Özgür Özel: Anaların gözyaşı dinsin diye ne gerekiyorsa yaparız, haftaya Diyarbakır'dayız
Artı Gerçek - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin DEM Partililer ile tokalaşması ve verdiği mesajlarla başlayan sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
DEM Parti'yle diyalog kurulmasını doğru bulduklarını ve desteklediklerini belirten CHP lideri Özel, önümüzdeki hafta Diyarbakır'da olacaklarını açıkladı. Özel'in "Gelecek hafta Diyarbakır'da, Batman'da Hakkari'de Van'da olacağız. Sıkılı eller açılsın, kulaklar birbirine yine kulak versin diye, analarımızın göz yaşı dursun diye, artık daha fazla şehit gelmesin diye, tüm vatandaşlar anayasadaki gibi fiilen de özgür olsun, özgür ve eşit hissetsin diye üzerimize düşen ne varsa cesaretle yapacağız. Anaların göz yaşı dinsin diye ne gerekiyorsa yaparız. Kimsenin şüphesi olmasın" sözleri dikkat çekti.
Özel konuşmasında, 456 milyar lira değerindeki 80 milyon tonluk bakır madeni cevheri ihalesinin, adrese teslim bir şekilde 3,5 milyar liraya Cengiz Holding'e verilmesine de dikkat çekti.
Kredi kartına vergi girişimini eleştiren Özel, "Vergi kazanandan alınır. Kredi kartını veren banka mı kazanıyor, alan vatandaş mı? Kredi kartından kendini döndürmeye muhtaç vatandaşın gırtlağına çöküyor. Yapılmayan alışverişten vergi almaya kalkan Deli Dumrul'a diyorum. Bu parayı alamayacaksın. Onu o taslaktan öyle ya da böyle çıkaracaksın. Alacaksan bankadan alacaksın" dedi.
İş cinayetlerine de dikkat çeken Özel "Türkiye, ölümlü iş kazalarında dünyada ilk sırada yer alıyor" eleştirisinde bulundu. Ayrıca Anayasa Mahkemesi'ne seslenerek, hayvan katliamı yasasısın iptal edilmesi çağrısında bulundu.
CHP lideri Özgür Özel'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
DARON ACEMOĞLU'NU YÜREKTEN KUTLUYORUM: Nobel Ekonomi Ödülü'nü alan Daron Acemoğlu'nu yürekten kutluyorum. Cumhurbaşkanı da aramış bunu da çok önemli buluyorum.
AMASRA MADEN FACİASI KATLİAMDIR: AK Parti iktidarı önlem almadığı için ölümlü işçi kazalarında maalesef Türkiye birinci ülke. Amasra maden faciası bir katliamdır, bugün yıldönümüdür. Sayın Tayyip Erdoğan o zaman, 'biz kader planına inanmış insanlarız' dedi. Sayıştay raporlarına baktığımızda, aklı ve vicdanı olan bir iktidarın bunu önleyebileceğini görüyoruz. Havalandırma vantilatörünün 53 kez ikaz ve yüzlerce kez alarm verdiği bir felakettir Amasra maden faciası. 'Bu mesleğin fıtratında bu var' diyorlar ama Almanya'da yüz yıldır ölümlü kaza olmuyorsa, kader planında bu var, demek sorumluluğun üzerini örtmek demektir.
SOMA DAHİL O DAVALAR BİR DAHA AÇILACAK: Bu iktidarın gitmesi de bu ülkenin kader planında vardır. TTK, Meclis'te yaptığı sunuşta neredeyse sorumluluğu ölen madencilerin üzerine attı. Suçluları aklayan bir süreç hiçbirimize yabancı bir süreç değildir. Suçlular, cezalarını alana kadar Amasra davasını takip etmeye devam edeceğiz. Soma'da yakınlarını kaybedenler de bilsin çok geçmeden o davalar bir daha açılacak ve anaların yüreğine su serpilecek.
FERNAS İŞÇİLERİ AÇLIK GREVİNE BAŞLADI: Fernas işçileri dün açlık grevine başladı. Ankara'nın ortasında bir parkta yemeden, içmeden, konuşmadan sadece ellerindeki kasklarını yere vurarak seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Emeği sömürülen birinin emeğini sömüren patron, senin (AKP) milletvekilin, sana güveniyor. Gittim Cumhurbaşkanı'na anlattım diyor. Allah bilir ne dedi. İçlerinde her görüşten insan var. Soma'nın dağlarındaki köylerden gelmiş tertemiz evlatlar bunlar. Fernas'ın patronu hak yiyor ve bunu Erdoğan'a dayandırıyor. O işçilerin kılına zarar gelirse sorumlusu bizzat Recep Tayyip Erdoğan'dır.
CENGİZ HOLDİNG'E ADRESE TESLİM BİR İHALE DAHA: Adrese teslim bir ihale var. Öyle bir şartname yapmışlar ki, ihale bakır madeni ihalesi. Sabah ihale yapıldı ve Cengiz Holding'e ait şirket ihaleyi aldı. Sahada 80 milyon ton cevher var. 3.5 milyara ihaleyi almışlar, cevherin değeri ise bunun 123 katı. Değeri 456 milyar TL. Tayyip Bey bunu 3.5 milyar TL veren yandaşına veriyor. AK Partililer, MHP'liler siz bu yüzden mi bunlara oy verdiniz. Bunu unutmayacağız. Biz bunun peşini bırakmayız, ihalenin iptali için gereğini yapacağız. Nasıl bir yapıymış da Cengiz Holding'e bu veriliyor. Bu hak değildir, vicdani değildir. Yapılan iş ne dine ne imana ne ahlaka sığar. Bu soygundur, soyan Cengiz Holding'tir, soyduran Erdoğan, soyulansa hepimiziz.
GEBZE'DE ÜMRANİYE'DE CANLARIMIZI ÖLDÜRDÜLER: Kahrolduğumuz, gençlerin ağladığı, milletvekillerimizin başında durduğu o olay. Gebze'de yüreklerin kaldırmayacağı görüntüler yayınlandı. Kanun şöyleydi; canları sokaktan alacak, götürüp barınağa koyacak. İki ay tutacak orada ve sahiplenilmeyeni zehirleyecek. İtiraz ettik ve şuna çevirdiler; Barınak yapmak için 2028'e kadar süre verildi. Alacaksın, kısırlaştırıp barınakta tutacaksın diyor. Kanun gizlice şöyle diyor; toplum çok tepki gösterdi, o kadarını yazamadık. Çok kalabalıksa sen biliyorsun yapacağını diyor. Gebze'de, Ümraniye'de bunu yaptılar. Barınak yapmak için 2028'e kadar süre vermişlerdi son olarak. Gebze'de, Ümraniye'de canlarımızı öldürdüler hepimizi mahvettiler. Biz bu katliam yasasını uygulamadık, uygulamayacağız ve asla da uygulatmayacağız. Kendi belediyeleri, örtülü mesajı alanlar canlara kıyıyor. Kesintilerle hayvan hakkı fonu oluşsun dendi. MHP ve AKP'de altına imza attı. Topla, geriye de bırakma dersen bunlar oluyor.
YASAYI YÜCE MAHKEMEYE TAŞIDIK: Derhal bu kanun değişmelidir. Grup başkanvekillerimiz birazdan bu konuyu dile getirecekler. Bir çağrım da AYM'nin sayın üyelerine. Bu yasayı yüce mahkemeye taşıdık. Bu yasayı iptal etmelidir. Yerine yeni yasa için de çok kısa, makul bir süre verilmeli. Bu katliam yasası durdurulmalıdır.
MEĞERSE İPTEKİ CAMBAZA BAK DEYİP VATANDAŞIN CEBİNE EL ATACAKLARMIŞ: Üç hafta önce Sayın Şimşek ekonominin iyiye gittiğini yeni vergiler getirmediklerini söylemişti. Ama Meclis'e AK Parti grubu 12 maddelik bir teklif getirdi. 1 Ekim'de Sayın Erdoğan, TBMM'nin açılışında yaptığı konuşmada, 'İsrail'in bir sonraki hedefi Türkiye'dir' dedi. Buna anlam veremedik. Bu işte bir bit yeniği var dedik. Yönetimdeki beceriksizliğini örtmek için İsrail'i ortaya atıyor dedik. Dışişleri Bakanı gizemli laflar edecekti. Milli Savunma Bakanı, kahraman ordumuza rağmen bir şey diyemeyecekti düşüncesiyle, kapalı oturum istedik. Kendisi gelmedi, iki bakanını gönderdi. Kapalı oturumda konuşulanı 10 yıl söyleyemezsiniz ama söylenmeyecek bir bilgiyi Meclis'e verse kimse söylemez. Kapalı oturumda sizin bilmediğiniz bir tek kelime söyleyemediler. İsrail'in Türkiye'ye saldıracağının kanıtını ortaya koyamadılar. Sayın Bahçeli siz de oradaydınız. Çıkın söyleyin ben bakanları dinledim ve İsrail'in Türkiye'ye saldıracağına ikna oldum, deyin. Meğerse ipteki cambaza bak deyip vatandaşın cebine el atacaklarmış.
KREDİ KARTINDAN VERGİ ALACAKSAN BANKADAN AL: Savunma sanayii fonu getirdiler. 'Tehlike büyük, İsrail Türkiye'ye saldıracak. Savunma sanayiine destek olacağız' dediler. Vergi kazanandan alınır. Kredi kartını veren banka mı kazanıyor, alan vatandaş mı? Limit vermiş, kendi kendine artırmış. Alışveriş yapandan da değil, yapma ihtimali olandan da vergi alıyor. Kredi kartından kendini döndürmeye muhtaç vatandaşın gırtlağına çöküyor. Yapılmayan alışverişten vergi almaya kalkan deli dumrula sesleniyorum. Bu parayı alamayacaksın. Onu o taslaktan öyle ya da böyle çıkaracaksın. Alacaksan bankadan alacaksın. O kredi kartıyla çocuğuna ilaç alan, bebek bezi alan, alışveriş yapan, doğalgaz parası ödeyen garibanın yakasından düşeceksin.
30-40 SUBAYI FARKLI YERLERE TAYİN ETMİŞLER: Kara Harp Okulu'nun mezuniyet töreninde teğmenlerimizin Atatürk'e bağlılığını gösteren teğmenlerimize soruşturma açmışlardı, dikkatle takip ediyoruz. Oradaki subayları sorumlu tutup 30-40 tanesini farklı yerlere tayin etmişler. O subaylar 15 Temmuz'da mücadele etmiş ve ülkesine hizmet etmiş. Bu haksızlıktır, Sayın Erdoğan hiç rahatsız olacak bir şey yok, ne demiş teğmenler, Mustafa Kemal'in askerleriyiz. Kimin olacak? O teğmenler Mustafa Kemal'in tarafında, fesli deli Kadir'in dirisine sen gittin ölüsüne 5 bakan gönderdin. Biz Mustafa Kemal'in tarafıyız, fesli deli Kadir, 'Keşke Yunan kazansaydı' diyordu. Bu teğmenler cezalandırılırsa sen de tarafını göstereceksin. Bu millet genç teğmenlerin yanında, devleti de teğmenlerin karşısına dikenlerden ilk seçimde hesap soracak.
SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN HER ZAMAN YANINDAYIZ: 2015'ten bu yana sağlık çalışanlarına yönelik 120 bin sözlü ve fiziksel şiddet yaşandı. Sağlık emekçilerinin haklı taleplerinin her zaman yanında olacağız.
ÖĞRENCİ BURSLARI: Bir hususu üniversite öğrencilerine verdiğim sözden dolayı burada ifade etmek isterim. Adalet ve Kalkınma Partisi 22 yıldır iktidarda. Tayyip Bey dönüp dönüp öğrencilere diyor ki, ‘Biz gelmeden önce üniversite öğrencisine verilen burs 45 liracıktı, 45 liracık. Biz şimdi kaç lira yaptık?’ Oradan biri bağırıyor, ‘2 bin.’ ‘Ya 45 lira nerede, 2 bin lira nerede?’ Bakın, tam oradayız. Bu memlekette üç tane hesap var, kabul gören. Çeyrek altın, asgari ücret ve simit. Doğru mu? Bakın, o küçük gördüğü 45 liracık, bir simit 20 kuruşken 2002’de 225 simit alıyormuş, bugün verdiği 2 bin lira 133 simit alıyor. İkinci hesap, o gün 45 lira, verilen asgari ücretin yüzde 27’siymiş, bugün 2 bin lira asgari ücretin ancak yüzde 11’i. Ve o gün çeyrek altın 26 lira, inanmayan çarpsın, Bugün 4 bin 900 lira. O gün küçümsediği 45 liracık, 26 liralık çeyrek altından 1.7 çeyrek altın alıyormuş, bugün 2 bin lira, 4 bin 900 liralık çeyrek altından 0.4 çeyrek altın alıyor. Yani çeyrek altın üzerinden dört kat, simit üzerinden iki kat, asgari ücret üzerinden üç kat azalmış üniversite öğrencisine verdiği burs. Şimdi buradan bütün öğrencilere diyorum ki, ‘Bizim zamanımızın öncesini bilmezler, eski Türkiye şöyleydi, eski Türkiye böyleydi.’ Tayyip Bey gölge etmesin, son 22 yıllık gölgeyi çeksin, eski Türkiye’dekini versin, eğer asgari ücrete göre verecekse 5 bin lira, çeyrek altına göre verecekse 8 bin 300 lira öğrencilere eğitim-öğretim bursu vermesi lazım. Tayyip Bey, bak işte, ‘Nereden nereye?’ diyorsun. 2 bin lira vermek nereye, rahmetli Ecevit’in bugünkü parayla verdiği 8 bin 300 lira nereye. Bütün öğrencileri ve ailelerini, gördükleri tüm AK Partili milletvekillerine, AK Parti’yi savunan herkese bu hesabı anlatmaya, evlatlarının hakkını bu iktidardan sormaya davet ediyorum. Diğer yandan Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin barınma sorunu var. Devletin görevi ne? Öğrenciye yurt yapmak. Türkiye’de 100 öğrencinin 13’ü yurtta, 87’si başının çaresine bakacak. Evde mi kalır, özel yurda mı gider, bir yakının yanına mı gider, çadırda mı yatar ya da baş edemeyip memleketine mi döner? Yüzde 87’ye ‘Başının çaresine bak’ diyorlar. Diğer taraftan bu rakam İstanbul’da yüzde 2,6. İstanbul’daki 100 öğrenciden 2,6’sına devlet burs veriyor. Geri kalan yüzde 97,4’üne ‘Başının çaresine bak’ diyor. Bu yüzden, bu iktidara geçmişte oy vermiş ve bugünlere gelmiş tüm anne ve babalara diyoruz ki; ’Devletin asli görevi yurt yapmaktır.’ Biz yerel yönetimlere gelene kadar, İstanbul’a biz gelip de hiç olmayan yurtlara ilk adımı atana kadar İstanbul’da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir tane yurdu yoktu. Şu anda 61 tane yurt var. Bunu da vatandaşlarımızın bilgisine sunuyorum. İstanbul Büyükşehir’i de Mersin’de, Ankara’da, Adana’da, Antalya’da ve tüm Türkiye’de öğrenci yurtları yapan bütün belediye başkanlarımızı da alınlarının ortasından öpüyorum.
KALICI YAZ SAATİ UYGULAMASI: Kalıcı yaz saati uygulaması vatandaşlarımızı çıldırtıyor. Bundan 8 yıl önce damat Albayrak, güya ‘tasarruf edeceğiz’ diyerek, ‘4,5 milyar tasarruf edeceğiz’ diyerek yaz saati uygulamasını kalıcı hale getirdi. Yaz saati uygulaması altı ayda bir ileri geri alınırdı, kalıcı hale getirdi. Videolarda, ‘Nasıl? Namaza kalkıyoruz, artık yatmıyoruz’ diye gençlerle yumruk çakıyordu. Neymiş efendim? Sabah namazına kalkıyormuş, yatmadan güne devam ediyormuş. ‘Bu hesapla 4,5 milyar lira avantaj sağlayacağız’ dedi, bir tane rapor bu hesabı doğrulamadı. Bir kuruş avantaj sağlandığına ilişkin çalışma yok. Aksine eskiden kış saati uygulaması varken, sabah okullarda, işyerlerinde ışıklar açılmazdı. Sokak lambaları çocuklar çıkmadan sönerdi ya da onlar yoldayken sönerdi. Şimdi okula varılıyor, zifiri karanlık, sokakta lamba yanıyor, okulda lamba yanıyor, sabah giyinirken evde lamba yanıyor ama güya bizimkiler tasarruf ediyor. Türkiye ile aynı zaman diliminde birçok Avrupa ülkesi var, hiç birisi bunu akıl etmiyor, hepsi zarar ediyor. Bir tek bizim aklı bollar kendilerince tasarruf ediyor. Ama esas mesele sabahın köründe servise giden işçi kardeşim, küçücük çocuklar karanlıkta ve korkarak, endişe ederek okullarına, iş yerlerine gidiyorlar. Buradan bir kez daha akıl ve vicdan sahibi tüm bürokratlarımıza diyoruz ki; ‘Lütfen çalışın, rakamları çıkarın, bu beylerin önüne koyun. Bu tuhaf uygulamadan lütfen bu ülkenin öğrencilerini, gençlerini, çocuklarını erken saatte işe giden emekçilerini kurtarın.
MAYINLI ARAZİYE NUMAN BEYİ YOLLUYOR: Bir yandan millet geçim derdindeyken, Tayyip Bey emekliye, asgari ücretliye, çiftçiye, emekçiye, esnafa verdiği sözleri tutmazken Hüda Par’a verdiği sözleri tutuyor. Kadınları ortada bırakıp arkasından devleti çekip, İstanbul Sözleşmesi’nden bir imza ile çıktıkları gibi şimdi de o Hüda Parcıların açtığı tartışmayı, Anayasa’nın ilk dört maddesi tartışmasını kendileri sürdüremiyor, ‘Sorunumuz yok’ diyor, ‘Konuşmayız’ diyor. Ama o mayınlı araziye Numan Beyi yolluyor. Numan Bey güye entelektüel bir tartışma yapacak. Çıkmış bir de en son şunu söylemiş; ‘Kendimizden ve ne yapmak istediğimizden çok eminiz’. Kim? Anayasa’nın ilk dört maddesini tartışmaya açmak Meclis Başkanlığının kurumsal görüşü değilse, üzerine yemin ettiğimiz Anayasa’nın değişmez maddesini konuşmak tarafsız Meclis Başkanın işi değilse bu çoğul laf kimin? Kimsiniz? Meclis Başkanı bir kişidir. Tarafsızdır. Hiçbir partiden, hiçbir görüşten taraf olamaz. O, Anayasa’dan taraftır. İç tüzükten taraftır. O, eşitlikten taraftır, hakkaniyetten taraftır. Doğrusu budur. ‘Kendimiz ve yapmak istediklerimizden eminiz.’ Kimsiniz siz? Dört Hüda Parlı ile sensen beş kişisiniz en az. Senin yanında MHP var mı? Bugün gördüm ki, Devlet Bey baktı ki o gittiğin yolda mayına bastın, seni bıraktı. Tayyip Bey yanında durmadı. Şimdi, bakalım ne diyeceksin? Ama hepimiz bu oyunun farkındayız. Bu Hüda Par, gerek Hüda Par üzerinden, gerek yeniden bir kez daha seçilebilmek ümidiyle Anayasa’yı, yani her doğana değil, Erdoğan’a yapılmış anayasayı yeniden Erdoğan için değiştirmek amacıyla binbir numara ile Anayasa masasına bizleri çekebilmek, partileri çekebilmek için bin yol deniyorlar. Bir tanesi de Kurtulmuş’un seçtiği yoldur. Hiç öyle entelektüel tartışma yapıyorum havalarına girme. Net bir mevzu var. Biz orayı okuduğumuzda şunu görüyoruz. Orada yazanın ruhu şudur; ‘Türkiye Cumhuriyeti devletiyle de milletiyle de ülkesiyle de bölünmez bir bütündür.’ Tartışmaya kapalıdır. Nokta. Yok öyle yazmayalım, böyle yazalım. Sen diyorsun ki; ‘Üzerinde kalem oynatalım’. Ona gelince senin Hüda Par bayrağa karşı, Anıtkabir’e karşı, Başkent’e karşı, İstiklal Marşı’na karşı. Öbürü başkasına karşı. O yüzden CHP, Anayasa’nın ilk dört maddesinin tartışmaya açık olmadığının, değiştirelemez olduğu fikrinin taş gibi yanındadır, arkasındadır. Bu memlekette, bu ülkede bu konu tartışmaya kapalıdır.
MUHALEFETTE YUMUŞAMAYACAĞIMIZ BELLİ: Sayın Bahçeli bugün yine uzun bir süreyi bana ayırmış. Demiş ki; ‘Normalleşme çığırtkanları, normalleşme takıntısı olanlar’ diye lafa başlamış. Sonra dönmüş, dolaşmış, ‘Uzattığım el hesapsızdır, iyi niyetlidir’ demiş. Bir kere Sayın Bahçeli, bu normalleşmeyi tahmin ediyorum, neden bu noktaya geldiğini biliyorum. Geçen, evvelki haftalarda sen de il başkanlarını topladın. Ben bu haftasonu Türkiye’den 81 il başkanımız üç gün oturdular, konuştular, tartıştılar. Dedikleri şu, ‘Normalleşme millette karşılık buldu. Normalleşme CHP’nin siyaset alanını açtı. Normalleşme milletin tüm görüşleri birbirine ifade etmesine, gerçek bir demokrasiye olanak sağladı.’ Anketlere bakıyoruz; normalleşmeye destek... Tayyip Bey ‘yumuşama’ diyordu, kimse ‘yumuşama’ demek istemiyor. Muhalefette yumaşamayacağımız belli. Bu Meclis grubunun görevini yaparken yumuşamayacağı belli. Ama siyasetçilerin, kayıkçı kavgasına, birbiri ile konuşup değil de bağrışmasına, evde kavga eden anne ve baba gibi çoçuğun ‘İkinizi de duymak istemiyorum’ diye kulağını kapamasına Tayyip Beyin ihtiyacı var. Çünkü açık kulaklar CHP’nin yoksullar için konuştuklarını, hayat pahalılığı için konuştuğunu, demokrasi için konuştuklarını duyduklarında bize hak veriyorlar. O yüzden kutuplaşma, o yüzden gerginlikler isteniyor.
BAHÇELİ EL UZATARAK DOĞRUSUNU YAPIYORSUN, KONUŞMAK KAVGA ETMEKTEN İYİDİR: Baktılar ve gördüler ki anketinde, kamuoyu araştırmasında, toplumda CHP’nin lüzumsuz tartışmalardan kaçan, sürekli vatandaşın derdinden söz açan, vatandaşın gerçek sorunlarını tartışan, ona Meclis’te alan açan, ona sokakta ve mitingte alan açan siyaseti karşılık buluyor. Devlet Bey, normalleşmeye karar verdi. Devlet Bey demiş ki; ‘Uzattığım el hesapsızdır, iyi niyetlidir’. DEM’e uzattığı eli söylüyor. Düne kadar ‘kapatılsın’ dediği partiye, ‘Hazine yardımına el konulsun’ dediği partiye, el konmayınca ‘Anayasa Mahkemesi de kapatılsın’ dediği partiye, ‘terör odağı yuvası’ dediği partiye bize o partiye seçilmiş milletvekillerine, diyalog kurduğumuz, el sıktığımız için demediğini bırakmayan Devlet Bey ‘Uzattığım el hesapsız, kitapsızdır’ demiş. Ben ona diyorum ki; ‘Devlet Bey doğrusunu yapıyorsun. El uzatmak iyidir. El, sıkışmak iyidir. Konuşmak, kavgadan iyidir. Diyalog kuru inattan iyidir. Barışmak, küslükten iyidir’. Bu yaptığın için seni eleştirmiyorum. Dün bana dediklerini dönüp de şimdi sana söylemiyorum. Diyorum ki; ‘El uzatman doğrudur. Milletin temsilcisine uzatılan el milletin kendine uzatılan eldir. Milletin temsilcisine gösterilen saygı onu seçene gösterilen saygıdır. Bir partiyi yok saymak, ona oy veren seçmeni yok saymaktır. Yıllardır bunu yapmadım. Yaptığınız için size karşı çıktım. AK Parti’ye karşı çıktık. Milletin tercihi sanaysa milli irade baştacı. Tercihi banaysa milli iradeyi al aşağı. Beka sorunu. DEM’eyse milli irade milli irade değil bölücülük, terör örgütü. Bu anlayıştan vazgeçmek doğrudur.
ELLER BİRBİRİNE KAVUŞSUN DİYE HAFTAYA DİYARBAKIR'DA OLACAĞIZ: O yüzden bu sürecin kendisine dair, efendim CHP ne söyleyecek? Bir kez şunu söyleyeyim. CHP ne söylerse kendi söyleyecek. TV’deki yorumcular ağzıyla, bir takım ezberlerle, bir takım maksatlarla, bir takım hesaplarla konuşanların ya da hesapsız kitapsız, üç beş fazla reyting için ortalığı gerenlerin ağzıyla değil bu parti konuşacaksa genel başkanının, grup başkanvekillerinin, sözcülerinin, milletvekillerinin ağzıyla konuşacak. Ayrıca bu parti konuşmak için ya da kendi milliyetçiliğini ispat için Devlet Beyden icazet almayacak, bu parti demokratik bir açılım yapmak için DEM’den de bir çağrı beklemeyecek. Ama beklenenlere şunu söyleyeyim, şu kadarını söyleyeyim. Bu parti gelecek hafta genel başkanıyla, kuvvetli bir milletvekili grubu, yöneticileriyle Diyarbakır, Batman, Mardin, Şırnak, Hakkari, Van’da olacak. Bu parti orada açılan yumruklar sıkılsın diye değil. Eller birbirine kavuşsun diye. Birbirini duymayan kulaklar yeniden kapansın diye değil birbirine kulak versin diye. Bu parti gözyaşlarının durma ümidi doğarsa aman ha çatışmalar sürsün, gözyaşları sürsün, analar ağlamaya devam etsin diye değil o dünyanın en kıymetli şeyi, analarımızın gözyaşı dursun diye. Bu parti artık daha fazla şehit gelmesin diye. Bu parti terör yüzünden, oradaki çatışmalar, terörle mücadele yüzünden oraya hizmet etmemenin bahanesi kalmasın diye, bu ülkedeki tüm vatandaşlar anayasadaki gibi fiilen de özgür olsun, özgür olduğunu hissetsin, kendini bu milletin, bu ülkenin onurlu ve eşit vatandaşları görsün diye. Kürt kendini Türk’ten geri, Alevi kendini Sünni’den daha az eşit hissetmesin diye üstüne düşen ne varsa bunu cesaretle yapacak.
BİZ KARDEŞLİK, EŞİT YURTTAŞLIK İÇİN NE GEREKİYORSA YAPARIZ: Kimsenin şüphesi olmasın. Ne Devlet Beyin bizi hapsettiği yerde, ne DEM’in Sayın Eş Genel Başkanının bize işaret ettiği, istikamet verdiği yerde. Ne Devlet Beyin korkularını sözde, endişelerini sözde haklı çıkaracak bir şey yaparız, ne DEM’in geçmişe bir takım referanslarla ortaya koyduğu güvensizlik üzerinden aman kendimizi birilerine beğendirteceğiz diye olmadık bir şey yaparız. Biz Kürt’ün, Türk’ün, Alevi’nin, Sünni’nin kardeşliğinin, eşit yurttaşlığının, bu Türkiye’de yaşayan, Anadolu’da yaşayan, Trakya’da yaşayan her ananın gözünün yaşının durması için üzerimize ne düşüyorsa onu yaparız. Cesaretle yaparız. Şimdi bir çağrıda bizden. Biz siyasetin kısır kavgalardan, şahsi tartışmalardan uzaklaşmasını sadece milletin gerçek sorunlarının konuşulmasını istiyoruz. siyasi hattımızı da buna göre belirliyoruz. Milletin iradesiyle kavga etmiyor. Milletin seçtikleriyle didişmeye girmek yerine milletin sorunlarını önlerine koyuyoruz. Bu milletin istediği, kavga yerine diyaloğu, sorularının çözülmesi için artık sözün öne çakmasını, sıkılı yumrukların açılmasını savunuyoruz.
ERDOĞAN'A SESLENİYORUM: Bu milleti millet yapan değerler olduğu gibi bu milletin, bu ülkenin önemli günleri de var. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı bunlardan bir tanesi. Her sene olduğu gibi bu resmi törenlere katılacağız. Şimdi buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Sözüne çok kıymet verdiği Sayın Bahçeli’ye sesleniyorum. Bu sene Cumhuriyet Resepsiyonu’nu Atatürk’ün vasiyetine rağmen, tüm yargı kararlarına rağmen, Atatürk Orman Çiftliği’nin bağrına bir hançer gibi saplanmış o sarayda değil de milletin evinde, Atatürk’ün evinde gelin Çankaya Köşkü’nde yapın. Çankaya Köşkü’nde yapın Cumhuriyet Resepsiyonu’nu. O resepsiyona Çankaya Köşkü’nde yaptığınız takdirde göreceksiniz ki bu parlamentonun milletvekillerinin hepsi, partilerinin hepsi, siyasilerinin hepsi gelecek. Devlet Bey Meclis’te gidip sıtığınız eli yine sıkacaksanız gelin Çankaya Köşkü’ne, Cumhuriyetin, Atatürk’ün, bu milletin gerçek evine. Hepimizin ama hepimizin kabul ettiği, gurur duyduğu Çankaya Köşkü’ne o resepsiyonu taşıyın, 10 yıldır yarattığınız suni tansiyondan, ayrışmadan bu milleti kurtarın. Cumhuriyet Resepsiyonu'nun yapılmasını ve Çankaya Köşkü’nde yapılmasını Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a önemle ve kaçınmaması, bu memleketi kutuplaştıracak bir adım atmaması ümidiyle teklif ediyorum. (HABER MERKEZİ)
Bahçeli: Uzattığım el yanlış yorumlanmasın
Bahçeli'nin 'uzattığı el' neyi işaret ediyor: Yeni bir 'çözüm süreci' mi, tuzak mı?