Tanrıkulu: HDP’nin kapatılmasına dair iddianame MHP'de yazıldı

Tanrıkulu: HDP’nin kapatılmasına dair iddianame MHP'de yazıldı
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, "Kürtler için ikinci alternatif artık kesinlikle CHP’dir" diye konuştu. Tanrıkulu HDP'ye yönelik kapatma davasına ilişkin de "MHP Genel Merkezi’nde yazıldığına dair bilgi zaten var hepimizde" açıklaması yaptı.

Artı Gerçek - CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu gündeme dair açıklamalarda bulundu. Kürtlerin CHP ile ilişkisine dair konuşan Tanrıkulu, "Kürtler için ikinci alternatif artık kesinlikle CHP’dir" ifadesini kullandı.

Kayyım atamaları ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Öcalan çağrısını da değerlendiren Tanrıkulu "HDP'nin kapatılmasına ilişkin iddianamenin MHP Genel Merkezi’nde yazıldığına dair bilgi zaten var hepimizde. Yani DEM’in kapatılmasını ve siyasetçilerinin tutuklanmasını isteyen bir siyasi parti liderinin 'Öcalan gelsin burada konuşsun' diyerek barış ihtiyacına dikkat çekmesi önemli bir şey tabii ki" diye konuştu.

T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Tanrıkulu'nun açıklamasının ilgili bölümleri şöyle:

- DEM Parti geçen hafta kendi üç belediyesine kayyım atanıncaya kadar ihtiyatlı bir iyimserlik sergiledi. Bahçeli’nin çağrısına karşı eleştirel bir pozisyon almadılar. halbuki siz şimdi bu siyasi çizginin siyasetçilerinin son 9 senedir en büyük darbeyi alanlar olduğunu hatırlatıyorsunuz. o halde şunu soralım; bugün yeni bir barış projesi varsa DEM Parti’nin buna ilişkin soru işaretleri yok mudur?

Kesinlikle var. DEM Partililerin de Kürt kanaat önderlerinin de hepsi dostlarım sonuçta ve temas edip konuşuyorum onlarla. Siyasetten önce birçok ortamda, sivil toplumda birlikte olduğumuz kişiler bugün DEM Parti içinde siyaset yapanlar. Hatta birçoğunun avukatlığını yaptım 2000'Li yıllarda. Selahattin'inkini yapmıştım mesela. Ahmet Türk 1994’te tutuklandığında keza. Şimdi siyaset yapan veya yapamayan ya da şu an yurt dışında olan pek çoğunun avukatlığını yapmışım ben. Osman Baydemir, Hatip Dicle var…

Bakın, Kürtler ‘barış’ kelimesini Kürtler kimden duyarlarsa duysunlar sırtlarını dönmezler. Ama bunun samimiyetini ölçerler. Böyle cepheden karşı çıkmazlar yani. Bakarlar, tartarlar. Sonuçta şu var; bizim sütten ağzımız yandı, yoğurt yiyip gerek yiyeceğiz. Ben de o duygu içerisindeyim. Hiç olmadık bir zamanda, hiç beklemediğimiz bir siyasi aktörden geldiği için daha dikkatli bakıyoruz şu anda. Bugüne kadar Kürt meselesinde kutuplaştıran, toplumda nefret söyleminin yayılmasına neden, yan sırada oturan siyasi partinin kapatılmasını isteyen bir lider bu. Hatta DEM Parti’nin kapatılmasına ilişkin iddianamenin MHP Genel Merkezi’nde yazıldığına dair bilgi zaten var hepimizde. Yani HDP’nin kapatılmasını ve siyasetçilerinin tutuklanmasını isteyen bir siyasi parti liderinin “Öcalan gelsin burada konuşsun” diyerek barış ihtiyacına dikkat çekmesi önemli bir şey tabii ki.

