Katilini kovalayan adam: Murat Bozlak

Katilini kovalayan adam: Murat Bozlak
Kürt siyasetçi Murat Bozlak’ın hayatı "Katilini kovalayan adam" ismiyle belgesele çekildi. Belgeselin yönetmeni Ömer Leventoğlu ile filmini, Bozlak’ı...

Kürt siyasetçi Murat Bozlak’ın hayatı "Katilini kovalayan adam" ismiyle belgesele çekildi. Belgeselin yönetmeni Ömer Leventoğlu ile filmini, Bozlak’ı ve Kürt siyasetinin son yarım asrını konuştuk.

Sibel HÜRTAŞ

6 Şubat 1994… Ankara Keçiören’deki bir evin kapısına dayanan iki tetikçi DEP Genel Sekreteri Murat Bozlak’ın üzerine kurşun yağdırdı. 9 kurşundan 5’i göğsüne isabet etti; ancak O, eline geçirdiği bir sopa ile ayağa kalkıp katilini kovalamaya başladı.

Yıllar sonra o tetikçi yakalandı; Murat Bozlak siyasetçi kişiliğinin yanı sıra avukat kimliğine de sahip olmasına rağmen o davayı takip etmedi. "O sıradan bir tetikçiydi" dedi ve asıl katilin özgürlüğünü isteyen Kürt halkının peşinde olduğunu söyledi. Hastane yatağında aday olduğu HADEP Genel Başkanlığı’na seçilerek, "Katilini kovalayan adam" olarak Kürt siyasi hayatında önemli bir aktör oldu.

Yakalandığı kanser hastalığından yaşamını yitiren Kürt siyasetçi Murat Bozlak’ın hayatı "Katilini kovalayan adam" ismiyle belgesele çekildi. Belgeselin yönetmeni Ömer Leventoğlu ile filmini, Bozlak’ı ve Kürt siyasetinin son yarım asrını konuştuk.

Ömer Tebrikler. Murat Bozlak, Kürt hareketini izleyen muhabirlerin aklında hep sıcakkanlı, mütevazi biri olarak kaldı. Senin belgeselinde bilmediğimiz pek çok tarafı da ortaya çıktı. Belgesel çok da etkileyici bir sahneyle başlıyor. Bir suikast anı. Ve devamında 90’lı yılların o koşullarında inatla mücadeleye tutunan bir siyasetçi. Bu suikast anı ve bunun üzerinden şekillenen süreci irdeliyorsun belgeselinde. Biraz anlatır mısın?

Murat Bozlak, 1994 yılında DEP’in genel sekreterliği görevini yürütüyordu. O dönem Türkiye cinayetlerin, köy yakmaların, faili meçhullerin, hapsetmelerin, yargısız infazların olduğu bir dönemdi. Hedef seçilmişti ve evine giden iki tetikçi onu evinin kapısını çalarak, orada infaz etmek istediler. 9 kurşun sıktılar. 5’i göğsüne isabet etti. Normalde hayatta kalması mucize olmuştu. Hatta tetikçi onun öldüğünü zannedip bırakmış ama Murat Bozlak, orada bir dolabın parçasını sökmüş ve göğsünden kanlar fışkırırken o an merdivenlerden kaçan tetikçiyi kovalamış. Belgesel için konuştuğum insanlar bu anı anlatırken ondan "Katilini kovalayan adam" diye bahsediyorlardı.

Ama belgeselin adını aldığı bu ifade, Bozlak’ın yaşam hikayesi ele alındığında bu anla sınırlı değil. O tetikçi daha sonra açığa çıkıyor ama avukat kimliği de olan Murat Bozlak, bu olayın peşine düşmüyor. Onu vuran o çocuğun peşinden gidip de ondan intikam alacak, hapse attıracak bir çabaya girmiyor.

Asıl katilin özgürlüğünü isteyen Kürt halkının üzerine baskı politikalarıyla çöreklenmiş bir konsept olduğunu söylüyor ve tüm çabasını siyasi mücadelesine aktarıyor. Bozlak, sürekli faili meçhullerin hesabını soran, sadece kendini vuran kişi anlamında katilini kovalayan değil aynı zamanda onun ve toplumunun üzerindeki baskıya sürekli direnen bir insandı. Bu bakımdan da onu naif bir şekilde tanımladığı için belgeselin adı "Katilini kovalayan adam" oldu.

Bu suikastten sonra Murat Bozlak, HADEP Genel Başkanı oluyor. Bu bölüm de senin için etkileyici olmalı… Nasıl gelişiyor bu süreç?

Böyle bir suikast, normalde insanlarda geriye çekilme, içe kapanma, korku gibi bir etki yaratır, fakat Murat Bozlak’ta tam tersi bir etki yaratıyor. O dönemden sonra siyasette ne kadar ağır ve tehlikeli görev varsa üstleniyor. Bozlak, daha hastanede yatarken HADEP kuruluş çalışmaları başlamış. Kimin genel başkan olacağı konuşulurken Bozlak ismi öne çıkıyor ve kendisine soruluyor. Bozlak, "Hastaneden çıkar çıkmaz geliyorum, 5 kurşun daha yesem bu görevi üstleneceğim" diyor ve HADEP Genel Başkanlığı görevini üstleniyor.

Kürt hareketinde en uzun dönem genel başkanlık yapan kişi oluyor. Defalarca hapse girdi, gözaltına alındı, suikast girişimlerinin hedefi oldu. En yakın arkadaşlarından Faik Candan gibi birlikte mesai yaptığı insanların infaz edilmesine karşın, geri adım atmamış bilakis en önde görevler üstlenmiş biriydi. Tüm bu özellikleri onun karakterini özgün kılan özelliklerdi.

Belgesele de bir kongredeki şu sözleriyle başladık: "Bırakın herkes özgürce kendini kendi kimliğini ifade etsin"… Bu sözler, Murat Bozlak’ın tüm hayatını özetliyor. Tüm siyasi hayatı boyunca "bırakın herkes özgür olsun, onurlu bir yaşam ve birlikte kardeşçe bir yaşam yaşansın" dedi. "Barış olsun da bir sorun olmasın" değil, insanlar özgür olmadan barışın da olamayacağını söyleyen, buna vurgu yapan ve bunun için bilinçli olarak bedel ödeyen bir insandı. Yakın dönemde çözüm süreci görüşmeleri sürerken, kanser hastalığından muzdarip hasta yatağında yatarken dahi İmralı’ya notlar gönderdi; İmralı’dan notlar aldı, son nefesine kadar barış için çalışmayı bırakmadı.

Murat Bozlak’ın bir siyasetçi olmanın yanı sıra yetiştiği sosyolojik ortamın özgünlüğüne de vurgu yapıyorsun. Bu ortamın özelliği nedir?

Murat Bozlak, herhangi bir siyasetçiden farklı olarak özgün bir sosyolojik zeminde yetişmiş. Karakter olarak da son derece özgün bir karakter. Murat Bozlak’ın ailesi Rojava kökenli. Ama yüzyıllar önce sürgün edilmişler. Ağrı’ya oradan Yozgat’a sonra Konya’ya ve en nihayetinde Ankara Şereflikoçhisar’a yerleştirilmişler. Bozlak da Kulu’ya yakın bu köyde dünyaya gelmiş.

Bozlak gibi siyasetçiler Orta Anadolu Kürtlerini Kürt siyasi hayatına katıyorlar. Zira Orta Anadolu Kürtleri, adeta Kürdistan’ın beşinci parçası gibi kendini korumayı başarmış özgün bir toplum. Sadece Türkiye’de değil ama bütün Avrupa’da Kürt hareketinin önemli can damarlarından biridir bu toplum. Anadolu Kürtleri, Murat Bozlak’la birlikte daha yetkin ve daha olgun bir toplumsal reflekse kavuşuyor, politik bakımdan da ortak kültürel ve beşeri değerler etrafında bütünleşebiliyor.

Orta Anadolu Kürtlerinin özelliği şudur. Hemen hemen hiç Türkçe konuşmazlar. Sanki coğrafi olarak bir tecritte yaşarlar ama Türkçeyi çok az ve zorunlu durumlarda kullanırlar. Kürt kültürünü, dilini korumuş enteresan bir toplumdur. Bozlak da daha çocukluğundan itibaren bu kültüre sahiptir. Ortaokul çağlarında futbol oynarlarken bir Kürt takımı kuruyor ve bunun hem oyuncusu, hem kaptanı, hem antrenörlüğünü üstleniyor.

Ailesiyle de görüştün. Karşına nasıl bir Murat Bozlak çıktı?

Belgeseli yaparken aynı zamanda onu insan olarak yeniden tanıdım ve bu özellikleri beni daha çok etkiledi. Kürt kültüründe bir misafir geldiğinde, ev sahibi kapı tarafında oturur. Murat Bozlak, genel başkan görevini yürütürken dahi, yaşını başını almış bir insan olarak eve gelen misafirlerine çay yemek servisi yapar ve misafiri gidene kadar ya ayakta ya da kapı tarafında dururmuş. Çocuklarını korumacı bir tavırla büyütmemiş, çocuklarından biri partide çalışmış; diğeri kongrelerde korumalığını yapmış. Avukat eşi de savunmalarını yapmış. Baba Murat, abi Murat ve oğul Murat da var bu belgeselde. Özellikle Genel Merkez’deki çalışanlara davranışı çok etkileyici. Bürokratik bir teamül olarak genel başkanken muhatap olduğu bakanlar, milletvekilleri ya da belediye başkanlarında biri değil, bir parti çalışanı oğlunun nikah şahidi oluyor, yani bir Genel Başkan olarak parti çalışanları ile mesai arkadaşlığı kurabilen, elitizmden uzak bir dünyaya sahip. Bu ve benzeri pratikler, onun sadece siyasette değil, bütün hayatta demokrat ve paylaşımcı bir insan olduğunu gösteriyor.

Senin belgeselin Kürt siyasetinin de Kürt toplumunun da dönüştüğü 30 yıllık bir dönemi konu alıyor? Bunu da belgeselde izleyebiliyor muyuz?

Evet, son 30-40 yıllık süreçte Kürt toplumu büyük bir dönüşümle sahneye çıktı. Bu durum, sadece savaş ya da siyaset ile olan bir şey değil; aynı zamanda Kürt toplumunun sosyolojisinde köklü değişiklikler oldu. Yani bir toplumu sosyolojik incelemeye aldığınız zaman bakmanız gereken ne kadar unsur varsa; köylülük, kentlilik, üretimle, sanatla, edebiyatla, akademiyle ilişkisi, yemesinden, içmesinden tutalım da, dünyayla, başka dillerle, başka kültürlerle kurduğu iletişime kadar, bütün yönleriyle önemli bir dönüşüm yaşadı Kürtler. Değişim değil, daha kapsamlı ve derin bir kavramdan, bir dönüşümden bahsediyorum.

Elbette bir biyografik belgeselde bütün bu dönüşümü ele almak mümkün değil. O yüzden, belgeseli yaparken bir hikaye kurdum, bu hikayeyi anlatırken, aynı zamanda Kürt siyasi hareketi ve Kürt toplumsal dönüşümünü de birlikte senkronize, ortak ve bu anlatıma hizmet eden taraflarıyla ele almaya çalıştım. Yani Kürtlerin son yarım aşıra yakın dönemdeki siyasal hikayesinin ele alındığını söyleyebilirim.

Belgesel çalışmalarını nasıl yaptın? Zorluklar yaşadın mı?

Yurt dışındaki Kürt televizyonları, sağ olsunlar arşivlerini açtılar. Günlerce bize belgesel için görüntü kestiler. Böylece Kürt siyasetinin son 20 yılına ilişkin bir görsel hafıza elde etmiş oldum. Büyük bir arşiv çalışmasıyla başladık. Türkiye’den, Kürdistan’dan, Avrupa’dan Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Remzi Kartal, Zübeyir Aydar, Cihan Sincar’ın da içinde olduğu 34 kişiyle röportajlar yaptık, tabi hepsini belgesele aktaramadık. Röportajları yaparken insanlara nasıl daha rahat ifade edecekseniz o dilde konuşun dedim. Bazıları Kürtçe, bazıları Türkçe konuştu. Belgesel iki versiyonda hazırlandı. Biri Türkçe, bu versiyonda Kürtçe konuşanlara Türkçe alt yazı ekledik; diğeri de Kürtçe, o versiyonda da Türkçe konuşanlara altyazı yaptık.

Peki bu belgesel sende ne etki yarattı?

Ben Murat Bozlak’ı 1994 yılında Ankara’da gazeteciliğe başladığım dönemlerden tanıyordum. Ama bu kadar yakından tanımıyordum. Yakından tanıyınca duygusal olarak da etkilendim. Montajda yer yer ağladığım oldu mesela. Çünkü gerçekten dramatik bir hayatı vardı aynı zamanda. Acılarla geçmiş. Ya hapiste ya hastanede. Sürekli direnmiş, mücadele vermiş bir insan. Yani gerçekten duygusal olarak son derece etkilendim. Dramaları çekerken bile ağladığım oldu. Bilmiyorum, çok etkilendim…

Çünkü bu aynı zamanda senin de hikayendi…

Evet, bir bakıma bu benim de hikayem. Hepimiz bir şekilde bu hikayenin parçasıyız, çünkü bu toplumun, bu toprağın çocuklarıyız ve ister siyasetçi ol ister sanatçı, ister edebiyatla uğraş, bir şekilde bu zorluklar senin de hayatını etkiliyor. Bir Kürt sanatçı olduğum için değil ama özgürlüğü sanatın doğası olarak gören bir sanatçı olduğum için ben de bu hikayenin bir parçası sayılırım.

Başka hayatlar yaşayan Kürt sanatçılar da var. Bir sanatçı olarak ve sanatın ancak insanın özgür koşullarda var olabileceğini bilen bir insan olarak ve böyle yaşayıp sanat yapmak isteyen biri olarak ben de benzer acılar çekiyorum. Ama bu Kürt olmamdan değil özgür yaşamak isteyen bir Kürt olmamdan kaynaklanıyor. Hemen herkes bu toplumda son 30-40 yıllık debdebeli dönemde acılar çekti. Biz de çektik. Bu bakımdan bir kader ortaklığı kurulabilir. Bu bakış açısı belki benim bu filme bir trajedi olarak değil kendi hikayemi de içeren bir hikaye olarak yaklaşmamı sağladı.

Öne Çıkanlar