'Bazı şeyleri halka zamanında doğru anlatamadık'
Figen GÜNEŞ (@figenwrites)
ARTI GERÇEK - Sur Alipaşa mahallesindeki Parliament Kıraathanesi'ne uğruyorum. Hangi evlere yıkılacak haberinin ulaştığını sorar sormaz üç dört kişi aynı anda konuşmaya başlıyor. Gidecek yerimiz yok, surların dibinden evlerimizin yıkımını çaresizce izleyeceğiz diyenler, öz yönetim kararını ve hendekleri eleştiriyor. İçlerinden birisi sesini yükselterek diğerlerini bastırıp, 17 yıldır kıraathane civarında yaşadığını söylüyor: 'kimse bize gelip demokratik özerkliği anlatmadı, anlatılsaydı anlasaydık destek olurduk' diye ekliyor.
Öz savunma ve demokratik özerklik anayasada tanımlanmadığı halde, Diyarbakır’da günlük hayatı en çok etkileyen mesele oldu ve olmaya da devam ediyor. Çatışmaların devam ettiği bir süreçte 14 maddelik bir 'demokratik öz yönetim deklarasyonu' yayınlayan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Leyla Güven'e öz yönetim ilanının zamanlamasını, özeleştiri yapıp yapmadıklarını, karşılaştıkları baskıları, DTK'nın geçirdiği dönüşümü ve Temmuz ayı sonunda gerçekleşecek DTK kongresini sordum.
Demokratik öz yönetim ilanının ve DTK'nın deklarasyonunun 'doğru bir hamle' olduğunu dile getiren Güven, 'fakat bu zamanında halka doğru aktarılamadı, eksik kaldık' diyor. Kürt basınının büyük bir bölümünün kapatılması nedeniyle son bir yıldır 'yüz yüze ilkesi' ile çalıştıklarını ifade eden Güven 'Biz son bir buçuk yıldır barış sürecini AKP'nin bozduğunu anlatamıyoruz, toplumu manipule ediyorlar. Süreci PKK bozmuş. Hayır öyle birşey yok. Zaten onlar için bir süreç de yoktu. Dolmabahçe Mutabakatı yoktur dediler’ diye ekliyor.
Temmuz ayı sonundaki DTK kongresinde Hatip Dicle'nin yerine yeni bir eş başkan seçilecek. DTK'nın üyelerinin üçte biri tutuklu, kalanları ise aranır veya Avrupa'da. DTK Kürt illerinden yeni delegeler seçerek 501 delegeyi tamamlamayı hedefliyor. Yeni delegelerin yüzde 60'ı halk, yüzde 40'ı ise sivil toplum kuruluşlarının ve partilerin temsilcilerinden oluşacak. 2007'de açılan DTK, 'bölge parlamentosu' prototipi olarak kurulmuştu, önceki dönemlerde 101 üyeli daimi meclisi vardı fakat şu anda sadece 16 komisyon ve 13 üyeli eşbaşkanlık divanı üzerinden işliyor.
14 maddelik deklarasyondan sonra tutuklamalar ile çalışmaları aksayan DTK, Güven'e göre 'toparlanma sürecinde' ve illerde kurulan komisyonlar üzerinden yeni delegeler ile yeni bir örgütlenme sürecinde. Son dönemlerde DTK üzerinden Kürt siyasetine yönelik baskılardan açılan davalarda, DTK'nın 'bölge parlamentosu' işlevine ilişkin iddialar var. Özü itibariyle farklı kesimleri bir çatı altına getirme anlamında önemli bir kurum olan DTK, üyelerinin tutuklanmasının ardından varolmaya ve yapısal dönüşümünü sağlamaya çalışıyor. Leyla Güven'e bu süreci sordum.
Kongreye nasıl hazırlanıyorsunuz?
Sivil toplum kurumlarını ziyaret ediyorum. Kürdistan'ın tüm sivil toplum örgütleri çatımız altında. Batman, Mardin, Van ve Diyarbakır'da STK ziyaretleri yaptık. İş çevrelerini ziyaret ettik. Bu STK'lar DTK'ya aktığı zaman beraber çalışacağız. Bu önemli. Ziyaretlerimizde eczacılar bu ziyaret ettiğim illerde anti-depresan ilaç tüketiminin çok arttığını söylüyorlar. Kuşkusuz bu bizim için önemli bir veridir. Uluslararası şirketlerin şubeler, marketler açarak, vergi ödemediklerini aktardılar. Batman'da binlerce esnaf kepenk kapatıyor. Bu kurumların söylediklerini önemsiyoruz. DTK raporu hazırlayıp, bu verileri yazacağız. AKP'nin çökertme planının bir parçası olarak STK'lar kapatıldı. Ondan sonra bu kurumlarımızın binaları kapandı ama çalışmalarını halen sürdürüyorlar. Meya-Der cenazelerde çalışmalarını sürdürüyor ama kapatılmıştı. Kurdi-Der ve Tuhad-Fed ile TJA yine aynı şekilde devam ediyor. Kapatılan kurumları yakında tek bir binada toplayıp ortak çalışma alanı yaratacağız. Resmi olarak mühürleyerek halkın bedel ödeyerek açtığı yerlerin yok olmasına göz yummak mümkün değil.
DTK nasıl çalışmalar yürütüyor?
DTK Kürdistani bir kongre. Kesinlikle TBMM'ye alternatiftir demiyoruz, bu bir kongredir. Tavsiye kararları alır. Toplumun içinde bulunduğu durumu analiz edip, bu duruma göre raporlar hazırlayan ve bu raporları çeşitli biçimlerde paylaşan bir mekanizma. Kürt toplumunun vekilleri tutuklu, belediyelerine kayyum atanmış, kadın derneğine varıncaya kadar STK'lar kapatılmış, basını susturulmuş. Böyle bir ortamda kongrenin önemi daha da artıyor. Madem basınımızı susturdular öyleyse yüz yüze ilkesini işlettik DTK olarak. Son bir yılda esasta yüz yüze ilkesi ile çalışıyoruz. Çünkü gerçekten sesimizi bir yere duyurmamız mümkün değildi. Halka sizin yanınızdayız, kongreniz var mesajını verdik. Kongreyi bu dönemde önemsememizin diğer bir sebebi de STK'lar çözüm süreçlerinde aktif rol alan kurumlar. Erdoğan'ın TÜSİAD’a söylediği taraf olmazsanız bertaraf olursunuz tehditleriyle karşı karşıya kaldılar. İşte bu noktada DTK aracılığıyla bir nefes alma ortamı sunuyoruz çünkü kongremiz bir STK veya siyasi parti değil.
DTK kuruluşundan bu yana işlevi bakımından değişti mi?
DTK değişmedi; Öcalan önerirken, demokratik özerklik Kürdistan’da olmuş olsaydı bu bir meclis olurdu demişti. Olmadığı için bu bir prototiptir, izdüşümdür. Fakat kongre olması sebebiyle meclis sayamayız. Meclis sınırlıdır. Kongre daha hareketlidir, bileşenleri geniştir. Kürdistan'da halen demokratik özerklik merkezi sistem tarafından kabul görmüş değil. Kabul görmüş olsa burası Kürdistan’ın parlamentosu olurdu.
DTK’nın ruhuna dokunulmamış; 800 delege ile kuruldu ama şimdi 501 delege ile devam ediyor. Bir dönem daimi meclis vardı sonra değiştirildi. Üç aylığına 31 kişilik icra kurulu vardı. Daha sonra yanlış olduğuna karar verildi. İçeride değişiklik olsa da, özde Kürdistan'ın meclisidir desek daha anlaşılır olur. Bileşenimiz siyasi partilerden biri bağımsızlık, diğeri federasyon istiyor. Biri eyalet istiyor. Biz de bunu demokratik özerklik olarak formüle ediyoruz. Bu çatı altında herkes görüş belirtiyor. Kongremiz kuruluş felsefesine uygun fakat rol ve misyonunu tam anlamıyla yerine getiremedi. Eksiklerimiz var. Kongreyi tam halklaştırma, tam demokratik işleyişe ulaştırma konusunda sıkıntı yaşadık. Çünkü sürekli hükümetten yönelim gördü. Hatip Dicle başkanken tutuklandı, beş yıl içerde kaldı.
DTK özeleştiri yapıyor mu?
Eğer çökertme planını doğru temelde değerlendirmezsek hendekleri anlayamayız. Demokratik özerklik ilanı ile öz savunma gerçekleştirildi kentlerde. Kentler yıkıldı. Eğer o başkaldırı direniş olmamış olsaydı, çökertme planı kapsamındaki durumu AKP hayata geçirecekti. Hendeklerden ve öz yönetim direniş alanlarından kaybettiğimiz insanların sayısı binken on bin olacaktı. Biz bu hamlenin doğru bir hamle olduğunu halkın öz talebi olduğunu bu talebi de sahiplenmek gerektiğini düşünüyoruz. Fakat öz eleştiri vereceğimiz konu şu; bu zamanında halka doğru aktarılamadı yetersiz kaldık. Demokratik özerklik, neden savunma, neden hendek yeterince anlatılmadı. Bu Milli Güvenlik Kurulu toplantısı o dönem halka anlatılmış olsaydı, öz yönetim alanlarından halk çıkmazdı ve daha farklı bir savunma gelişebilirdi. Biz halkımıza yeterince anlatamadık, bu bizim eksikliğimiz ama karar kesinlikle doğruydu. Kürtler artık statüsüz yaşamak istemiyor. Statüsüzlüğü Kürtler dört parçada reddediyorlar. Egemenler Sykes Picot anlaşmasını yenilemek istiyorlar, yenilerken Kürtleri yok saymak istiyorlar. Ama Kürtler var ve Türkiye'deki Kürtler hak sahibi olmak istiyorlar.
Neden deklarasyondan önce özerkliği anlatamadınız?
İyi organize olamadık; iyi bilince çıkaramadık. İyi anlamadık aslında. Bu çökertme planının bu kadar geniş çaplı ve dolu olduğunu, adım adım işletildiğini göremedik. Biz burada siyaset yürütenler olarak, Ben DTK adına konuşabilirim, bunu tam anlamış olsaydık ve geniş halk toplantıları ile bunu halkımızla paylaşmış olsaydık, bu fedakar halk, mücadeleye her şartta sahip çıkan halk, bu süreçte de daha aktif rol alabilirdi. Daha iyi bir sonuç çıkabilirdi. Biz başlangıç sürecinde zayıf kaldık.
Kürt siyasi hareketini nasıl bir yakın gelecek bekliyor, öngörüleriniz neler?
Kürt siyasilere yönelik yüksek sayıda tutuklamalar var. Bu tutuklamalar ile siyasilerin men edilmeleri gibi durumlar devam ediyor. Bunun nereye kadar gideceğine dair, Türkiye siyaseti zorlu bir dönemden geçiyor. Öcalan Kürt sorunu demokratik zeminde çözülmezse darbe mekaniği devreye girer demişti. Bir darbe dememişti. Darbeler devam ediyor, edecek. Bu darbelerin önüne geçmenin yolu Türkiye'nin demokratikleşmesi, herkesin kendini ifade edebileceği mekanizmaların yaratılması. Türkiye halkları ile azınlık çoğunluk demeden gerçekten ortak payda da buluşabilmektir. Bu darbe mekaniği bu kez nasıl olur? Dün FETÖ olarak tanımlanan karşı darbeye çevrilen bir girişim vardı, bugün Ergenkoncu'lardan mı gelir Balyozcu'lardan, Ulusalcı'lardan mı, Avrasyacı'lardan mı gelir bilinmez ama bu mekanik devam edecek. Demokrasisi oturmamış ülkede bunu beklemek gerekir. Bu ülke her on yılda bir darbeler ile yüz yüze kalmış. Darbe sayfasını kapatıyoruz diyen AKP, FETÖ girişimini karşı darbeye çevirerek özelde de Kürt halkını vurarak, ayakta kalmaya çalışıyor. 2019’a kadar AKP ayakta kalamaz. İşsizlik, kadına yönelik şiddet çok derinleşerek devam ediyor.
Hükümet değişebilir. Kürt sorunu masada duran ilk dosyadır ve bunu çözüme kavuşturmak zorundalar. Kürtler bu ülkeden ayrılmak istemiyorlar bunu defalarca beyan ettiler. Ayrılma da Kürtlerin hakkıdır, kendi kaderini tayin hakkı da Kürtlerin hakkıdır. Ama Kürtler bin yıllık kardeşlik diyor, Öcalan, ortak vatanda demokratik ulus perspektifi ile bir çözüm gelişebileceğini söyledi. Onun da nüvelerinden birisi demokratik özerk yönetimlerdir. Ama bunu manipüle ederek ‘vatanı bölmek istiyorlar’ diyen bir zihniyet var karşımızda. Israrla Kürtlere niye ayrılmıyorsunuz, diyen bir tarz söz konusu. Ama biz demokratik özerkliğin hayata geçirilmesi, anayasal güvenceye kavuşturulması ile ortak vatanda birlikte yaşamımızı sürdürebiliriz diye düşünüyoruz.
Rojava'da gelişmeler burayı nasıl etkiler?
Rojava aslında dört parça Kürdistan içerisinde çözümün çok zor olduğunu düşündüğümüz bir parçaydı. Ama Suriye'de Esad zulmünden sonra halkların ayaklanması ile de facto bir durum gelişti. Aslında bizim dört parça için düşündüğümüz demokratik ulus perspektifi, özgür yaşam dediğimiz yaşam Rojava'da hayat buluyor. Rojava çok büyük bedeller ödedi ama tek başına değildi orada. Çünkü diğer parçalardaki Kürtler özellikle de kuzey Kürdistan, Rojava'yı çok büyük bir sahiplenme ile Kobani başta olmak üzere dayanışma gösterdi. Bizim bir modelimiz var; yıllardır hayata geçirmek istediğimiz model Rojava'da hayat bulacak. Hayat bulduğunda ulus devlet ile yönetilen devletler rahatsız olacak bundan. Gerçekten farklı bir perspektif, mezhepsel farklılıkların olduğu halk biraraya geliyor. Kadın öncülüğünde bir devrim yapılıyor. Kadın öncülüğünde bir devrim gerçekleşti. Böyle bir coğrafyada bu çalışmayı önemsiyoruz. Enternasyonal bir bakış açısı ile orada özgürlük adım adım inşa ediliyor. Bu tüm Kürt’lerin devrimi. Türkiye'ye bugüne kadar tek bir kurşun sıkmadılar. Salih Müslim "Türkiye en uzun sınırımızın olduğu ülkedir" dedi, dolayısıyla bizim daha fazla iletişim içinde olmamız lazım. Türkiye samimi yaklaşsa Rojava ve Bakur ile doğru ittifak geliştirse içteki Kürtleri de mutlu eder çünkü onlar bizim kardeşlerimiz. Rojava'ya dönük saldırı olunca ilk biz tepki veriyoruz, yanlıştan dönmesi gerekiyor Türkiye'nin. Kürt’ten zarar gelmeyeceğini bilmesi gerekiyor. Bunları yok sayarak barış mümkün değil. Rojava'yı, Şengal'i bombalayıp, içte barış diyecek; bu bizim için mümkün değil. Kabul etmeyiz. Biz bu konuda taviz vermiyoruz. Biz onlarla sonuna kadar da bu sisteme karşı mücadele ederiz. Türkiye, Suriye politikasında doğru bir çizgi izlemiş olsaydı, bugün ne Amerika, ne Rusya orada söz sahibi olamazdı. Ama Türkiye'nin sırf Kürde düşmanlığından diğer ülkeler daha fazla rol aldı. Çünkü Kürtlerin orada güç olduğunu gördüler. Astana'da, Cenevre'de de Kürtsüz olmuyor, gördüler. Rojava'daki sistem inşa edildiğinde Türkiye'yi yönetenler bunun bir tehdit olmadığını görürler. Buraya da model olabilecek bir şeydir. Kendi içinde demokratik olduğunu görünce umut ediyoruz, bir tehdit olmadığını görecek. Onun da etkisi olacak. Yüzyıllardır Esad zulmü altında yaşayan Kürtlerin de kendi statüsünü elde etmesi bizi mutlu edecektir. Moral olur.
Türkiye'nin yakın dönem uluslararası ilişkilerini, üzerindeki yaptırımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'de flu bir resim var, tam görünmüyor. Aslında Katar’a uygulanan bu durumun Türkiye'ye bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Amerika ve Rusya istihbaratının elinde Türkiye'nin DAİŞ'e ekonomik, siyasi anlamda katkılar sunduğuna dair belgelerin elinde olduğunu düşünüyorum. Onun için bizde çok söylenen söz vardır: "Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla." Ben Katar durumunun böyle olduğunu düşünüyorum. Türkiye'ye mesaj veriliyor. Reza Zarrab dosyası açılınca, ne kadar görürüz bilmiyorum. Ama egemenlerin kapitalist sistemlerin şöyle bir özelliği vardır; bilgi belge sahibidirler ama zamanını beklerler çünkü kendi menfaat ve çıkarları için kullanmayı beklerler. Ne zaman Türkiye ile menfaat-çıkar ilişkisi anlamında çıkış yapmak isterlerse kullanırlar. Mit tırları, 17-25 Aralık operasyonları olsun, hakimleri FETO diye adlandırarak kendilerini sıyırmak istediler ama sınırda özellikle DAİŞ ilişkilerine dair önemli belgeler olduğunu düşünüyorum. DAİŞ'e destek sağlayan devletler şu anda hedef halinde. Bu ibre Türkiye'ye dönecek ve Türkiye'yi zor duruma sokacak. Türkiye Ortadoğu'da önemli bir misyona sahip ülkedir. Demokratik ulus perpsektifi ile kendi sorunlarını çözmüş olsa, dışardan gelen çözümlere ihtiyaç duymadan çözebilir ama maalesef o noktadan uzaklar. Türkiye'nin geleceği konusunda kaygılarımız var. Bu dönemin iktidarı Lahey'de yargılanacak duruma gelecek. AKP de biliyor ki çıkış yolu Kürt sorunu konusunda adım atması.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin bağımsızlık referandumuna nasıl yaklaşıyorsunuz?
Başur'da (Irak Kürdistanı-bn) Barzani ile görüşme trafiği vardı, şimdi bağımsızlık referandumunda ilk tepkiyi Türkiye gösterdi. Referandum kararı alınırken yanlıştı. Bu karar bütün bileşenler ile alınmadı. Sadece KDP oluşumu ile olmamalıydı. Goran Hareketi Başur'da önemli bir partidir. İslami parti ve diğer bileşenler bu referandum kararının içinde değil. Diğer bir şey; evet Başur'un hakkıdır. Gündeme getirebilir. Ama biz Barzani’nin Amerika’ya rağmen bir karar alabileceğini sanmıyoruz. Barzani Amerika'dan bu konuda bir şey almamış olsaydı referanduma gidilmezdi. İstişare durumu var gibi görünüyor. Bağımsız da olsa demokratik olmadığı sürece aile partisi gibi yönetildiği sürece, tek bir görüşe yer verdiği sürece bir şey gelişmez. Ulus devlet olmak kolaydır. Arapların bir sürü ulus devletçiği var. Böyle bir iktidar biçimi demokratik değil, Ortadoğu coğrafyası çoklu kimliklerdir. Başur Rojava statüsünü tanıyan ilk ülke olmalıydı. "Onlar Esad'ın zulmünden kurtulmuş biz de Saddam'ın zulmünden kurtulduk" deyip, federasyonu ziyarete giden ilk ülke olmalıydı.
Hükümet olası barış süreci için yeni muhatap oluşturma arayışında mı?
Yeni muhataplar yaratma girişimi gerçek muhatapları kamufle etmek için. Gerçek muhataplar belli. DTK, TJA, HDP muhatap olamaz. İşin aslı PKK ve Öcalan’dır. PKK de iradesini Öcalan’a verdiğine göre o zaman işi oradan başlatacaksın. Yeni muhatap arayışının bizce tek nedeni var; Kürt muhalefetini beklentiye sokarak pasifize etmek. Beklentili ruh halinde olan insan da eylem yapamaz ancak bekler çözüm gelişebilir der. Yüzlerce akademisyen, sağlıkçı görevden uzaklaştırılmış, barış dedikleri için yargılayacaksın. Diğer tarafta barış süreci olacakmış gibi davranacaksın. AKP ile olmaz. Ama sonunda barış olacak bunu halklar getirecek. Kürt sorunu artık evrensel bir sorun. Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi'nin (DITAM) Toplumsal Barış Ağı'na böyle bakıyoruz, muhalefeti azaltma olarak bakıyoruz. Onun için AKP ile olmaz.
AKP samimiyetini göstermek için, öncelikle tecritten başlayarak, halklara bir açıklama borcu var. Evet süreci ben bozdum demek zorundadır. Biz son bir buçuk yıldır süreci onların bozduğunu anlatamıyoruz, toplumu manipule ediyorlar. Süreci PKK bozmuş. Hayır, öyle birşey yok. Zaten AKP için bir süreçte yoktu. "Dolmabahçe Mutabakatı yoktur" dedi. Kürdistan'da halkı ikna edemiyoruz, biz parlamentoya 80 vekille girdik neden savaş başladı diyorlar. Ceylanpınar'daki Paris'teki ölümleri Mit’in yaptığı açığa çıkıyor. Bunlar varken Kürtlere süreci siz bozdunuz demek vicdansızlık. Rojava'daki kazanımlar ve 7 Haziran, sürecini kim niye bozdu? AKP hazmedemedi. Rojava ortak kazanımdır, dedik, biz dört parçaya bölünmüş olsak da biriz.
Devletin bu işi manipüle etme, yeni muhatap arayışına girmesi vakit kaybından başka bir iş değil. Barışı konuşmak için vicdanlı olmak gerekir. Biz ilkeli, onurlu bir barış istiyoruz. Dilin yasakla, tüm yollarını da kapat ama diğer8 taraftan barışalım de, Bu şekilde bir barış istemiyoruz. Şimdi bu DİTAM gibi kurumlara nasıl bir rol biçilmiş. Kürt halkı adına konuşabiliyorlar mı? Biz DTK olarak Kürt halkının tümü adına konuşamıyoruz. Aramızda farklı görüşler var. Bu marjinal gruplarla oyalama taktiği, Bazı aşiret liderlerini de yanına çekmeye çalışarak, tavizlerde bulunarak, iş olanak, imkan vesaire vererek olmaz. Korucular zaten bu işte aktif rol alıyor. Sivil toplum olarak bu dönemde rol üstlenmek isteyenler halkın değerlerine saygı duymalılar. Eğer bugün 10 milyon Kürt Bakur'da Öcalan benim iradem demişse, bu kurumların da bunlara dikkat etmesi gerek. Eğer o kurumlar samimi ise, önce Öcalan'ın tecridini kaldırın cağrısı yapsınlar, vekillerin çıkarılmasını istesinler, önce el koyduğun Kürt kurumlarını açın samimiyetinizi görelim, desinler. Ama öyle manipüle ederek PKK de silah bıraksın, devlet de çatışma yapmasın açıklaması yapıyorlar. Bunu muğlâklaştırmaya gerek yok. Kürtlerin talepleri çok net. Onun için yeni muhatap yaratılmaya çalışılırken muhatapların bu halkın değerlerine sahip olması gerekiyor. İktidar partisinin bir çözüm projesi yok. İnkar, imha, asimilasyon, çöktürme planı iktidarın planı. Bunun ötesinde AKP’den samimiyet beklemiyoruz.