Mehveş Evin
Yeni Türkiye’nin şifreleri bu davada saklı
Bu kadarı size de tuhaf gelmiyor mu? Sanki 10 Ekim katliamının üzerinden 2.5 yıl değil, 25 yıl geçmiş gibi davranılıyor... Sanki Cumhuriyet tarihin en kanlı katliamı hiç işlenmemiş... Sanki başkentte süren dava, sadece mağdurların ve bir avuç insan haklar savunucusunun izlediği, herhangi bir dava. Oysa IŞİD’lilerin düzenlediği intihar saldırısı, Diyarbakır ve Suruç saldırılarıyla bağlantılı olduğu gibi, kamu görevlilerinin ağır ihmal ve sorumluluğuna işaret ediyor.
Suskunluk, hatta örtbas etme çabası normal... Normal, çünkü medya 10 Ekim davası yokmuş gibi davranıyor. İzlemeye ve davada ortaya çıkanları yayınlamaya kalkarlarsa, başlarına bir iş geleceğini düşünüyor olmalılar.
Yurtdışından davayı izleyen gazeteciler var ancak, Türkiye’den resmen iki-üç yayın ve gazetecinin dışında, 10 Ekim davasında ne olduğunu bırakın takip etmeyi, kısaca aktarma zahmetine bile girmiyorlar.
Medyanın tutumu, anlamak isteyene çok şey anlatıyor zaten. Siyasetçilerin, hele ki iktidar ittifakçılarının o korkunç günün hemen ertesinde yaptıkları açıklamalar kadar, bugünkü ilgisizlikleri de...
Ne kadar unutturmak isteseler de işte orada, kanları yerde duruyor: 2015 Ekimi’nde, Ankara’nın göbeğinde, barış ve demokrasi talebiyle toplananlara yönelik intihar saldırısında 109 insan öldü.
IŞİD’Lİ İLE ASKERİN TELEFON TAPESİ
Bu katliam, unutulacak, unutturulacak bir olay mı? Sadece insani acısı ve ağırlığı nedeniyle değil. Türkiye’de 10 Ekim davasından bu yana müthiş kırılmalar yaşandı. 1 Kasım seçimine gidildi.
Gerisini tekrarlamaya gerek yok, içinde yaşıyoruz zaten: Sokağa çıkma yasakları uygulanan Kürt ilçelerinde şiddet tırmandı, şehirlerde terör saldırıları sürdü, derken darbe girişimi... Ve OHAL, ve ihraçlar, ve kayyumlar, ve tutuklamalar... Bu koşullarda zoraki ve sonu şaibeli bir referandum, rejim değişikliği. Şimdiyse "seçim" konuşuluyor, sanki herşey çok normalmiş gibi!
Bugüne nasıl gelindiğini kendinize soruyorsanız, 10 Ekim davası kilittir.
Evrensel, 10 Ekim davasının 8. Duruşmasını haberleştiren ender gazetelerden. Duruşmada, IŞİD’in "Türkiye Emiri" olduğu iddia edilen İlhami Balı’nın tapeleri dinletildi. Buna göre Balı, defalarca asker ve polisle görüşmüş.
Konuşmalar şu minvalde: Balı, askere soruyor "Buralardan bir isteğin var mı?" Askerse "Şıhım" diye hitap ediyor. "Normal" şartlarda bu haberin her gazetenin, televizyonun manşeti olması gerekirdi. Acaba neden değil?
KİMSEYE HUZUR YOK
IŞİD’in öldürdüğü, daha sonra videosunu yayınladığı asker Sefer Taş’la ilgili de konuşmalar var. Askerlerin bir IŞİD’ciyi dövmesi üzerine Balı, o sırada tutsağı olduğu anlaşılan Sefer Taş’ı öldürmekle tehdit ediyor. Bunun üzerine asker, Balı’dan özür diliyor...
Dahası var. Sözkonusu konuşmalar, 10 Ekim katliamından 10 gün önce raporlaştırılmış. Davanın avukatları, konuşmaları yapan kamu görevlilerinin ortaya çıkarılmasını talep ediyor.
Bitmedi. Davada, avukatların talep ettiği, önemli kanıt teşkil edecek dijital materyaller halen gizleniyor. Sanıkların birbiriyle bağlantısı -örneğin piknikte, düğünde birlikte çekilmiş fotoğraflar- mahkeme heyetine sunulduğu halde, heyetten tık yok. (Haberin tamamı burada:)
Eğer bir gün, 10 Ekim Ankara katliamının failleri ve sorumluluları ortaya çıkarılabilir, nasıl ve kimler tarafından tezgahlandığına dair gerçekler aydınlatılır, ihmal suçunu işleyen yetkililer cezalandırılırsa, daha demokrat, daha adil, daha huzurlu bir ülke olma şansını yakalayabiliriz.
Anlamıyor musunuz? Barış isteyenlerin havaya uçurulduğu, tutuklandığı, faillerin, sorumluların yakalanıp cezalandırılmadığı bir ülkede kimseye huzur yok.