Osman Kavala: Yargının üzerinde siyasi etkinin artması endişe verici

Osman Kavala: Yargının üzerinde siyasi etkinin artması endişe verici
Cezaevinde tutulan Osman Kavala, aldığı cezayla ilgili, "Gezi’yi kriminalize etmeye çalışarak, başka protestolar için kullanılabilecek suçlama örneği yaratıldı" dedi. Kavala, uygulanmayan AYM ve AİHM kararları için de "endişe verici" yorumu yaptı.

Artı Gerçek - 18 Ekim 2017 tarihinde gözaltına alınan ve 1 Kasım 2017’de tutuklanan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin hakkında vermi olduğu 'ihlal' kararına rağmen cezaevinde tutulan Osman Kavala,beraat ettiği davada 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasının sebebini "Gezi’yi kriminalize etmeye çalışarak, başka protestolar için kullanılabilecek suçlama örneği yaratıldı" diye açıkladı.

T24'ten Murat Sabuncu'nun sorularını yanıtlayan Kavala, Türkiye'de AİHM ve AYM karalarının uygulanmaması konusunda, "Yargının üzerinde siyasi etkinin artması ve siyasi öncelikleri hukuk normlarının önüne çıkaran anlayışın yargı mensupları arasında yaygınlaşması oldukça endişe verici" yorumu yaptı.

Kavala'nın cevaplarından öne çıkanlar şöyle:

İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 18 Şubat 2020’de sizinle ilgili Gezi davasından beraat kararı verilmesinden sonra yapılan çoklu yargılamalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Ve bu yargılamaların kişiselleştirildiği yolundaki iddialara karşı yorumunuz nedir?

İlk Gezi davasında verilen beraat kararını Cumhurbaşkanı’nın benim cezaevinden çıkarılmam için düzenlenmiş bir operasyon olarak tanımlanmasından sonra, yargılama süreci beni cezaevinde tutmak için bir yasalarla oynama, yasal tanımlamaların dışına çıkarak suç icat etme faaliyetine dönüştü. Bu elbette bana, kişiliğime, haysiyetime yönelik bir hak ihlali. Ama beni cezalandırmanın ötesinde başka bir amacı daha olduğu görülebiliyor.

Ben 2017 yılında iki ayrı suçlamayla, Gezi olaylarını organize etme ve 15 Temmuz darbe girişimine katılma suçlamalarıyla tutuklandım. Amaçlanan iki olay arasında ilişki kurmaktı. Bu başarılamadı, ancak Gezi’nin dış güçlerce planlanan ve sahneye konan bir kalkışma olduğu kurgusuyla Gezi kriminalize edilmeye çalışıldı. Böylece başka protestolar için de kullanılabilecek bir suçlama örneği yaratıldı.

AYM kararlarına uyulmayan bir ortamda yaşıyor Türkiye. Sizin AİHM kararanıza da uyulmuyor. Yargıtay’dan sonra kalan iki başvuru adresi AYM ve AİHM. Bunlara uyulmaması size ne hissettiriyor?

AİHM ve AYM kararlarına uyulmaması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve anayasamızda ifade bulan insan haklarını koruyan hukuk normlarının bağlayıcılığını kabul etmeme anlamına geliyor. Yargının üzerinde siyasi etkinin artması ve siyasi öncelikleri hukuk normlarının önüne çıkaran anlayışın yargı mensupları arasında yaygınlaşması oldukça endişe verici.

Yargıtay kararından sonra; “Yargıtay’ın onama kararı, hukuk ilkelerine ve insan hayatına değer vermeyen bir anlayışın ürünüdür. Bu karar, delil olmadan insanları mahkûm etmenin yargıda norm haline geldiğinin en çarpıcı göstergesi olmuştur” dediniz. 2017 Ekim ayından beri 2 bin 290 gündür hapistesiniz. Cezaevinde 7. kez yeni bir yıla girdiniz. Ve tek başınızasınız. Bu size ne hissettiriyor? Yeni yıla nasıl girdiniz?

Yeni yıla, televizyonda film seyretmediğim akşamlarda yaptığım gibi, kitap okuyarak girdim. Bu yıl, malum, TRT Berlin ve Viyana senfoni orkestralarının yeni yıl konserlerini yayınlamadı.

Tek başına kalıyor olmaktan şikayetçi değilim, buna alıştım. Zor gelen, mahkumiyetin kesinleşmesinden sonra eşimle her hafta değil, iki haftada bir görüşüyor olmak. Telefon konuşmaları da iki haftada bir yapılabiliyor. Annem artık pek konuşabilecek durumda değil, ama sesimi duymak ona iyi geliyor. Bana da hâlâ hayatta olduğunu hissetmek.

Hapse girdiğimde altmış yaşındaydım. Sivil toplum alanında aktif olarak çalışabileceğim sürenin önemli bölümünü hapiste geçirmiş oldum, geçirmeye devam ediyorum. Eşimle yaptığımız bazı planlar da geçersiz hale geldi. Kuşkusuz, ileri yaşta hukuksuzluğa maruz kalan bir tek ben değilim. Soyut suçlarla ilgili, somut delillere dayanmayan suçlamalarla seksen yaşında insanlar hapiste tutuluyor. Bunları, hukuk normlarının yanı sıra, insan hayatına, insan haysiyetine değer vermeyen bir anlayışın tezahürleri olarak görüyorum. İnsan hayatına verilen değerin azalmakta olduğu sadece yargıda değil, kamu düzeninin başka alanlarında da hissediliyor.

(Söyleşinin tamamı)

Öne Çıkanlar