Figen Yüksekdağ: İktidar adını koymadan erken-baskın seçim hazırlığı yapıyor

Figen Yüksekdağ: İktidar adını koymadan erken-baskın seçim hazırlığı yapıyor
HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Suriye ve Libya’ya dönük savaş hamleleri, 'Kanal İstanbul gibi hikâyeleri', iktidarın seçim yatırımı olarak değerlendiriyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 4. Büyük Olağan Kongresi’ne hazırlanıyor. HDP, 23 Şubat Pazar günü toplayacağı kongrede, yeni dönemi göğüsleyecek kadrolarını ve yeni dönem politikalarını belirleyecek.

Kongrenin odağında; 'Türkiyelileşme', 'demokrasi ittifakı', 'Kürdistani partilerle ittifak' gibi bir dizi tartışma konusu bulunuyor. İstanbul’da 31 Mart yerel seçimleri ile yenilenen İstanbul seçiminde kritik bir rol oynayan HDP’nin Kongre’de alacağı kararlar da karanlık günlerden geçen Türkiye siyaseti bakımından önem taşıyor.

Artı Gerçek olarak, HDP içinden aktörlerle HDP’nin yeni dönem politikalarını konuştuk. Farklı siyasi çevrelere ise "nasıl bir muhalefet" sorusunu yönelttik.


Derya OKATAN


ARTI GERÇEK- HDP’nin tutuklu bulunan Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, iktidarın adını koymadan, çağrısını yapmadan bir seçim hazırlığında olduğu görüşünde. Yüksekdağ’a göre, Suriye ve Libya’ya dönük savaş hamleleri, Kanal İstanbul gibi hikâyeler de seçim yatırımı. 

"Ama bu kez sermayeyi batırıyorlar. Hâlâ toplumun çoğunluğunda gönüllü ya da zorla rıza sağlayacakları bir zafer yok" diyen Yüksekdağ, AKP’nin kendisinin de seçimde kazanabileceklerine inanmadığını belirtiyor. 

Ama iktidarı için her şeyi yapabilecek bir güç ile karşı kaşıya olunduğunu vurgulayan Yüksekdağ, "Bu nedenle demokratik toplum ve demokratik direniş dayanışma alanının geliştirilmesi, muhalefetin seçime asıl bu yanıyla hazırlanması çok önemli" diyor.

Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutulu bulunan HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, avukatları aracılığıyla Artı Gerçek’in sorularını yanıtladı. Yüksekdağ’ın açıklamaları şöyle: 

‘BASKILARA TAKDİRE ŞAYAN BİR CEVAP VERDİ’

HDP 4. Kongre ile birlikte yeni bir dönem başlatmış olacak. Kongreden beklentileriniz nelerdir?

HDP 4. Kongresi her şeyden önce çok yönlü sürdürülen siyasi tasfiye operasyonuna, güçten düşürme saldırılarına cevap olacak. Belediyelerimize kayyum atamalarına, halk iradesinin gasp edilmesine, seçilmişinden gönüllüsüne kadar bütün HDP'lileri hedefleyen ağır baskı, gözaltı ve tutuklamalara karşı bir irade beyanı olma özelliği taşıyor aynı zamanda. HDP'nin halkların, kadınların, gençlik ve emek güçlerinin yılmaz birleşik iradesi olduğunu herkes bir kez daha görecek. Kongremizin en önemli yanı ve başarı ölçüsü halk sahiplenmesi olacaktır. 

İl-ilçe kongreleri sürecinde yine çok ciddi ve kapsamlı tutuklama operasyonları oldu. Bu irade kırma, partinin içini boşaltma saldırısını halkımız ve HDP'ye gönül vermiş taban iyi okudu. Aynı zamanda onurlu ve takdire şayan bir cevap verdi. Birçok yerde kongreleri boşa çıkarmak için bütün yönetim adaylarının gözaltına alınıp tutuklanması karşısında partiye gidip görev talep eden, siyasi ve ahlaki hedeflerimizi en zor şartlar altında yere düşürmeyen bir insani güce dayandığımızı duymak ve bilmek bizleri gururlandırıyor. Ben bu gücün iradenin, büyük kongre ve sonrasında da süreci olumlu anlamda belirleyeceğine inanıyorum. Sonuçta en imkânsız gibi görünen, örgüt ve insan kaynaklarımızın en çok tüketilmeye uğraşıldığı bir dönemde kendini yenileme iradesi sergileniyor. Bu Türkiye'nin yeni ve diri toplumsal gücü olan HDP kitlesinin, onun olduğu kadar da parti programı ve siyasi çekim gücünün, kapasitesinin başarısını, gelişmişlik düzeyini gösterir. Zaten HDP içerdiği ve başka hiçbir partide olmayan bu özellikleri sayesinde iktidarın ölümcül saldırıları karşısında direnmeyi ve yeni yaşam umudu olmayı sürdürebilmiştir. 4. Kongre bu siyasi yolun önemli kilometre taşlarından biri olacak. Hiçbir ayrıcalığı, hatta temel haklara sahip olmayanların, her şeyi dişiyle tırnağıyla elde edenlerin, kimsenin sırtından servet ve iktidar sahibi olmayanların, sayısız kez adına ölüm fermanı çıkarılanların inadı ve muradı olacak daha önemlisi. 

Kongrenin başarıyla ve büyük bir sahiplenişle gerçekleştirilmesi ülkedeki bütün demokrasi güçlerinin, yarına umutla bakmak isteyenlerin hanesine yazılmış bir kazanım olarak görülmeli. HDP'nin bu hedef ve görüş açısıyla kongreye gittiğini biliyoruz. Ama HDP'nin kaybını kendi kaybı saymayanların, demokrasi için direnişine mesafe koyanların da bu gerçeği bilmesi önemli. Tabii bizler bilmeyenlere ve bilmezden gelenlere rağmen kendi sorumluluklarımıza sahip çıkmalıyız. Kongrenin bu açıdan çok önemli bir toplumsal siyasal sorumluluk sahiplenmesi ve bu sorumluluğun ifadesi olduğunu düşünüyorum. HDP kendisi yerine de başkaları yerine de direnebilecek bir iradeye, akıl ve yürek genişliğine sahiptir. Oynayacağı bu tarihsel rolün karşılığını ise yaratacağı stratejik dönüşüm etkisi ve kazanımlarıyla alacaktır. 

Hem Türkiye ve bölge halklarının demokratik 3. yolunun inşası, hem partinin örgütsel yeniden yapılanma, kolektif çalışma ve tabanın siyasete doğrudan katılımı, hem de demokrasi ittifakı için güç ve enerji toplamaya hizmet edecek bir kongre sürecinden bahsediyoruz. Bu nedenle her düzeyde sahiplenilmesi ve diğer yanıyla bütün toplumu boğan tekçi faşist rejim atmosferinde demokratik direnişin açtığı bir soluk borusu olarak görülmesi çok önemli. Tüm antifaşist kesimlerin, barış, özgürlük, emek güçlerinin HDP kongresini dikkat merkezine yerleştirmesi için yeterli bir neden bu. Bizim tabanımızın, vefakâr, sebatkâr halkımızın, kadınların ve tüm özgürlük, barış, adalet peşinde koşanların ise yine hiçbir engel tanımadan en güçlü sahiplenmeyi göstereceğine inanıyorum. 

‘DEMOKRASİ İTTİFAKI SANDIK VE SEÇİM KULVARINA SIKIŞTIRILAMAZ’

HDP’nin 3. Olağan Büyük Konferansında temel gündem maddelerinden birisi de Demokrasi İttifakı idi. Aslında yeni bir tartışma başlığı değil bu konu. HDP’nin bu çağrısı karşılık bulmadı mı? Sizin "Demokrasi İttifakı" tanımınız nedir, çerçevesi ve bileşenlerine dair neler söylersiniz?

Demokrasi İttifakı hedef ve çalışmaları uzun süredir gündemimizde. Aslında 3. Kongrenin öncesine kadar gider. Bu yönlü çabalarımız epeyce müdahaleye ve kesintiye uğradı. Kritik belirleyici rol oynayabilecek bir potansiyel de ortaya çıkmıştı. Tam da bu nedenle demokratik birlik-ittifak girişimleri, hareketleri iktidar saldırılarına maruz kaldı. 2016 seçimlerinden önce, Ankara’da Emek Barış Demokrasi Platformu tarafından gerçekleştirilen 10 Ekim Barış Mitingine yönelik katliam saldırısı, demokrasi güçlerinin geniş birliğini ve ortaya çıkardığı değişim enerjisini baltalamayı hedefliyordu. Kabul etmeliyiz ki bunu önemli ölçüde de başardılar. Ağırlaşan faşist saldırılar, yaratılan baskı otorite atmosferi bir yana demokratik birlik-ittifak bileşenleri arasında bir mesafe oluştu, herkes kendini muhafaza pozisyonuna çekildi. HDP ve Kürt siyasetine karşı konulan mesafe elbette daha belirgindi. 

Ama aradan geçen yıllar, oluşan bu tablonun hiç de hayırlı sonuçlar üretmediğini gösterdi. AKP-Saray-MHP koalisyonu kendi çıkar birliğini pekiştirirken, demokratik alandaki birlik olanaklarını dağıtmasına seyirci kalınamayacağı zor da olsa anlaşıldı. Asıl önemli yanıyla da kendisi dışında kimseye gün yüzü göstermemeye yeminli Saray rejimi karşısında HDP’yi ve Kürtleri dıştalayan güç birliği-ittifak gibi girişimlerin başarıya ulaşamayacağı netleşti. 31 Mart seçim sürecinde bu gerçeği gören bir yerden politika yapılırsa ne düzeyde kazanım elde edileceği daha net görüldü. Şimdi bu düzeyin daha ileri taşınması, AKP-Saray iktidarına kaybettirme ve demokrasiyi kazanma yolculuğunun yarım bırakılmaması gerekiyor. Yani demokrasi ittifakı çağrımız bir ölçüde yanıt buldu ama geniş ölçekte sonuca ulaştığını söylemek mümkün değil. Bunu başarmak da hep söyleyegeldiğimiz gibi demokrasi ittifakını sandık-seçim kulvarına sıkıştırmamaktan geçiyor. Zaten artık hayatın ve politikanın gerçekleri böylesi dar ve güncel fayda odaklı ittifak taktiklerine izin vermez. Muhalefet kazanmak istiyorsa çıtayı yükseltmek zorunda. 

‘DEMOKRATİK YOLDA, YOL TEMİZLİĞİNDE ORTAKLAŞILMASI GEREKİYOR’

Demokrasi ittifakının isabetle yaşama geçebilmesi için derdi demokrasi ve saray rejiminden kurtulmak olan bütün politik odakların ortak bir hareket hattı ve söylemi kurmasına ihtiyaç var. Basın özgürlüğünden tutalım Kürt sorununa, emekçi haklarından kadınların kurtuluşuna, siyaset ve örgütlenme güvencesine, doğanın savunulmasına kadar uzanan acil gündemler etrafında asgari bir ortaklaşma sağlanmalı en azından. Demokratik anayasa ve ortalama ciddiyette bir hukuk düzeni hedefinden hiç söz etmiyorum bile. Türkiye’de potansiyel demokrasi ittifakı güçlerinin en başta demokratik yolda, yol temizliğinde ortaklaşması gerekiyor. Bunu başarabilmek için bu memleketin başına daha ne gelmesi gerekiyor bilmiyorum ama bizler en azından yol açma çabamızdan vazgeçmiyoruz. HDP 4. Kongresinin de yine demokrasi ittifakı teması ve çağrısını pekiştirmesi bu açıdan değerli. 

‘KURUCU TOPLUMSAL GÜÇ AÇIĞA ÇIKARILABİLİR’

Eğer samimi çağrı ve çabalar karşılık bulursa ülkenin her gün daha kötüye gidişini durdurmakla sınırlı kalmayan, yeniden kurucu bir toplumsal güç açığa çıkarabilir. Bu taze güçle mevcut iktidarın yarattığı ağır tahribat giderilebilir. Savaş, ekonomik kriz, güvencesizlik, adaletsizlik ve saldırılar karşısında ağır bir bunalım yaşayan toplumun çıkış ve geleceğin demokratik sistem ve değerlerin inşasında olduğunu görmesi, buna ikna edilmesi çok önemli. Demokrasi ittifakının oluşturulması ve seçimler dışındaki politik hedeflerde de bazı başarılar kazanılması güven vericilik bakımından bugün birinci ölçüdür. Halk daha çok buna bakıyor. Başka bir ifadeyle sandıklarda zaten kazanmış ve daha büyük kazanacağına dair güven de veriyor; ama artık politik öncülük kurumlarının bir sonraki etaba geçip halka, topluma güven vermesi gerekiyor. Özetle demokrasi ittifakına da bunun için ihtiyaç var. İktidar iddiası olan siyasi odaklar bunu tek başına yapamıyorsa halka, topluma "durun beni bekleyin" diyemez. Tam da bundan ötürü ittifak bir zorunluluk, sorumluluk haline gelir. Topumun önünü açma, gelip dayandığı ve uzun süre bekleyemeyeceği bir seviyeden başka bir seviyeye geçmesini kolaylaştırma sorumluluğudur bu. Bu sorumluluğu yerine getiremeyenlerse, değiştirmek kazanmak ve ileri yürümek isteyen bir toplumsal gövdenin önünde ayak bağına dönüşür. Tabii HDP’yi dışta tutarsak merkezdeki ve merkeze yakın muhalefetin önce kendi ayak bağlarından kurtulması gerekiyor. 

Elbette bir taraftan var olan bu ve benzeri sorunların çözümüne dikkat gösterirken, diğer tarafından demokrasi ittifakını halklar, ezilenler, kadınlar ve tüm emek özgürlük barış dinamikleri arasında kurma ve sağlamlaştırma yolu izlenmeli. Esas temel ve gövde de burasıdır zaten. Partimizin kongre hedef ve perspektiflerinde bu görüş açısını, iddiasını görmek sevindirici ve umut verici. HDP kuruluşundan bugüne demokratik ittifaka dayanan, her dönem mevcut birleşik güçlerle yetinmeden genişleme programına sadık kalan bir parti olarak bu çizginin başarısının da parlak bir örneğidir. Elbette bugün sadece Kürdistani ve Batı ittifaklarıyla ya da taktiksel seçim ittifaklarıyla da sınırlı olmayan toplumsal taban örgütlenmelerine, dayanışma ağlarına, esas olarak da parlamento dışı muhalefet ve mücadele zemininin güçlendirilmesine dayalı bir demokratik ittifak ruhu, genişlemesi yaratmak daha önem kazanmıştır. 

‘TEK BİR ŞEYE GEREKSİNİM VAR: HAREKET’

Bir röportajınızda "hamle yapma inisiyatifinin muhalefet alanına kaymaya başladığını" söylüyor ve "AKP-Saray-MHP cephesi karşısında politik işbirliği geliştirme tavrı ortaya çıktı. Bu henüz bir hamle üstünlüğü kurma noktasına gelmedi" diyorsunuz. "Hamle üstünlüğü" ile neyi kast ediyorsunuz?

Kastettiğim şey en başta AKP-Saray iktidarının hamlelerini beklememek. "Onlar hamle yapar biz karşılık veririz, onlar gündem belirler biz tartışırız" türünde bir "yönetilen muhalefet" tarzının aşılması. İktidar muhalefeti yönetebiliyorsa, ortada gerçek bir muhalefet olduğu tartışmalı zaten. Bugün iktidar sadece HDP’yi yönetemiyor, ona da siyaset yaptırmamak için durmaksızın saldırıyor. Yani HDP dışındaki muhalefet partilerinin kısmen daha güvende olmaları hiç de memnun olunacak bir durum değil. Memleketin içinde olduğu muhalefet krizini gösteriyor. Sonuç alıcı, ses getirici, sürükleyici siyasi mücadele tarzına duyulan ihtiyaç artık kritik düzeyde. Bu ülkede yaşamak için yol bulamayıp intihar eden, kendini yakan insanlar var. Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, savaş zirve yapmış. Ülkenin yakın tarihindeki en önemli toplumsal onur, vicdan ve dayanışma hareketi Gezi, birkaç kurban seçilerek onların nezdinde yargılanıyor, mahkûm edilmeye çalışılıyor. Kürt halkı ve onun tarihsel varlık hakkı içeride-dışarıda soykırımcı saldırganlıkla yüz yüze. Aslında saymaya ve söylemeye bile gerek yok. Sadece tek bir şeye gereksinim var: Hareket…

Eklemleri tutulmuş, daha çok da savunmacı ruh haliyle hareket enerjisi kırılmış bir muhalefet elbette hamle yapmakta zorlanacaktır. Hareket ve hamle kapasitesi, pratiği en yüksek olan HDP, siyasi saldırı operasyonlarıyla kuşatılmış durumda. Size bunları yazarken bir haber kalanını alt yazısında "terör operasyonlarında 450 kişinin gözaltına alındığı" anonsu geçiyor. Türkçesi ve gerekçesi 450 HDP’linin kongre öncesi baltalama amacıyla gözaltına alındığı anlamına geliyor. Bir süredir devam eden il ve ilçelerimize yönelik operasyonların toplam bilançosu yani. 

Ne var ki asıl sorun, HDP dışında kalan ve kendini özenle onun uzağında tutan muhalif kesimlerin bu kadar avantajlı bir dönemde politik hamle kapasitelerini, pratiklerini geliştirmemesi. Bu aslında onların statükoya bağlılıklarını, kurulu kötü düzenle esaslı kavgalara girmeme eğilimlerini de yansıtıyor. Ama tabii işin gerçeğine bakarsan, ortada Saray kanunları ve dar bir faşist çekirdeğin yürütme faaliyetleri dışında geleneksel ya da formel bir devlet statükosu bile yok. Ayrıca AKP-Saray iktidarı 31 Mart yerel seçimlerinden bu yana art arda başarısızlığa uğruyor. İçte ve dışta çok büyük iddialarla "devlet-millet bekasının kahramanları" havasıyla giriştikleri bütün işler akamete uğradı ve topluma büyük zarar verdi. Baskı-zor rejiminin, paranın, devlet gücünün, medyanın sunduğu olanaklara rağmen seçmen destekleri de gittikçe eriyor. Ama bütün bunlara rağmen en basitinden Bahçeli’nin gündemleştirip manipüle ettiği "FETÖ’nün siyasi ayağı" tartışmalarıyla uğraşan, bunda da söylediğinin arkasında duramayan bir muhalefet çizgisinin ötesine gidilemiyor. 

‘HALKIN MUHALEFETE DESTEĞİ VE MUHALEFETTEN BEKLENTİSİ ARTTI’

Yani özetle, bugün savunmada olan ve mantıken de savunmada olması gereken iktidardır. Böyle bir dönemde –sonucunu beş bin kez hesaplamadan- art arda hamle yapmazsanız, iktidar kendini savunmaya bile gerek duymadan devam ettirebilir. Ayrıca halkın muhalefete desteği ve muhalefetten beklentisi artmıştır. Bu yönlü eğilim gittikçe daha belirginlik kazanıyor. Yükselen eğilimin boşa çıkarılmaması, doğru şekilde arkalanması gerekiyor. 

‘İKTİDAR ADINI KOYMADAN ERKEN-BASKIN SEÇİM HAZIRLIĞI YAPIYOR’

31 Mart seçimlerinin ardından yaptığımız röportajda muhalefetin erken seçim çağrısı yapması gerektiğini söylemiştiniz. HDP bu çağrıyı geçen Kasım ayında yaptı. Çağrının karşılık bulduğunu düşünüyor musunuz? 

O çağrı muhalefetin geneline, kamuoyuna yönelikti daha çok. HDP kendi kurullarında ve kendi belirlediği zamanda seçim yaparak durumun adını koydu, inisiyatif üstlendi en azından. Ama asıl olarak üstüne alınması gereken, başta ana muhalefet olmak üzere geniş bir kesim gerçeği tespit etmekten de uzak hala. Seçim çağrısı yapmak ve buna hazır olmak, iktidarın formel "seçimle işbaşında olma" durumuna aykırılığını ilan etmek, onun gayrimeşru zapturapt rejimini mahkûm etmek açısından önemliydi en başta. Hâlâ da aynı durumu sürdürüyorlar. Tabii adını koymadan, çağrısını yapmadan erken-baskın seçim hazırlığı yapan da yine iktidar. Umarım bundan sonra inisiyatif ve belirleyicilik iktidar ve yandaşlarının tekeline bırakılmaz. 

‘MUHALEFET İLERİ GİTMEYEREK GERİ ADIM ATTI’

Muhalefetin genelinin erken seçim çağrısına, gündemine mesafeli durması ise kazanma yolunda, kararlı mücadele verme konusundaki edilgenlikten kaynaklanıyor bence. Özellikle İstanbul seçimlerinin iktidar darbesiyle iptal edilip türlü saldırı ve provokasyonlara başvurulması muhalefetin bu saldırılar karşısında bir mücadeleye politik liderlik yapma cesaretini kırdı. Var olan kazanımlarla idare etme, ileri gitmeme biçiminde bir geri adım atıldı. Ne kadar idare edilebildiği de ortada işte. 

‘İKTİDAR SAVAŞ VE YIKIM PROJELERİYLE SEÇİM YATIRIMI YAPIYOR’

Erken seçim bekliyor musunuz? Olası bir erken seçim sonuçlarına dair öngörünüz nedir? 

İktidar Suriye’ye, Libya’ya dönük savaş hamleleri, Kanal İstanbul gibi hikâyelerle bir süredir seçim hazırlığı yapıyor aslında. Ne yazık ki bu memlekette iktidar, savaş ve yıkım projeleriyle seçim yatırımı yapıyor. Ama bu kez sermayeyi batırıyorlar. Hâlâ toplumun çoğunluğunda gönüllü ya da zorla rıza sağlayacakları bir zafer yok. Böyle giderse olmayacak  da. Aksine çok bedel ödeterek ve kendilerince uğraşarak kurdukları politik ve ekonomik prototip bölme bölme yıkılıyor. Aslında "seçimli diktatörlük" güvencesine ve bütün kötülüklerini "sandıkla gelen" perdesiyle örtmeye çok ihtiyaçları var ama şu an yapılacak bir seçimde kazanabileceklerine inanmıyorlar. 

Ama sonuçta Türkiye uzun süre, koalisyonla bile çoğunluk desteği sağlayamamış bir iktidarla gidemez. İktidarın da muhalefetin de niyetinin ötesinde sosyal bir realite var ortada. Demokratik kriterleri zaten taktıkları yok ama sistemin yüzeysel ve günü kurtarmalık işleyişi için bile seçim vesilesiyle siyasi tahkimat yapmak durumundalar. Bir seçim halinde başarı sağlayacaklarını düşünmüyorum. Ama karşımızda iktidarı için her şeyi yapabilecek bir güç var. Bu nedenle demokratik toplum ve demokratik direniş dayanışma alanının geliştirilmesi, muhalefetin seçime asıl bu yanıyla hazırlanması çok önemli. 

‘DEMOKRATİK TEMSİLDEN BAŞKA BOYUTLARA YÖNELİM VAR’

Sarayın strateji sorumluları, herkesin gözünün içine baka baka "Mehdi ordusundan savaşa hazır olmak gerektiğinden" söz ediyorsa, seçimden demokratik temsilden başka boyutlara yönelim olduğunu da görmek gerekir. Böylesi yönelimlerin önünü kesmek de demokratik siyasetin yayılma alanını genişletmek, demokratik değerleri ve direnişi güçlendirmekle mümkün. Dolayısıyla olası bir erken seçim sadece sandık ve oylama anından ibaret görülemez. Milyonların demokratik inisayatifi ve hareketiyle birlikte düşünülmeli. Ancak böyle olursa toplum ve Türkiye için hayırlı bir sonuç elde edilebilir. 

‘HDP KİLİT ROLÜNÜ KORUYOR’

Son dönemde HDP, iktidar iddiasını daha fazla dile getirmeye başladı. Bir koalisyon hükümeti olasılığı sizce nedir? 

Tabii ki HDP’nin doğrudan içinde olacağı ya da dışarıdan destekleyeceği koalisyon ya da ittifak olasılıkları vardır ve günceldir. Ve elbette HDP açısından da siyasette ve ülke yönetiminde demokrasiye, özgürlüklere hizmet ettiği ölçüde gündemde olacaktır. Bu tartışmayı genişletmek için henüz erken ama olanaklar realize hale geldiğinde HDP kendi programı ve halkların talepleri doğrultusunda durumu ele alır. 

Bugün net olan HDP’nin iktidar alternatifi seçeneklerinde kilit rolünü koruduğu ve pekiştirdiğidir. Mevcut iktidar zaten üç yıldır yeni formda bir koalisyona (AKP-MHP-cemaatler ve ırkçı faşist derin devletçiler) dayanarak kendini sürdürüyor. Getirdikleri seçim sistemi de ittifakları zorunlu kılıyor. Asıl öncelenmesi gereken şey ittifakların ya da iktidar alternatiflerinin demokratik yapısı ve kurucu karakteridir. 

‘YENİ EĞİLİM DİP DALGA OLARAK KENDİNİ HİSSETTİRİYOR’

Yine bir röportajınızda "Türkiye’deki merkez siyaset de HDP ve demokratik muhalefet de artık eskisi gibi gidemez. Böyle bir gidişat içerisinde bilinçli yol ayrımlarına da hazır olmak önemlidir" diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? "Bilinçli yol ayrımları" ile neyi kast ediyorsunuz?

Toplumdaki değişim beklentisi ve rejimin üzerine yükseldiği toplumsal yapıyı da yıkan, zehirleyen sürdürülemezliği nedeniyle eskisi gibi gitmek mümkün değil. Yeni eğilim ise bir dip dalga olarak varlığını hissettiriyor. Bunu gören stratejik bir akıl ve cesaretle ezberlenmiş sınır taşlarını devirmek ve mevcudu muhafaza bağnazlığına düşmeden çıkış yapabilmek gibi bir politika tarzını kast ediyorum. Bu politika tarzı içerisindeki "bilinçli yol ayrımlarının" ne olacağı ve ne zaman olacağını da somut durum, zorunluluklar ve tabanıyla bütünleşmiş liderlik belirler. Yani birçok konuda mücadele ve tarih, bilinçli yol ayrımlarını, yeni yol açmayı dayatabilir. Sağlam bir örgütlülük ve ruh, sağlam bir program ve bağımsız yol alma inisiyatifi bakımından hazırsanız bunu başarabilirsiniz. 

‘KÜRSÜLERDE İLAN EDİLEN KAPSAYICILIK VE HEDEFLER YAŞAMLA BULUŞTURULMALI’

-HDP’nin kongreden sonraki hedefleri neler olmalı size göre?

Büyük kongre öncesi gerçekleştirilen kadın ve genel konferanslarda HDP oldukça kapsamlı bir yol haritası belirledi ve açıkladı. Çok kritik mücadele deneyimlerinden ve kolektif üretim katkı kaynaklarından beklenen bu hedef ve perspektiflerin en geniş düzlemde sahiplenilmesi daha önemli olacak. 

Şimdi kürsülerde ilan edilen kapsayıcılık ve politik iddianın, hedeflerin yaşamla buluşturulması temel ölçüdür. HDP’nin siyasi mücadele hattının içerdiği dinamik güç, kongre enerjisiyle daha da yükselerek muhalefet zeminindeki patinaj halini ortadan kaldırabilir. Esasen de halkların, kadınların, tüm toplumun çıkış umudu, güven ve geleceğe inanç yönündeki arayış ve beklentilerine yanıt olma rolü vardır. HDP, zorun başarılabileceği misyonunu ise en ağır şartlarda, görkemli bir kongre gerçekleştirerek ve direnç, kararlılık üreterek yerine getirmektedir zaten. 

Tabi kongreyle birlikte hedef büyüyecek, çıta yükselecek. En büyük beklenti de bununla uyumlu bir parti kafası, ufku ve gövdesini geliştirebilmektir. 

‘YÜZLEŞMEK İSTİYORUZ, KARŞIMIZDA YÜZ YOK’

Davalarınız ne aşamada? Ahmet Davutoğlu’nun davanızda tanık olarak dinlenmesini talep etmiştiniz. Mahkeme kabul etmiş olsaydı bu tanıklık ile ne bekliyordunuz? Davutoğlu ile yüzleşmek mi istiyorsunuz? 

Hapiste olduğum üç yıl boyunca birçok davadan ceza kararı verilmişti zaten. İki istisna dışında hiçbirini sektirmediler, bunun yanı sıra iki mahkeme kararıyla iki kez tutuklu olma ayrıcalığına sahibim. Ana davadaki yargılama süreci devam ediyor. Artık ne kadar yargılama derseniz. İşin aslı siyasi maceramız mahkeme salonlarında devam ediyor. 

İki duruşma önce Davutoğlu’nun tanık olarak dinlenmesini istemiştim. Kabul edileceğine inandığımdan değil ama bazı gerçekleri en azından yüzlerine vurma isteğinden. Dönemin kimi bakanlarının tanık olarak dinlenmesini de istedim ama sonuç malum. Ayrıca Davutoğlu bir polemiğinde, 7 Haziran-1 Kasım döneminin defterlerini açmaktan söz etmişti. Ona ve AKP-Saray iktidarına "sadece sizin istediğiniz sayfalara bakmayalım, yüreğiniz yetiyorsa ülkeyi boğazına kadar batırdığınız kanın, gözyaşının, kirliliğin, kararttığı sayfalara bakalım" çağrısıydı. Evet, yüzleşilmesi gereken çok şey var, çok iktidar mensubu var; başta da Erdoğan elbette. Ama yüzleşebilmek için karşınızda da bir yüz olması gerekiyor. Biz onu bulamıyoruz. Bu iktidara bulaşan herkesin en çok korktuğu ve kaçtığı şey yüzleşmek zaten. 

FİGEN YÜKSEKDAĞ KİMDİR?

Figen Yüksekdağ, 1971 Adana Ceyhan doğumlu. Lise yıllarında sosyalist hareketle tanıştı. İlk tutuklanması 18 yaşında, bir sokak gösterisinden gözaltına alınmasıyla oldu. Atılım Gazetesi yayın kurulu üyeliği yapan Figen Yüksekdağ, Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin kurucu genel başkanıdır. Yüksekdağ, 2014 yılında HDP’nin 2. Olağan Genel Kurulu’nda Selahattin Demirtaş ile birlikte eş genel başkanlığa seçildi. Haziran 2015 ve Kasım 2015'teki milletvekili genel seçimlerinde Van milletvekili seçildi.

4 Kasım 2016 tarihinde Demirtaş ve 11 milletvekili ile birlikte gözaltına alınarak tutuklandı. Yüksekdağ hakkında kesinleşmiş hapis cezaları bulunuyor. 21 Şubat 2017 tarihinde hakkındaki kesinleşmiş hapis cezası gerekçe gösterilerek vekilliği düşürüldü.

*Söyleşi dizimiz yarın farklı kimlik ve inançlardan isimlerle devam edecek.

*HDP'nin 4. Büyük Olağan Kongresi’ne ilişkin değerlendirmeleri görüş, öneri ve eleştirilerinizi [email protected] adresine iletebilirsiniz…

 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar