Armağan Kargılı
Yumruklar sosyalizm için havada
Önce biraz magazin. Birleşik Krallığın en taze üyesi Meghan Markle'ın makam arabasının kapısını kendisini kapatması olay oldu Britanya'da. Uzun süren tartışmalar, İngiliz medyasını günlerce meşgul etti. Daha bu tartışmalar yeni durulmuştu ki, gündeme başbakanın dansı "bomba gibi düştü". Muhafazakar Parti'nin lideri, Parti Genel Kurulu'nu, Abba Grubu'nun ünlü şarkısı "Dancing Queen - Dans kraliçesi" ile selamladı. "Ciddi" diye tanımlanan gazetelerin manşetlerinde bile şimdi dans eden Theresa May var.
Oysa geçtiğimiz hafta da İşçi Partisi'nin yıllık olağan genel kurul toplantısı yapıldı. Genel Başkan Jeremy Corbyn de genel kurul kapanışında önce partinin marşı "Red Flag – Kızıl Bayrak"ı salondakilerle birlikte söylemiş, ardından da 68 kuşağının ünlü grubu T-Rex'in "Children of the Revolution - Devrimin Çocukları" şarkısı eşliğinde yine salondakiler ve sahnedekilerle dans etmişti. Ama Corbyn'in dansı, medyadan aynı ilgiyi ne yazık ki görmedi, neredeyse fotoğraf bile olmadı.
İngiltere İşçi Partisi'nin Liverpool'da yapılan 2018 yılı genel kurulu, unutulmaya yüz tutan Avrupa sosyalizminin dirilişi havasında geçti.
No Pasaran
Jeremy Corbyn liderliğinde İşçi Partisi'nin sol ve sosyalist kimliğine yeniden dönüşü, bu kongrede aynı zamanda bir 'Sosyalist Britanya' programı ile tescil edildi. Corbyn'in gölge kabinesindeki her bakanlık, sosyalist hükümetin gerçekleştireceği dönüşümü anlattı. Gölge Maliye Bakanı John McDonnell çalışanın da yönetimde yer alacağı endüstride demokratikleşme modelinin ana hatlarından söz etti. Ekonomik krizin üstesinden gelmenin yolunun sosyalizmden geçtiğini vurguladı. Gölge Dışişleri Bakanı Emily Thornberry barışçı bir dış politika, ırkçıklıkla ve kirli silah ticaretine karşı mücadelenin sosyalizm ile mümkün olduğuna vurgu yaptı. "Enternasyonalizm", "No Pasaran" dedi. İşçi Partisi iktidarının dünyada yükselen faşizme geçit vermeyeceği vaadinde bulundu.
Yaşamını barış ve sosyalizme adayan Genel Başkan Jeremy Corbyn'in konuşması "Sosyalist Britanya" programının bir özetiydi. Genel başkan olmasının ardından partisinde kadın üye ve yöneticilerin artmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek başladı konuşmasına. Bir de sayıları yüzbinleri bulan üyelere ve destekçilere teşekkür etti tek tek. Kongrenin giderleri, onların bağışlarından karşılanmıştı. "Böylelikle oligarklarla tenis oynamak zorunda kalmadım" diyerek onlar sayesinde ayakta kalan siyasetçilere göndermede bulundu.
Konuşmasının önemli bir bölümünü, kemer sıkma politikalarının ekonomide ve sosyal yaşamda yarattığı ağır sonuçlara ayırdı. Bu politikalar yüzünden kamu hizmetlerinin giderek gerilemesini ve gelir eşitsizliğinin yarattığı sonuçları, "sosyal vandalizm" diye tanımladı. Beceriksiz sağ iktidarların göçmenleri ve azınlıkları ekonomik çöküşün suçlusu olarak göstermelerinin ırkçılığı, yabancı düşmanlığını, milliyetçiliği ve aşırı sağı nasıl beslediğinden örnekler verdi.
Türkiye'nin gazetecilerine selam
Yemen'de çocuklar üzerine bomba yağdıran Suudi Arabistan ile İngiltere hükümetinin işbirliğine karşı çıktı. ABD Başkanı Donald Trump'ı çevre konusunda bile sürdürdüğü milliyetçi politikaları nedeniyle "Uluslararası hukuku hiçe saymakla" suçladı. Anti semitizme karşı çıkarken hükümetinin bağımsız Filistin devletini tanıyacağı sözü vermeyi de unutmadı. Bir dönem kendisinin de uğrunda mücadele ettiği Myanmar'ın Nobel Barış Ödülü sahibi lideri Aung San Suu Kyii, Macaristan'ın başbakanı Victor Orban da onun eleştirilerinin hedefindeydi.
Medyaya da sitem etti ama onun sitemi, İngiliz medyasının milyarder patronlarınaydı. "Bizi bir parça bile sevmiyorlar" dedi.
Türkiye'den Myanmar'a, Kolombiya'ya kadar otoriter yönetimlerce sadece gerçeği aramak olan işlerini yaptıkları için gazetecilerin hapsedildiklerini, baskıya uğradıklarını ve hatta öldürüldüklerini hatırlattı.
Corbyn'in hedefinde son yıllarda "kemer sıkma politikaları" adı ile aslında önce yoksulları, ardından da orta sınıfı yok etmeye kararlı azgın kapitalistler kulübü ve siyasetçiler, gazeteciler gibi bu sistemi ayakta tutan işbirlikçileri vardı.
Ne tesadüf! Tam da bu sırada Almanya'nın başkenti Berlin'de bu kulübün iki sadık siyasetçisi, efendilerine daha iyi hizmet verebilmek için nasıl bir işbirliği yapabileceklerini konuşmak için bir araya gelmişlerdi. Başta Yunanistan ve İspanya'ya dayattığı kemer sıkma politikaları ile Syriza ve Podemos etrafında yükselen demokratik muhalefeti yerle bir etmek konusunda Angela Merkel'in katkılarını kimse unutmayacaktır sanırım. Onun işbirlikçisi Erdoğan'ın da savaşçı politikaları, cihatçı desteği ve göçmen tehdidi ile Avrupa'da yükselen faşizme katkısını kim inkar edebilir ki? Kendisini "İslamcı, anti emperyalist, anti Amerikan" diye pazarlayan hükümet, kulübün talebi üzerine McKinsey'nin kollarına atılmaktan bir an olsun çekinmedi. Belli ki Kulübü, Türkiye'deki kriz, sistemi sarsar endişesi sarmıştı. Oysa McKinsey'in ne diyeceğini, ne isteyeceğini sokaktaki insana sorsanız size söyler:
-Sıkın vatandaşın kemerini.
-Daha çok vergi koyun. Aman gelir vergisi olmasın. Çünkü o zenginler kulübünde sıkıntı yaratır. KDV, yattan mücevherden olmamak üzere ÖTV falan iyidir.
-Ücretler dışında her şeye zam yapın.
-Kamunun elinde işe yarar ne var ne yoksa "bunlar zarar ediyor canım" diyerek satın. Özellikle de hastane ve okullardan başlayın.
Aynı şeyleri söyleyecek olduktan sonra talimatları ha IMF'den ha McKinsey'den, ha Trump'tan ha Merkel'den almışsınız ne fark eder?.. Aynı kulübün üyeleri değil mi hepsi? Nasıl da ağırladılar yine birbirlerini hepimizin gözleri önünde.
Ha IMF, Ha McKinsey
Sanki, Corbyn'in eleştirdiği şeylerin sahnede canlı olarak oynandığı bir tiyatro sahnesi kurulmuştu Berlin'de. Can Dündar'ın toplantıya katılmasının bir şekilde engellenmesi, "gazetecilere özgürlük" tişörtü giyen Adil Yiğit'in korumalarla suç işlemişçesine salondan çıkarılmasını izlerken takındıkları yüz ifadeleri, salondaki diğer medya mensuplarının bu duruma seyirci kalması da gösterdi ki herkes rolünün farkındaydı.
Basın özgürlüğü, hukuk devleti, demokratik değerler falan ayaklar altında... Hadi diyelim ki Türkiye'deki, sarayın havuzuna düşmüş işbirlikçi medya. Peki ya Almanya'nın güzide medyasının temsilcilerinin de bu oyuna seyirci kalmasına ne demeli?
Corbyn'e göre çözüm hala var: Özgür basın, sonuna kadar barış, işyerinden parti yönetimine kadar radikal demokrasi, daha adil bir gelir dağılımı, insan hakları ve çevre temelli politikalar... Kısacası sosyalizm. Tamam, devrim vaat etmedi Corbyn, ama başta da dediğim gibi unutulan Avrupa sosyalizmini dirilteceği sözü verdi. "Bir kez daha biz çoğunluğuz, onlar bir avuç" dedi. Çoğunluğun biraraya gelmesi halinde bunun bir özlem değil gerçekleştirilebilecek bir hedef olduğuna vurgu yaptı.
Türkiye'deki sosyal demokratlar mı? Hukuk devleti, insan hakları, azınlık hakları, göçmen hakları, özgür basın, barış demokrasi?..
Bırakın canım siz de.
Dancing Quenn oooo...