Sol ve İslamcı pencereden 'Filistin Davası': Hamas'ın ortaya çıkışı ile sorun hangi yöne evrildi?

Hamas-İsrail çatışması Filistin meselesini yeniden gündeme getirdi. Türkiye’de sol ve İslamcı kesimin Filistin meselesine dair tutumunu ve değişen bakış açısını 68 kuşağından Mustafa Yalçıner ve AKP kurucusu Fatma Bostan Ünsal ile konuştuk.

Çimen CAN


İSTANBUL - Hamas militanlarının Gazze’ye sızması ile başlayan İsrail-Hamas çatışmasında iki hafta geride kaldı. Tansiyonun düşmediği topraklarda, ölü sayısı her geçen gün artarken yıkımın boyutu da büyüyor. Filistin-İsrail meselesi sadece kendi coğrafyasında değil hem dünyanın hem de Türkiye’nin yarım asrı geçen siyasetine etki etmiş bir mesele. Başta 68 kuşağı olmak üzere Türkiye’de sosyalist gençlik Filistin davası için mücadele etmiş, Deniz Gezmiş ve arkadaşları iki grup halinde Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC) saflarına katılmak için Filistin’e kaçak yollardan girmişti. Türkiye Sosyalist hareketi içerisinde böylesine önemli bir yere sahip olan Filistin Meselesi 80’li ve özellikle de 90’lı yıllara geldiğinde İslamcı örgütler açısından da ele alınan bir mesele haline geldi. Türkiye’de solun ve İslamcıların ortak tek gündemi olan Filistin meselesine bugün her iki kesim de kendi penceresinden destek veriyor.

Dünü ve bugünüyle Türkiye’de Filistin meselesinin nasıl ele alındığını 68 kuşağı devrimcilerinden Yazar Mustafa Yalçıner ve AKP’nin kurucularından akademisyen Fatma Bostan Ünsallı ile konuştuk.

'FİLİSTİN ULUSU DA TIPKI KÜRT ULUSU GİBİ EZİLEN BİR ULUS'

1960’lı yıllardan bugüne Türkiye’deki sol ve İslamcı yapıların Filistin Meselesine yaklaşımı neydi? Bu mücadeleye nasıl bir destek sundular?

MUSTAFA YALÇINER: Filistin ulusu tıpkı Kürt ulusu gibi ezilen bir ulus. Bölgenin ezilen uluslarından önemli bir tanesi. Toprakları işgal altında, hakları tanınmıyor, yaşam hakkı tanınmaz bir durumda. Türkiye solu dün de bugün de ezilen bir halk ezilen ulus olarak her daim Filistin halkına yakınlık duydu, onların acılarını yüreğinde hissetti hissediyor. 1960'larda ben de İsrail ile çarpışmak üzere Filistin’e gittim. Bu bir iki kişiyle sınırlı olan bir şey değildi. Türkiye solunda oldukça gelişkin bir eylemdi. Şimdi de Türkiye solu Filistin davasına sahip çıkıyor. Bugün dünden farklı olarak bir de dinciler, siyasal İslamcılar sahip çıkıyor. Ama dün onlar ortalıkta hiç gözükmüyorlardı. Örneğin 1960'larda Hamas gibi dinci bir Filistin örgütü olmadığı için hiç akıllarının ucunda Filistin'e sahip çıkmak yoktu. Cezayir’in kurtuluş savaşında Cezayir’in karşısında Fransa'yı desteklediler. Filistin meselesinde bir tutum almadılar. Örneğin biz Filistin’deyken zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay Ürdün’ü ve İsrail'i ziyarete geldi. Tersine bir tutum gösterme hali vardı. Çok kısa bir süreci saymazsak Türkiye'nin egemenleri İsrail ile ilişkilerini sürdürdüler hala da sürdürüyorlar. Örneğin Türkiye ile İsrail arasında 10 milyar dolara varan bir ticari alışveriş var. Hiç utanmadan hiç sıkılmadan bunu sürdürüyorlar ve Filistin davasına sahip çıktıklarını söylüyorlar. Ezilen bir ulus olarak Filistin’in devlet olma hakkına sahip olmasını Türkiye solu, sosyalistleri sakınmasız destekliyor.

'80'Lİ YILLARDAN BERİ KUDÜS VE FİLİSTİN MÜSLÜMAN CAMİANIN ÖNEM VERDİĞİ KONULARDI'

FATMA BOSTAN ÜNSAL: Aslında 80'li yıllardan itibaren Kudüs ve Filistin Müslüman camianın önem verdiği konulardı. 12 Eylül'ün hemen öncesinde Milli Selamet Partisi Büyük Kudüs mitingi düzenlemişti. Yani sadece sol kesimin daha çok önem verdiği bir husustu diyemeyiz. İslami kesim önem vermiyordu, Hamas ortaya çıkınca önem vermeye başladı diye bir kabul var ama bu çok doğru bir kabul değil bence.

Genelde bunu bir insanlık sorunu olarak görüp, soluyla İslamcısıyla hep birlikte mücadele etmeliyiz. Ama İslamcı çevrede bu daha çok bir Yahudilik sorunuymuş gibi algılanıyor. Bu mücadeleyi de parçalıyor. Bir insanlık sorunu, bir zulüm sorunu olarak görmek, bir işgal sorunu olarak görmek daha anlamlı. Bence en önemlisi İsrail'in 1948 yılından itibaren yani kuruluşundan itibaren kendisine yönelik uluslararası kurumların ve insanlığın müeyyidelerini uygulamamış olması. Bu durum tüm dünyada hukukun geriye gidişine de bir zemin oluşturuyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hem sağlık hem hukuk hem de kurumlar açısından çok büyük bir yol kat edildi. Örneğin Birleşmiş Milletler gibi kurumlar ortaya çıktı, bir daha savaş olmasın diye çok daha rafine uluslararası insanca hukuk inşa edildi. Ancak bugün uluslararası kurumlar bazı ülkeler için hiç önemli olmuyor. Örneğin Irak yanlış bir şey yaptığında işgal edilebiliyor ama İsrail yanlış bir şey yaptığında yaptırım uygulanmıyor, işgal edilmiyor. Dindar ve sol gruplar işte tam da bu konuda bir araya gelememişlerdir. Bence uluslararası hukukun tam rafine bir şekilde uygulandığı zeminde ortak hareket edebiliriz Müslüman kesim bunu bir Yahudilik sorunu olarak ya da Yahudilik tezahürü olarak görüyor ama bugün görüyoruz ki ABD'de Yahudiler kongreye basıyor bizim adımıza orada katliam yapmayın diyor.

1948'den sonra dünyada soğuk savaş dediğimiz bir durum ortaya çıktı. Bu soğuk savaş sırasında da daha ziyade Rusya Filistin tarafında ABD ise İsrail tarafındaydı. Soğuk savaşın etkileri nedeniyle Türkiye'de de dindar kesiminin oraya bakışı farklılaştı. İran devriminden sonra ve yavaş yavaş soğuk savaşın etkisinin de azalması ile beraber İslami kesim Filistin meselesine daha duyarlı oldu diyebiliriz.

'FİLİSTİN'DE İDEOLOJİK OLARAK BÖLÜNME DİNCİLİĞİN ÖRGÜTLENMESİ İLE OLDU'

Hamas’ın ortaya çıkışı ile Filistin davası hangi yöne evrildi?

MUSTAFA YALÇINER: 1960’ların sonu 1970’lerin başında El Fetih fedaisiydim. O zaman Hamas diye bir örgüt yoktu. Hamas’ın ortaya çıkması ilerleyen süreçlerde oldu. Hangi süreçlerdi bunlar? Yaser Arafat’ın Sovyetler Birliği'ndeki çöküşle sürdürülemez hale gelen Filistin davasını, Amerikalıların önünde önce esneyerek sonra giderek boyun eğme yoluyla çözmeye uğraşmasıyla gündeme geldi. Bu Filistin halkının büyük bir kesiminde onay bulmadı, buradan Hamas diye bir şey çıktı. Ne acıdır ki Hamas'ın önünü açan ise İsrail ve Mossad oldu. Çünkü Filistin halkını başka türlü bölemiyordu. O dönem Filistin’de bir takım sol örgütleri vardı. Bu örgütlerin genel olarak sola demokrasiye açık bir yanları vardı, bir araya gelebiliyorlardı. Filistin’de ideolojik olarak bölünme dinciliğin örgütlenmesi ile oldu. Tabi Hamas bir IŞİD değil. IŞİD mezhepçi bir örgüt, karşısında kendi mezhebinden olmayan kim varsa durum almış halde. Bir de Hamas ve Hizbullah gibi örgütler var. Birisi şiir birisi Sünni. Birisi Lübnan’ın diğeri ise Filistin’in kurtuluş davası içerisinde kendilerine bir yer bulmuş örgütler. Yani sadece dinci olmakla kalmayan aynı zamanda ulusal kurtuluş örgütleridir. Hamas’ı eleştirebiliriz, Hamas'ın yolundan yürüyecek halimiz yoktur. Üstelik yaptıkları yanlışlar İsrail’in eline ciddi kozlar veren, halklara zarar veren yanlışlardır. Bunları hiç sakınmadan eleştiririz. Ama Hamas’ı hedefe koyarak hele İsrail'in yanında bir tutum almak olacak iş değil. Evet Hamas İsrail'e karşı mücadele eden bir örgüttür ve biz genel olarak Filistin davasına destek veriyoruz. Bu kapsamda Hamas’a da sen çekil seni tutmuyoruz demeyiz. Siyasal İslam böyle bir ideolojik temele sahip diye de sivilleri hedefe koymalarını da kabul edemeyiz tabii. Zaten aramızdaki fark da budur. Bana sorarsanız Hamas, sahip olduğu perspektiften dolayı Filistin davasını çözemeyecek bir örgüttür.

'HAMAS'I KONUŞMAK YERİNE İSRAİL'İN SALDIRGANLIĞINI KONUŞMAMIZ GEREKİYOR'

FATMA BOSTAN ÜNSAL: Amerika'nın Rusya ve Afganistan savaşında Taliban’ı desteklediğini biliyoruz. Keza IŞİD’in yine Esad'ı devirmek için orada güç kazandığını biliyoruz. Filistin Kurtuluş Örgütü de aslında bir terör örgüt olarak görülüyordu. FKÖ tam olarak muhatap kabul edilse Hamas’a gerek yok denilebilirdi. Yani sadece Hamas terör örgütü olarak görülmüyordu. Bence bugünden itibaren Hamas’ı konuşmak yerine İsrail'in çok açık bütün insanlığın birikimini hiçe sayan tavırlarını ve saldırganlığını konuşmamız gerekiyor. Bir hastanenin bombalandığı ve bir anda 500-700 kişinin öldüğü bir ortamdan bahsediyoruz. Bunun nasıl durdurabilirizi konuşmak gerekiyor. Yine İsrail'in daha önce yapmış olduğu saldırıları gündeme yeniden getirmek gerekiyor ama bunların hiçbiri konuşulmuyor ne yazık ki…

İsrail Birleşmiş Milletlerin pek çok kararını uygulamıyor ve hiçe sayıyor. Dünya kamuoyunun buna çok dikkat etmesi gerekiyor. Üçüncü Dünya Savaşı çıkmasın diye ortaya koyduğumuz hukuk ve kurumlar herkesi bağlasın diyorsak çifte standart olmaması için artık İsrail'in bu saldırılarına hayır demek gerekiyor. Bundan sonra Hamas’ı değil İsrail'in durdurulma ihtimali üzerine konuşmak gerekiyor.

'TEZKERE ÇIKARAN HÜKÜMET İSRAİL'İN İŞGALİNİ ELEŞTİREBİLİR Mİ? KENDİSİ İŞGALCİ DEĞİL Mİ?'

AKP’nin 20 yıllık iktidarında Filistin meselesine yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

MUSTAFA YALÇINER: Türk hükümeti kendisi daha yeni tezkere çıkardı. Bu ülke dışına asker göndermek ile ilgili bir tezkere. Böyle bir tezkereyi çıkaran hükümet İsrail’in işgalini eleştirebilir mi? Kendisi işgalci değil mi? Afrin'de ne oluyor, Kobane'de neler yaptı? Böyle bir dış politika yürüten hükümetin İsrail'in işgallerini, yaptığı mezalimi zulmü kınaması, kendisi bomba atarken bombalara karşı çıkması hiç inandırıcı değildir. Avrupa ülkelerinin liderleri İsrail'e giderek destek veriyor ancak Erdoğan her iki tarafa da itidal çağrısında bulunuyor. İki tarafa itidal tavsiye etmek ne demektir? Bir tarafta hastane vuranlar var diğer tarafta kendini savunanlar var. Neyin itidali, kim kime itidal gösterecek? Eğer destekliyorum diyorsan silah desteği, gıda desteği, acil insani desteklerde bulunmanız gerekiyor. Siz bunların hiçbirini yapmayıp itidal çağrısında bulunuyorsunuz ama İsrail'le de ilişkileri sürdürüyorsunuz.

'DİNDAR KESİM İÇİN AK PARTİ DE BİR DAVA FİLİSTİN DE BİR DAVA'

FATMA BOSTAN ÜNSAL: 1 Mart 2003 yılındaki tezkerede büyük bir savaş karşıtı cephe vardı. O dönemde hem ana akım medya hem dindar çevre buna çok rahatlıkla karşı çıkabiliyordu Tabi bu Ak Parti'nin sunduğu bir özgürlük müydü? Değildi. Türkiye'nin içinde bulunduğu bir ortamdı ve böyle bir ortam sağlandığında ancak dindar camiada bu konudaki görüşlerini rahatlıkla söyleyebilir.

Filistin meselesinin aslında bir sınav olduğu dünyada da konuşuluyor; haksızlığa uğrayanın yanında ve zulme karşı olmak üzerinden. Türkiye'de kamu kurumlarının şeffaflığı ve hesap verebilirliğinin çok zayıf olması, insanların Filistin meselesinde iktidarın tutumunu tartışabileceği bir zemin olmaması nedeniyle bunu net bir şekilde bilme ve takip etme imkanı olmadığını düşünüyorum. Ayrıca dindar kesim için AK Parti de bir dava Filistin de bir dava. O yüzden birden iktidarı bir kalemde silip atamayacaktır. Bunu hesaba katarak bazı tutarsız davranışları da mazur görebiliriz. Ben kendi adıma söylemeliyim ki dindar kesim, sol kesim herkesin adalet ve hukuk zemininde bir araya gelebileceği bir meseledir Filistin meselesi.

AK Parti, 20 yıllık iktidarı sürecinde adeta kendi kendine ateş ettiğini görüyoruz. Kurulduğunda Avrupa Birliği'ne gireceğini ve referans olarak onu aldığını söyleyen bir parti vardı. İstanbul Sözleşmesi’ni kabul etmiş diğer devletlerin de bunu kabul etmesi için lobi çalışması yapmıştı. Şimdi tam tersi olarak tek taraflı beyan ile çekildi. AK Parti'nin kendi doğrularında uzaklaştığını görüyoruz. Elbette politikalar değişebilir ama bunun tartışarak olması önemli. Örneğin Suriye'ye yönelik savaşçı politikaların dışında olan kurumlar o zaman hain ilan edilirken bu dönemde Suriye ile barış politikası kabul edilince dönüp o kurumlara siz çok haklısınız biz yanlış yaptık demiyoruz. Bunlar hala hain olmaya devam ediyorlar. Eleştiri özeleştiri yaparak politika değiştiriyorsanız bu yeni açılımlara yol açar ama rüzgarın hangi yönden esmesine bağlı olarak politika değiştirince çok büyük bir güvensizlik ortaya çıkıyor.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar