'Muhafazakar adayla parti sağa kayacaktı'
CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, etkilendiği kitaplardan, çocukluğundan bu yana siyasete duyduğu ilgiyi, dış siyasete ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin projelerini anlattı.
Muharrem İnce, yıllardır CHP’de siyaset yapıyor. Hürriyet'ten İpek Özbey, İnce ile etkilendiği kitaplardan, çocukluğundan bu yana siyasete duyduğu ilgiyi, dış siyasete ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin projelerini konuştu...
Siyasete ilgisinin çocuk yaşlarda başladığını belirten İnce, öncelikle Ecevit’ten etkilendiğini belirtiyor. Okuduğu kitaplar arasında en fazla etkilendiklerini ise "Jack London’ın ‘Vahşetin Çağrısı’, Erdal Öz’ün ‘Gülünün Solduğu Akşam’, Fakir Baykurt’un ‘Anadolu Garajı’, Orhan Kemal’in ‘Bereketli Topraklar Üzerinde" olduğunu söylüyor.
Ailesinin muhafazakar kökenli olduğunu belirten İnce, "Demokrat Partili bir ailenin çocuğuyum. Köyde de farklıydım. Onlar gibi düşünmüyordum" sözleriyle sola ilgisinin başlangıcına işaret ediyor.
İnce’nin röportajından satır başları şöyle:
"MUHAFAZAKAR ADAY PARTİYİ SAĞA KAYDIRIRDI"
- Adaylık sürecinde muhafazakâr isimler telaffuz edilince CHP’li bir kısım seçmenin İYİ Parti’ye kaydığı iddia edildi. Hata mıydı bu isimleri tartışmak?
Kayacaktı. Bunu sayın genel başkan ve parti yöneticileri de gördü. Evet; sadece CHP’lilerin oyu yetmez. Bir büyük şemsiye, uzlaşma lazım. Bu uzlaşmanın içinde muhafazakârlar, ülkücüler, sosyalistler, Kürtler, Aleviler, merkez sağdakiler olacak. Büyük uzlaşmayı insanları kandırarak yapmayacaksınız. "Bu benim partimin evladı ama seninle de barışacak, uzlaşacak, birlikte yönetecek" iddiasını ortaya koymak lazım. Bu uzlaşmayı sağlarsa partinin evlatları sağlar, transferlerle bunu denemenin doğru olmadığını düşünüyorum. Çatı aday formülü birinci turda doğru değildir. Çatıyı kuracaksa halk kurar, siz kurarsanız o çatı çöker, millet kurarsa sağlam olur.
"15 YAŞINDAN BERİ CAMİYE GİDERİM"
Kırklareli’de belediye, miting alanı ve tarihi cami yan yana. Miting bitti, belediyeye çıktık üzerimizdeki gömleği değiştirdik. Abdestimizi aldık, yandaki camiye cuma namazına gittik. İçeri girerken vatandaşın biri kulağıma eğildi, "Biz Ak Partiliyiz. Dün iddiaya girdik, mitingin tam Cuma saatinde bitiyordu, CHP cumhurbaşkanı adayı cumaya gelmez diye düşündük" dedi. Onları yanılttığımı, oylarını bana vereceklerini söylediler. Ama onların oyunu almak için gitmedim ki cumaya, 15 yaşından beri gidiyorum.
Üniversite yıllarında da böyleydim ben. Sol grubun içindeydim, lakabım ‘hacı’ydı. Kendime göre değerlerim var. Bunları kimseyle tartışmam, sorgulatmam. Kimin, ne düşündüğü umurumda değil. Nasıl yaşamak istiyorsam, öyle yaşıyorum. Bu 15 yaşımdan beri yaptığım bir şey, seçim için ya da göstermelik değil. Çocukluk arkadaşlarım, ailem, herkes bilir. Kendime göre inançlarım var, abdestsiz sokağa çıkmışlığım yoktur. Hiçbir mitingime Ayet-el Kürsi okumadan başlamam. Bunlar benim inançlarım, isteyen beğenir isteyen beğenmez.
"AKP’NİN BOZDUKLARINI DÜZELTMEK KOLAY OLMAYACAK"
AKP öyle kanunlar çıkardı, o kadar çok yetki verdi ki, iyi niyetle kullanıldığında bozması gibi düzeltmesi de kolay olacak. Bir kere para güvenli bir liman ister. Biz mahkemelerimizin güvenli olduğunu önce milletimize anlatacağız. Millet buna inanınca Amerikalı da İngiliz de Türkiye’ye güven duyacak ve gerisi gelecek. Ekonomik kurullara liyakatli insanlar atayacağız. Başörtülü, başörtüsüz, sağcı, solcu buna bakmayacağız. İdeolojik saplantılarımız olmayacak. Bunlardan uzak duracağız. Güvenilir bir yatırım ortamı kuracağız. İsraftan vazgeçeceğiz, millete kemer sık demeyeceğiz, devlet kendisi kemer sıkacak.
"ÇÖZÜM’ÜN TARTIŞILACAĞI YER TBMM’DİR"
Benim için tartışma yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir, milletten gizli Dolmabahçe ya da Oslo değildir. Çözüm yeri halkın gözünün önüdür, televizyonlardır. TRT’nin zaten bir işe yaradığı yok. TRT kanallarından birini bu işe ayırabiliriz. Tartışalım, kırmızıçizgi yok, herkes eteğindekini döksün. Kimse birbirine kızmasın, ötekileştirmesin. Kürt vatandaşlarımızla terör mafyasını birbirine karıştırmayalım. Kürt sorunu bir demokratikleşme sorunudur, kültürel, ekonomik bir sorundur. Ama aynı zamanda bir siyasi ahlak sorunudur. Politikacılar bunu hep kötüye kullandılar. Diyarbakır’a gidip, Kürtlerin hoşuna gidecek laflar ettiler, Trabzon’a Edirne’ye gidip milliyetçi söylemlerde bulundular.
"DİYARBAKIR’DA DEMİRTAŞ’IN EVİNE DE GİDECEĞİM"
Hakkari’de ne konuştuysam Rize’de onu konuştum. Diyarbakır’a gittiğimde Sayın Demirtaş’ın evine de uğrayacağım. Ziyaretine gittiğimde benden böyle bir isteği oldu. "Diyarbakır’a gidecek misin" dedi, "Gideceğim" dedim. "Gittiğinde evime de uğrar mısın, çocuklarıma, eşime selam söyler misin" dedi, "Tabii memnuniyetle" dedim, eşimle birlikte gideceğiz.
"SURİYE’YE YENİ ANAYASA LAZIM"
Toprak bütünlüğü korunmalıdır. Suriye’ye yeni bir anayasa lazımdır. Suriye içinde ve dışında yaşayanların tümünün katıldığı BM gözetiminde bir seçim gereklidir. Bu yapı kurulduğunda Türkiye’de yaşayan Suriyeliler güle oynaya memleketlerine gidecektir.
Benim (Esat’a) ne özel bir sempatim ne özel bir antipatim var. Devlet yönetiminde küsmek olmaz. Türkiye’yi yöneten birinin kişisel duygularıyla hareket etme hakkı yoktur.
"ERDOĞAN İCAZET İÇİN PENSİLVANYA’YA GİTTİ"
Onun ispatını ben yapamam, kendisi yapabilir. Önümüzdeki günlerde arkadaşlarımı adalet bakanlığına göndereceğim, bakalım evrakları gösterecekler mi? Ama ben bir şey daha söylüyorum: Erdoğan partiyi kurmadan önce icazet almak için Pensilvanya’ya gitti mi? Ben kiminle gittiğini biliyorum. Cumhurbaşkanı olmadan açıklayamam, o kişiye zarar veremem.