- Bahçeli’nin “Öcalan gelsin Mecliste konuşsun” demiş olması birden HDP’nin kapatılmasına da karşı çıkmaya başlayacağı anlamına da gelmeyebilir. Nitekim 2013- 2015 sürecinde DEM’in öncülü BDP’ye bir anlamda bir ‘postacılık’ görevi verilmişti. CHP’nin ‘masayı Mecliste kuralım’ çağrısı havada kalmıştı. Bugün de Bahçeli “Ne Kandil ne Edirne” diyor. Selahattin Demirtaş’ı süreçten dışladığı gibi DEM’in konumundan da bahsetmiyor. Bu haliyle sivil siyaset açısından daha da geride bir yöntem gibi durmuyor mu Bahçeli’nin önerdiği?

Biraz önce söyledim; Bahçeli’nin barış ihtiyacına dikkat çekmesi değerli ve önemli. Ama çatışmanın sonlanması bakımından önerdiği yöntem son derece yanlış. Öcalan, evet bir siyasal aktördür. 25 yıldır hapistedir ama sonuçta kendi kurduğu örgütü üzerinde halen bir etkisi ve hakimiyeti vardır. Dolayısıyla kendi kurduğu örgütle ilgili bir söz söylemesi önemli. Ama en sonda söylenecek sözü en başta söylerseniz bu meselede travma yaşamış, bu meselenin yarattığı yıkım üzerinden öfke sahibi olmuş insanları barış isteğinin çok uzağına, hatta karşı tarafına itersiniz. Bahçeli’nin sözleri tam olarak buna sebep oldu. Başka bir kutuplaşma cephesine neden oldu; toplumsal barış konusu da kutuplaşma konularından birisine dönüştü. Oysa adım adım gidilmeliydi. Ben şimdi bugün ‘barış istiyoruz’ diyenden çok ‘böyle bir barış istemiyoruz’ diyen görüyorum.

“31 Mart seçimlerinin sonucunda AKP bir taraftan bir seçim yenilgisi aldı, bir taraftan da güvenlik eksenli politikaların aleyhinde çalışmaya başladığını fark etti” diyorsunuz. Yani “Kürt seçmen tabanını hızla kaybettiği için bu yola girdi” diyorsunuz. Doğru mu anlıyorum?

Evet, Kürt seçmenin kendisinden koptuğunu gördü.

- O zaman size göre Kürtlerin DEM’e alternatif adres olarak AKP’yi görmeleri durumu bitti mi? AKP iktidara geldiği 2002’den beri durum buydu zira.

Bunun sonuna gelindi, evet. Kürtler için ikinci alternatif artık kesinlikle CHP’dir. Bütün kamuoyu yoklamaları da bunu gösteriyor zaten. Özgür Özel'in yapacağı gezi, bu duyguyu daha da güçlendirmeye dönük bir geziydi. “Türkiye partisi olarak bu meseleyi biz çözeceğiz” denildi, kısa kesip dönmek durumunda kalmasa Diyarbakır dışındaki diğer şehirlerde de bunu diyecekti. Özgür Özel’in Kürtlere hissettirmek istediği duygu “her biriniz artık eşit hissedeceksiniz” duygusuydu. Özgür Özel, o duyguyu yaratma konusunda bir çaba içerisinde. Ve ben görüyorum ki söylediklerimiz şu an eksik gelebilir ama CHP, bu duygu ortaklığını Kürtlerle büyük ölçüde kurmuş durumda.

Bakın Erdoğan bugüne kadar bu meseleyi hep kendi siyasal çıkarları için kullandı. Siyasi geleceği için kullandı. Şimdi de yine kesinlikle kendi gündemi var, kesinlikle. 2023 seçimleri öncesinde hükümetin ortaya attığı yalanı dolanı gören Kürtler Erdoğan'a bir daha nasıl güven duyacaklar? Sahte videolarla siyaset yapan bir liderliğe nasıl güven duyacaklar?

SÖYLEŞİNİN TAMAMI

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar