Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Yazanı, okuyanı, ‘beğen’eni itinayla terörist yapılır!

Yeni adli yılın açılmasıyla ‘gazetecileri, yazarları, muhalifleri yargılama mevsimi’ de başladı. Bu yargılamalar Cumhuriyet'in hukuk tarihine utanç verici sayfalar olarak çoktan kaydedildi.

Dersin tam ortasında okulu basıyor polis.

Sınıfa girip yaşı 18’den küçük lise öğrencisini, arkadaşlarının, öğretmeninin gözü önünde gözaltına alıyor.

Evrensel Gazetesi bu olayı 23 Mayıs 2012’de haber yapıyor.

"Lise öğrencisine ders ortasında gözaltı"

"18 yaşından küçük suç failinin kimliğini açıklayacak ve tanınmasına yol açacak şekilde yayın yapmak"tan dava açıldı.

Yani kimse devletin güvenlik güçlerine sormadı "Hemşerim n’apıyon sen. Küçücük çocuk ders ortasında gözaltına alınır mı?" diye.

"Gazeteci, hem de muhalif gazeteci değil mi, basın cezayı" mantığı devreye girdi ve Evrensel’in Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat yargılandığı davada dün 10 bin lira para cezasına çarptırıldı.

İşte aslında Erdoğan "Yastık altından dolarları çıkartın" derken bu çağrısını meğer ceza alması muhtemel muhalif gazetecilere yapıyormuş.

Şaka bir yana adli tatil bitti de yeni adli yıl başladı ya, aslında başlayan; gazetecileri, yazarları, aydınları, muhalifleri "yargılama mevsimi".

Yine dün Artı TV Ankara Temsilcisi Sibel Hürtaş da yargı karşısına çıktı.

Daha önce bu yargılandığı "suç"tan gözaltına alınmıştı Sibel.

"Suç"u Artı TV’ye yaptığı bir röportajı sosyal medyada paylaşmaktı.

İşin ilginci dava dosyasındaki çok önemli "suç" unsuru, oğlunun bir yaşındayken çekilmiş fotoğrafıydı.

Fotoğraf 19 Ocak 2015 tarihinde Ankara’da Gazeteci Hrant Dink için düzenlenen anma töreninde çekilmişti.

O tarihte bir yaşında olan oğlunun elindeki pankartta "Hepimiz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz" yazıyordu.

Savcıya göre bu fotoğraf "Hesabın herkes tarafından görülebilen paylaşımları incelendiğinde suç unsuru olabileceği değerlendirilen paylaşım"dı.

Sibel’in dünkü savunması bir yanıyla gazetecilik, diğer yanıyla insanlık dersi gibiydi:

"Ben 20 yıllık gazeteciyim. Bunun uzun yılları bu koridorlarda geçti. Yargı adliye muhabiriyim. Ama kendi iddianamemi anlayamıyorum. Okuyorum, neyle suçlandığımı bilmiyorum. Benim bir yaşındaki oğlumun fotoğrafı suç unsuru oldu. Gazeteci arkadaşımız Hrant Dink’in anmasına gittiğimiz fotoğrafı suç unsuru olmuş. Gördüğüm en tatlı suç unsuru. Gözaltına alındığımda da mahkemede de neyle suçlandığımı sordum. Bir yanıt alamadım. Neyle suçlandığımı bilmiyorum. Burada gazetecilik yargılanıyor."

Aynen Sibel Hürtaş gibi bu davada yargılanan Gazeteci Hayri Demir’in durumu da çok farklı değildi. Belli ki karşısına çıkan tablo karşısında biraz da şaşkınlığa düştüğünü anlattı dünkü duruşmada:

"Ben 19 Ocak’ta tweetler attım. Operasyon 20 Ocak’ta başladı. Afrin operasyonu başlamadan paylaştığım haber ve tweetler operasyonu karalamak olarak değerlendiriliyor. Henüz başlamamış bir operasyonu attığım bir tweetle nasıl karalayabilirim? Soruşturma konusu tweetlerim 111 kelime, 700 karakterden oluşuyor. Bunun için istenen ceza 10,5 yıl hapis. Yani her harfe altı gün hapis cezası ile yargılanıyorum. Gazetecilik bu kadar ağır bir suç mu?"

Dün bu davalar sürerken, Nazlı Ilıcak için yazdığı bir yazıdan dolayı "casusluk" suçlaması yapılarak bir kez daha ağarlaştırılmış müebbet cezası istendi.

Saray’ın yargısı almış baltayı eline dalmış medyanın içine.

Bugün Çağlayan Adliyesi’nde Türkiye tarihinin en kalabalık gazeteci yargılaması var; KCK Basın Davası…

Dicle Haber Ajansı, Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazeteleri, Demokratik Modernite Dergisi, Fırat Dağıtım gibi Kürt gazetecilere yapılan operasyonda gözaltına alınan 46 gazetecinin yargılandığı davanın 15. duruşması var.

Eylül ayının 12’sinde ise yine Çağlayan’da Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’ne yönelik dava var.

29 Mart’ta kayyım atanan gazeteye dönük operasyonda 16 çalışanı gözaltına alınmış, altısı tutuklanmıştı.

Gazeteciler  "örgüte üye olmak", "terör örgütü propagandası yapmak" ve "örgüt yayınlarını basmak ve yayınlamak"la suçlanıyor.

İddianamede "terör örgütü üyeliği"ne tek delil ise Türkiye’nin Afrin’e dönük operasyonuna ilişkin haberler.

Hatta, bu gazetede editör, yazı işleri müdürü, imtiyaz sahibi, dağıtımcısı, idari ve mali sorumlusu olarak çalışmak da suç.

Yine Eylül ayı içersinde Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’ni basan Gün Matbaacılık’ın davası var.

Devamını Yeni Yaşam Gazetesi’nden Çağdaş Kaplan’ın haberinden izleyelim:

"18 Eylül’de ilk duruşması görülecek davada matbaa sahibi Kasım Zengin’in de aralarında bulunduğu 21 kişi tutuklu yargılanıyor. Matbaa hakkında hazırlanan iddianamede kayyım atanmasının gerekçesi olarak, matbaanın bastığı 110 kadar yayın için toplatma kararı verilmesi ve gazete, kitap ve dergilerin yazar, genel yayın yönetmenleri ve eser sahipleri hakkında devam eden davalar gösterildi. Bir diğer gerekçe ise Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’nin TSK’nın Afrin’e operasyonunu eleştirel bir şekilde manşetlerine taşıması ve bu gazete nüshalarının Gün Matbaa’da basılan Taşkın, Dicle Haber Ajansı Müdürü Ömer Çelikacılık tarafından basımının yapılması oldu. 85 sayfalık iddianamenin 60 sayfasına yakını Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’nin 20 Ocak 2018’den sonra çıkan nüshaları yer aldı. İddianamede, matbaada basılan Zimane Kurdi isimli Kürtçe dil bilgisi kitabı için de ‘sözde Kürtçe dil bilgisi’ ifadelerine yer verilerek suçlama konusu yapıldı."

Sırf bu Eylül ayı içersinde bile daha çok yargılanacak gazeteci var; Demokratik Ulus Yazı İşleri Müdürü Arafat Dayan, Mezopotamya Haber Ajansı Muhabiri Seda Taşkın, Dicle Haber Ajansı Haber Müdürü Ömer Çelik, gazeteciler Tunca Öğreten, Mahir Kanaat, Derya Okatan, Metin Yoksu, Eray Sargın…

Bir de basın yayın kuruluşlarına atanan kayyım rezilliği var.

Örneğin bu davalar özelinde süren bir yargılama var ama daha bir karar kesinleşmeden hem Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’ne hem de Gün Matbaacılık’a kayyım atanmış.

Avukat Özcan Kılıç belli ki Cemaatçilerin yargıda etkin olduğu yıllara bir atıfta bulunuyor.

"Daha yargılama yapılmamış ve henüz bunlar belli değilken Sulh Ceza Mahkemesi hakimleri oturuyor, savcıdan gelen evrak onaylanıp basın kuruluşlarına el konulmasına karar veriyor. Anayasa’ya göre her ne surette olursa olsun basın yayın araçlarına el konulamaz. Biz hakim ve savcılara bunu hatırlattığımızda ‘Bu basın araçları terör faaliyeti olarak kullanılıyor’ deyip Anayasa’yı tanımadıklarını söylüyorlar."

Elbette bütün bunlar haber ve röportaj yapan, bütün baskılara karşın gazetecilik faaliyetini yürütmeye çalışan insanlara dönük yargılamalar.

Bir de bunun okuyanı, sosyal medyada paylaşanı var. İşin o yanına bakınca durum diğerinden daha az vahim değil.

Amasya Üniversitesi’nde okuyan beş öğrenciye Facebook’tan yaptıkları beğeni ve Twitter’dan takip ettikleri kişiler gerekçe gösterilerek "terör örgütü propagandası yapmak"tan beş yıla kadar hapis istemiyle dava açılmış.

Bu beş öğrencinin evleri basılmış, arama yapılmış.  Hatta savcı iddianamede belirtmiş ki bu beş öğrencinin evlerinde yapılan aramada birkaç oyun CD’si dışında başka bir şey "ele geçirilmemiş".  Yani hiçbir suç unsuru yok.

Yine iddianameye göre; öğrenciler "aranan şahıslar"dan değil.

Ancak savcı diyor ki; "öğrenciler terör örgütü propagandası suçundan cezalandırılmalı".

Çünkü;

"Grup Yorum’un Dağlara Gel isimli şarkısı ile bazı Kürtçe müzik videoları paylaşmışlar…"

"KHK ile kapatılan İMC TV’nin sayfasını beğenmişler…"

"FETÖ/PYD tarafından devletin gizli bilgilerinin sızdırıldığı Fuat Avni rumuzlu Facebook hesabını, Med Haber isimli internet sitesinin Facebook sayfasını, KHK ile kapatılan Özgür Gündem isimli yayın organının Facebook sayfasını, Sosyalist Halk Platformu isimli Facebook sayfasını beğenmek…"

"Eski HDP eş genel başkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, eski HDP milletvekilleri İdris Baluken, Ferhat Encü, Faysal Sarıyıldız ile HDP milletvekilleri Meral Danış Beştaş’ın Twitter sayfalarını takip etmek…"

Bu rezil iddianameyi de hukuktan nasibini almamış bir mahkeme heyeti kabul etmiş, iyi mi!

Bunlar Türkiye Cumhuriyet yargısının utanç verici sayfaları olarak tarihe geçecek.

Gelinen bu noktada sadece haber, röportaj, yorum analiz yapanlar, televizyon programı gerçekleştirenler değil, aynı zamanda bunları okuyanlar, sosyal medyada paylaşanlar ve hatta izleyenler de terörist-sanık olarak yargılanıyor.

Erdoğan kafası Türkiye’yi, emrindeki yargıyı öyle bir hale getirdi ki bu iktidara biat etmeyen herkes itinayla "terörist" ilan ediliyor.

Aslında en büyük terör bu!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi