOR ZARTONK 'da görev yaptı. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi