'CHP aslında Türkiye'nin ortalamasıdır'

Kuruluşundan bu yana tarihsel kırılmalar yaşayan CHP yine 'değişim tartışmaları' yaşıyor. Siyaset Bilimci Mete Kaan Kaynar, "CHP aslında Türkiye ortalamasıdır. Türkiye sola kaydığında o da kayar" diyor ve şu anda bir 'değişim rüzgarı' esmediğini söylüyor

'CHP aslında Türkiye'nin ortalamasıdır'

Oğulcan ÖZGENÇ

ANKARA - Genel seçim ve cumhurbaşkanı seçiminin tamamlanmasının ardından siyasi partiler kurultay sürecine girdi. Seçimlerde istenilen sonucu elde edemeyen ve kurultay sürecine giden partilerden biri de CHP.

Gözler CHP içindeki tartışmalara çevrilmişken partinin geçirdiği tarihsel dönüşümü ve bugününü Siyaset Bilimci Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar ile konuştuk.

İMAMOĞLU-KILIÇDAROĞLU İLE İNÖNÜ-ECEVİT BENZETMESİ

CHP’nin mevcut durumunu analiz ederken “değişim” ve “değişiklik” arasında ayrım yapılması gerektiğini belirten Kaynar, “Şu andaki İmamoğlu ile şu andaki Kılıçdaroğlu arasındaki ilişkinin İsmet İnönü-Bülent Ecevit arasındaki ilişki gibi okunması yanlıştır. Ecevit CHP için de Türkiye için de eksiği fazlasıyla bir değişim/dönüşüm getirdi. Ama şu andaki İmamoğlu’nun, ‘Erdoğan’ı yenebilecek lider’, ‘Erdoğan’a benzer lider’ olmaktan fazla bir rüzgarı yoktur. Ancak yine belirtmek gerekir ki 2023 seçimleri CHP için bir kırılma anıdır ve bu kırılma anında İmamoğlu veya bir başkası ‘değişimi gerçekleştirecek bir lider’ olarak ortaya çıkabilir” ifadelerini kullandı.

CHP'deki değişim dönemlerini anlatan Kaynak, Kemal Kılıçdaroğlu dönemini ise, "Kılıçdaroğlu’nun CHP’si tüm sosyal demokrat söylemlerine rağmen, neoliberalizmin ve yükselen sağ değerlerin seküler bir dille harman edildiği bir parti haline gelmiştir; ancak Türkiye’nin ana akım siyaseti de bu yöne doğru kaymıştır. CHP de kabaca Türkiye’nin ortalamasıdır" diye özetledi.

Prof. Dr. Kaynar, sorularımıza şu yanıtları verdi:

ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE CHP 'KAMU KURUMU' GİBİDİR

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP), kurulduğu dönemde taşıdığı nitelik nedir?

Erken Cumhuriyet döneminde CHP, siyaset biliminde tanımlandığı anlamda bir “siyasi parti” olmaktan çok bir “kamu kurumu” gibidir.

İktidarın istisnasız CHP’nin elinde olduğu bu dönemi, ne Cumhuriyet’in “asr-ı saadet yılları” ne de “halka zulmedilen yıllar” olarak tanımlamak mümkün. 1923-45 yılları arası Türkiye, CHP’li cumhurbaşkanları, başbakanlar ve tamamı CHP’lilerden oluşan bir Meclis tarafından idare ediliyor gibi görünse de partinin bir siyasi parti olarak, siyasi kararların öznesi olduğunu söylemek zor görünüyor.

Bu dönemin CHP’sine, siyasi kararların onun kurumsal yapısında pişirildiği bir özne değil de erken Cumhuriyet’in kamu kurumlarından biri olarak ele almak en doğrusu. Bu tespit, CHP’nin 1945 sonrasındaki dönüşümünü okurken de önemlidir.

Böylece, 14 Mayıs 1950’yi, CHP’nin devletten kopuşu, bir kamu kurumu olmaktan çıkarak siyaset biliminin tanımladığı türden bir siyasi parti olmaya doğru evirilişi olarak okumak da mümkün olabilecektir. Erken Cumhuriyet dönemi, aynı zamanda CHP’nin kesintisiz iktidar dönemidir. Reformlar ve kesintisiz CHP iktidarı birbiriyle o kadar özdeşleşmiştir ki, 1923-46 arasında izlenen politikalar ve gündeme gelen reformlarla ilgili her tür övgü ve eleştirinin de CHP’nin hanesine yazılması bu açıdan olağan kabul edilir.

‘ERKEN DÖNEM CHP’SİNE SAHİP OLMADIĞI BİR GÜÇ YÜKLENİR’

Muhalifleri tarafından; 1923-1946 dönemi, CHP’nin laiklik adına Müslümanlara zulmettiği, Dersim’de Kürtleri katlettiği, Lozan Antlaşması sonrasında komünistleri tutukladığı, alfabeyi değiştirerek geçmiş kuşaklarla kültürel bağları kopardığı bir dönem olarak kabul edilir. Taraftarlarına göre ise bu dönem, CHP’nin Cumhuriyet’i ilan ettiği, “devrimler” yoluyla ülkeyi çağdaş medeniyete ulaştırdığı, anayurdu demir ağlarla ördüğü, Latin harflerini kabul ederek insanların kültür seviyesini artırdığı bir dönem olarak anılır.

Oysa tüm bunlar, biraz da mübalağa ederek söylersek, yanlıştır. Çünkü gerek muhalifleri gerekse taraftarları, eleştirmek ya da övmek adına erken Cumhuriyet dönemi CHP’sine, bu dönemde CHP’nin gerçekte sahip olmadığı bir güç ve bir siyasi fonksiyon yüklemektedirler.

‘CHP, CUMHURİYET POLİTİKALARININ BİR ÜRÜNÜDÜR’

Peki bu perspektiften hareket edersek CHP’yi nasıl tanımlarız, nedir CHP?

1923-1946 dönemi CHP’sini, o dönemde izlenen politikaları kararlaştıran, devleti yöneten, kendi dünya görüşünü devlet mekanizmasına nakşetmiş, toplumu bu dünya görüşü etrafında organize edebilen bir siyasi parti olarak kurgulamak çok doğru değildir.

Tıpkı, Cumhuriyet döneminde izlenen tüm politikaların bir siyasi parti olarak CHP’den çıktığını, ondan türediğini varsaymak; bu dönemde izlenen politikaların, alınan kararların bizzat bir siyasi örgüt olarak CHP’nin kararlaştırdığı ve uygulamaya koyduğu kararlar, politikalar olduğunu söylemek gibi. Erken dönem Cumhuriyet politikaları, CHP’nin ürünü olmayıp, aksine bizzat CHP’nin kendisi erken Cumhuriyet politikalarının bir ürünüdür. Bu haliyle parti, aslında daha çok bir kamu kurumu, bir devlet teşekkülü niteliği taşımaktadır. Partinin örgütsel yapısı zayıf ve kağıt üzerindedir; değil devlete şekil vermek, aksine onun tarafından şekillendirilmektedir; sözün özü CHP, erken dönem Cumhuriyet politikalarının faili değildir.

‘CHP’DEKİ DÖNÜŞÜM 1946’DA BAŞLAR’

Sonraki süreçte CHP’yi bir siyasi partiye dönüştüren ne oldu? Bununla beraber; 1946 seçimleri CHP’deki dönüşümün kırılma noktalarından birisi olarak tanımlanabilir mi?

1946 seçimleri Osmanlı-Türkiye parlamento seçimlerinde bir dönüm noktasıdır. 1876’dan sonraki ilk seçimlerden 1946’ya kadar iki dereceli olarak yapılan seçimler bu tarihte tek dereceli olarak yapılmaya başlanır: Halk ilk defa mebuslarını doğrudan seçmeye başlar. Bu seçim Cumhuriyet tarihinin ilk, birden fazla siyasi partinin iştirak ettiği seçim olması nedeniyle de önemlidir. CHP için de bir kamu kurumundan bir siyasi parti olmaya doğru şekillenecek ve oradan da “Ortanın Solu”na doğru evrilecek dönüşümün ilk izlerini bu tarihlere kadar götürmek mümkündür. Nitekim artık, CHP’deki dönüşümün parti için bir zorunluluktur. Bu dönüşümün, DP ile rekabet için partinin aldığı bir karar olmaktan çok, partinin yepyeni bir siyasi iklime uyum sağlayabilmek için geçirmek zorunda kaldığı bir dönüşüm olduğunu belirtmeliyim.

1946’da başlayan dönüşüme bu çerçeveden baktığımızda, 1950’deki iktidar değişiminin hem Türkiye hem de CHP tarihi açısından bir başlangıç değil, bir kırılma olduğunu görmemiz de kolaylaşacaktır. CHP’de dönüşüm 1946’da başlar. Bu süreç birkaç aşamadan geçerek 1972 yılı Mayıs’ına kadar devam edecektir.

‘1954 SEÇİMLERİ DE BİR DÖNÜM NOKTASI OLARAK ELE ALINABİLİR’

1923-1950 dönemi CHP’sinin, içinde bulunduğu bu durumdan çıkarak gerçek anlamda bir siyasi parti olabilmesi için 1950 seçimleri bir kırılma noktası olarak tanımlanırsa, 1954 seçimleri de bir dönüm noktası olarak ele alınabilir. 1950 seçimlerinde iktidarı kaybeden CHP, mağlubiyetini halkın DP tarafından kandırılmışlığı ile açıklamaya çalışacaktır. CHP’ye göre, DP, seçimleri kazansa bile İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı’nın devam edeceğini ima ederek ve dini siyasete alet ederek seçimleri kazanmıştır. Halk, ilk seçimlerde hatasını anlayacak ve CHP yeniden güçlenecektir. Nitekim CHP’nin gerçek anlamda bir siyasi parti olabilmek için ilk başta aşması gereken de bu aldatma/aldatılma paranoyasının yanlışlığını anlaması olacaktır. 1954 seçimlerini bir dönüm noktası olarak tanımlamaya imkan veren ilk nokta da budur. 1946 Seçimlerinin temel önemi, “oy”un “rekabet”i, “rekabet”in “siyasi iktidarı” belirleyen temel kriter haline gelmesidir.

CHP içindeki temel kırılmalardan birisi de Ortanın Solu Hareketi. Ortanın Solu, CHP’nin politik olarak merkez solda konumlanmasını ve CHP’nin sosyal demokratlaşmasını ifade ediyordu. CHP içindeki bu kırılma yeni bir siyasi kimlik arayışı olarak neleri dönüştürdü?

CHP ve Türkiye, partiyi bir anda allak bullak edecek Ortanın Solu kavramıyla İsmet İnönü’nün 29 Temmuz 1965’deki sözleriyle tanıştı. Ortanın Solu, bu iklimde, adeta bir günah keçisi ilan edildi, 1965 Seçimlerindeki başarısızlığın sebebi de ona yüklendi. Ortanın Solu’na sahip çıkan Ecevit ve daha sonra Mülkiye Cuntası olarak namlanacak olan ekipten Turan Güneş, Deniz Baykal, Ahmet Yücekök, Besim Üstünel, Haluk Ülman ve Orhan Birgit gibi isimlerden başkası değildir.

ECEVİTE’E GÖRE 12 MART, ORTANIN SOLU’NA YÖNELİK BİR DARBEYDİ

Bu dönemde Bülent Ecevit’in öne çıktığını görüyoruz, ki CHP’den istifa edecek ve genel başkan olarak dönecektir. Ecevit ve Ortanın Solu bu dönemde nasıl bir dönüşüm yaşadı?

1966 Ekim’indeki kurultayda Genel Sekreterliğe seçilen Bülent Ecevit ve daha sonra Demokratik Sol olacak Ortanın Solu’nun artık neredeyse eşanlamlı iki kelime haline gelmeye başlayacağı yıllar, bu yıllardır. Bu yıllar, dünyayı kasıp kavuracak ‘68 Hareketi’nin Türkiye’yi de sarsacağı; aynı zamanda Ecevit’in, Ortanın Solu’nun sosyalist bir hareket olmadığını ispata gayret ettiği yıllardır.

Genel Başkanlığa seçildiği yetmişli yıllarda ise bu, artık, Ortanın Solu/Demokratik Sol’u komünizmle mücadelenin bir unsuru olarak formüle etmesine kadar varmıştır. 12 Mart Muhtırası, 68 Hareketi’nin Türkiye’deki izdüşümüyle, başta da onun ordu içindeki yansımalarıyla, hesaplaşmaya soyunur. CHP bu darbede tabir-i caizse ikiye bölünecektir. Genel Başkan İsmet İnönü, darbeyi onaylar; Nihat Erim’in partiden ayrılarak başbakanlık görevini kabul etmesine cevaz verir. Genel Sekreter Bülent Ecevit ise darbenin Ortanın Solu’na yapıldığı düşüncesiyle partideki görevinden istifa eder. Bu Ecevit’e Genel Başkanlık yolunu açacak en önemli stratejik hamlelerden birisi olmuştur. Nitekim 1972 Mayıs’ındaki kurultayda Ecevit amacına ulaşarak partinin Atatürk ve İnönü’den sonraki üçüncü genel başkanı olur Ecevit’in görevi, Parti 12 Eylül Darbesi sonrasında kapatılana kadar devam edecektir.

KILIÇDAROĞLU'NUN CHP'Sİ NEDİR?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin genel başkanlığına gelmesi de Yeni CHP (Y-CHP) gibi adlandırmalara yol açmıştı. Bu adlandırma, CHP içindeki paradigma değişimine işaret ediyordu. Bu adlandırma, söz konusu dönemde CHP’nin ulaşamadığı kesimlere ulaşması ve daha ılımlı bir laiklik anlayışı benimsemesini ifade ediyordu. CHP içindeki paradigma değişimi, CHP’nin ana değerlerinden uzaklaştığı gibi söylemlerle eleştirilmişti. Nedir bu değerler? Kılıçdaroğlu döneminde ne değişti?

Sanılanın aksine “CHP’nin ana değerlerinin ne olduğu” sorusunu kolaylıkla cevap verilebilecek bir soru değildir ki ilk bakışta partinin asr-ı saadet dönemi olan “1923-1938 dönemi” politikalarının “fabrika ayarları” olduğu söylenebilse de bunun çok doğru olduğunu söylemek zordur. Parti 1938 sonrasında da dönüşüm geçirir. Yukarıda özetlemeye çalıştığım gibi, 1946 da başlayan ve 1972’de Ecevit’in Genel Başkan seçildiği tarihe kadar da değişim geçirir ki Ecevit’in kendisi bizzat bu değişimin hem faili hem bu değişimden etkilenenidir. Parti 1980’de kapatılıp 1992’de açıldığında da kurumsal olarak 1923’deki CHP’nin devamı ama artık yepyeni bir partidir. Benzer bir dönüşüm Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığa seçilmesiyle de yaşanır. CHP aslında Türkiye’nin ortalamasıdır. Türkiye sola kaydığında o da kayar, sağa kaydığında da... Kılıçdaroğlu’nun CHP’si tüm sosyal demokrat söylemlerine rağmen, neoliberalizmin ve yükselen sağ değerlerin seküler bir dille harman edildiği bir parti haline gelmiştir; ancak Türkiye’nin ana akım siyaseti de bu yöne doğru kaymıştır. CHP de kabaca Türkiye’nin ortalamasıdır.

‘CHP’DE DEĞİŞİKLİK TALEPLERİ RÜZGARI ESİYOR’

2023 genel seçimlerinin ardından CHP içinde değişim vurgusu güçlendi. Bugünkü değişim vurgusunun niteliği ne olabilir? Bu konjonktürde CHP nereye gidecek?

Değişim ve değişikliği birbirinden ayırmak gerekiyor. 2023 seçimleriyle birlikte parti ve seçmeni bir hayal kırıklığı yaşadı. Parti yönetimi ise buna “değişiklik” ile cevap verme niyetinde. Değişimin, Kılıçdaroğlu’nun sözleriyle, “Gemiyi limana yanaştırma işini” yeni bir kadro ile gerçekleştirme perspektifi mevcut. Ancak her ne kadar Genel Başkan reddetse de bu “değişiklik rüzgarı” Genel Başkanı da kapsamakta. Ancak şunu unutmamak gerekiyor ki, değişiklik ve değişim farklı şeyler. 2023’den sonra CHP’de değişim rüzgarları “ne yazık ki” esmiyor; “değişiklik talepleri rüzgarı” esiyor.

‘ŞU AN İÇİN İMAMOĞLU’NUN CHP İÇİNDE BİR DÖNÜŞÜM VAADİ YOK’

Ekrem İmamoğlu’nun konuşulan olası genel başkanlığı partiyi nasıl dönüştürebilir?

Şartlar mı liderleri yaratır, liderler mi şartları dönüştürür: Tavuk-yumurta misali, her ikisi de doğru, her ikisi de yanlış iki önermedir. Şu andaki İmamoğlu’nun CHP için bir “değişim vaadi” yoktur; lakin bu travmatik dönemin bir lider yaratabileceğini de unutmamak gerekir. “Şu andaki” İmamoğlu ile şu andaki Kılıçdaroğlu arasındaki ilişkinin İsmet İnönü-Bülent Ecevit arasındaki ilişki gibi okunması yanlıştır. Ecevit CHP için de Türkiye için de eksiği fazlasıyla bir “değişim/dönüşüm” getirdi. Ama şu andaki İmamoğlu’nun, “Erdoğan’ı yenebilecek lider” “Erdoğan’a benzer lider” ve onun gibi İstanbul Belediye Başkanı, Karadenizli ve polemikçi olmaktan fazla bir “rüzgarı” yoktur. Ancak yine belirtmek gerekir ki 2023 seçimleri CHP için bir kırılma anıdır ve bu kırılma anında İmamoğlu veya bir başkası “değişimi gerçekleştirecek bir “lider” olarak da ortaya çıkabilir; bir “değişiklik” ile değişim taleplerinin önünü tıkayacak bir “tampon” görevi de görebilir. Gelecek günler bunu bize gösterecektir.