Murad Mıhçı
Seçim kaybından sonra adisyon
"İnsanların büyük çoğunluğu, düşen bir yaprak gibidir, kapılıp gider rüzgârın önüne, havada süzülür, dönüp durur, sağa sola yalpalar vurarak iner yere...
Pek az kişi de vardır, yıldızlara benzer, belli bir yörüngede ilerler durur, hiçbir rüzgâr varamaz yanlarına...
Kendi yasalarını ve izleyecekleri yolu, kendi içlerinde taşırlar."
Hermann Hesse
Bu hafta gerçekten çok üzüldüğüm ve isyan ettiğim bir durumu yazacağım. Bu tarz üzücü konularda makale yazarken kendini ifade etmek bazen çok zor olabiliyor. Bu yazıda yıllarca ötekilerin ve engellenenlerin sesi oldukları için rehin alınan basın emekçisi dostları selamlamak istiyorum. Onlar hep en az bırakılanların yanında oldular.
23 Nisan günü gazetecilerin evlerine yapılan baskın haberlerini okuduk. Yıllar içinde özgür basın mensubu birçok gazeteci arkadaşla tanışma şansım oldu. Gözaltı haberlerini okuyunca merakla rehin alınan gazetecilerin kimler olduğunu araştırdım ve “Çok net, seçimi kaybettikten sonra adisyonu yine özgür basının gazetecilerine kesmişler” dedim.
Gazetecileri gözaltına almanın, özellikle son 10 senedir iktidarın alışılmış uygulamaları arasın girdiğini söylemek yanlış olmaz. Yıllardır her seçim öncesi ve sonrası bu tarz uygulamalar bir iktidar geleneği haline dönüştü. Genelde önce özgür basın emekçilerine ve daha sonra da sol duyulu siyasetçilere operasyonla memlekette yaşananların sesi kısılmak ve susturulmak istenir. Bugüne kadar bu nedenle birçok insan mağdur edildi ve mağdur edilmeye devam ediliyor,
SEÇİM SONRASI HESABIN ÖZGÜR BASINA KESİLMESİ
Basın emekçisi arkadaşların evlerinin basılmasının en önemli sebeplerinden birinin, iktidarın seçimleri kaybetmesine vesile olan doğru habercilik olduğuna inanıyorum. Eğer özgür basın ve seçim olmasaydı kaçımız İsrail’le yapılan ticareti öğrenebilecektik? Boyalı basında yer almayan o kadar çok haberi zor şartlarda yapan inançlı basın emekçilerine borcumuz olduğunu nasıl inkâr ederiz? İktidarın, basın emekçilerinin ülkenin gerçek gündemini bizlere duyurmalarından duyduğu rahatsızlığın ipuçları zaten yeni çıkarılan ‘’Basın yasasında’’ görülüyordu.
REHİN ALINAN GAZETECİLER
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) 2023 yılında Türkiye’de 43 basın emekçisinin cezaevinde olduğunu açıklamıştı. RSF’nin raporundaki bu vurgu memleketimizdeki vahameti ortaya koyuyor. Türkiye ve İran’da baskı yönetimi gazetecilerin sürekli tutuklanıp bırakılması üzerine kurulu. Açıklamanın diğer detayları ise şöyle;
‘’Kürt gazetecilerin iktidar için 'özel hedef' teşkil ettiğini bildiren RSF, 2023’te 43 gazetecinin Türkiye cezaevlerinden geçtiğini, 7’sinin 1 Aralık 2023 tarihi itibariyle halen mahpus olduğunu, bunlardan 4’ünün 'tedbir amaçlı tutuklu'’ bırakıldığını açıkladı.
RSF tutuklamalara ilişkin olarak, 'Bu sayı, yıldırma amaçlı tutuklamalara yaygın şekilde başvurulduğunu gözler önüne seriyor' şeklinde açıklama bulunmuştu.
Açıklamada ayrıca ‘’2022'de başlayan bir sürecin devamı olarak Nisan 2023'te en az 13 Kürt gazetecinin seçimlerden önce tutuklandığı’’ bilgisi de yer almıştı.
Bir de ‘’ifade özgürlüğü ‘’ kapsamında haber yapan ve tehditler sonrası ülke dışına çıkmak zorunda kalan gazetecileri düşünürsek iktidarın özgür basına dair tutumunu tekrar ifşa etmek isterim.
EVİ BASILAN 7 BASIN EMEKÇİSİ
Sabah saatlerinde emniyete götürülen gazetecilerin durumu hakkında bilgiler gün içinde yine gazeteci dostları sayesinde medyada yer aldı. Rehin alınan gazetecilerin yakınlarında olan arkadaşlarıyla konuştuğumuzda, tutuklamayı gerektirecek bir durum olmadığı çok kez söylendi. Sorgulamalar ve mahkeme sürecinden sonra 3 basın emekçisi arkadaşın tutuklandığı haberini aldık. Bu durumun tek bir açıklaması var. ‘İfade özgürlüğü üzerinden yapılabilecek doğru haberlere mani olmaya yönelik siyasi bir hale söz konusu. Her zaman ötekilerin haberini yapan gazeteci arkadaşlarımızın tutuklandıktan sonra yaptığı açıklamalara yer vermek istiyorum.
Tanışmadığım fakat haberlerini takip ettiğim Mezopotamya Ajansı’ndan Esra Solin Dal’ın açıklaması: "Mahkemede gazetecilik yargılandı. Neden haber yaptığımız ve neden gazeteci olduğumuz soruldu. Ancak hakikatin gün yüzüne çıkma gibi bir huyu vardır. İçeride de haber yazmaya ve hakikati haykırmaya devam edeceğiz. Özgür Basın susturulamaz"
Şahsen de tanıdığım Mezopotamya Ajansı’nda çalışan basın emekçisi Mehmet Aslan’ın açıklaması;
“Tutuklandık. Hakikat yolculuğumuz günlük değil, ömürlüktür. Bu yolda yazmaya devam edeceğiz. Yeniden bir araya geleceğimiz özgür günlerde buluşmak dileğiyle… Gazetecilik suç değildir’’
Yıllardır tanıdığım, görüşlerinden faydalandığım, Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’nde birlikte çalıştığım arkadaşım Erdoğan Alayumat da tutuklananlar arasında.
Erdoğan Alayumat, depremin yıldönümünde sabah saatlerinde Antakya’da ateş yakılmış bir varilin başında depremzedelerle yan yana gördüğüm, yine gittiğim bir işçi eyleminde haber için orada olan ve biz az bırakılan halkların anmalarında yanımızda olan bir gerçek basın emekçisi ve gerçek bir dosttur. Sevgili Erdoğan Alayumat’ın tutuklandıktan sonra avukat üzerinden yolladığı mesajı ise şöyle:
“Dosya, gazetecilik mesleğini kriminalize etmekten başka bir şey ifade etmiyor. Yaptığımız haberlerle yargılanıyoruz ama gazetecilik mesleği, mahkeme salonlarında yargılanamayacak kadar önemli ve yüce bir meslek…
Bu dosyalar bugüne kadar hep boşa düştü ve bundan sonra da boşa düşmeye devam edecek. Biz Ape Musa’lardan, Hrant Dink’lerden, Metin Göktepe’lerden devraldığımız bayrağı taşımaya devam edeceğiz. Şimdilik kalemimiz dışarıdaki arkadaşlara emanet.”
SON SÖZ
Başta rehin alınmış üç arkadaş ve rehin tutulan diğer tüm gazetecilerin serbest kalması çağrısını bir kez daha yapmak istiyorum. Halkların vergileriyle var olan TRT başta olmak üzere tüm ulusal medya, yıllardır iktidarın sözcülüğünü yapmakta. Gerçekleri haber yapanların ve bunları paylaşanların hedef haline geldiği bugünlerde iktidarın algı operasyonlarının halklar üzerinde etkisi olmadığı son seçimlerde bir kez daha görüldü. Özgür basına yapılan her baskından sonra alternatif medyalar ortaya çıkıp toplumu bilgilendirmeye devam ediyor. Bizlere düşen özgür basın emekçilerinin yanında yer almaktır. Yıllarca bizlerin haberlerini yapan basın emekçisi arkadaşlarımın haberlerini yapmak ve yazımda onlara yer vermek benim için bir onurdur. Umuyorum ki en kısa sürede antidemokratik bir şekilde tutuklu bulunan tüm gazeteciler serbest kalır. Bir kez daha tekrarlıyorum. Özgür basın susturulamaz!
****
DERSİM 38 TERTELESİ
24 Nisan 1915 Soykırımında katledilen canları anmıştık. 4 Mayıs yine büyük bir acının yıl dönümü. Özellikle Artı Gerçek sitesinde Bülent Bilmez Hoca’nın Dersim Hafızası üzerine geçmişe ışık tutan yazıları, unutturulmaya çalışılanları bizlere hatırlatıyor. Bülent Hoca’ma buradan teşekkür ediyorum.
Dersim 38’e dair bir failin geçmişte okuduğum sözlerini asla unutamam. Yaşananları anlatırken sözleri zalimliğin özeti gibiydi.
"Komutan, 'mermi pahalı, kullanmayın' dedi. Kadınlara, çocuklara, dipçikle vuruyorduk. Sonra tüfekler zarar görüyor dendi. Bundan sonra meşe kütükleri ile vurmaya başladık. Vura vura 10 yaşındaki çocukları öldürdük..."
4 Mayıs Dersim 38 Terletesi‘nde katledilen Alevi, Kürt ve belki de 1915 Soykırımı sonrasında etnik kimliğini değiştirmek zorunda kalmış Ermeni canlara uygulanan kırımı lanetliyorum. Kırım ve soykırımlarla yüzleşilmediği sürece coğrafyamızda yaşayan tüm halkların ve inançların tehdit altında olduğunu inatla vurgulamak gerekiyor.
38 xo vira mekè
Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2011’de HDK 'de Çalışma yürüttü ve NOR ZARTONK 'da görev yaptı. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.