Yeşil Sol'dan Adalet Bakanlığı'na çağrı: 'Cezaevlerindeki tecrit politikalarına son verilsin'

Yeşil Sol'dan Adalet Bakanlığı'na çağrı: 'Cezaevlerindeki tecrit politikalarına son verilsin'
Yeşil Sol Diyarbakır milletvekilleri Adalet Kaya ve Serhat Eren, cezaevlerindeki hak ihlallerine ilişkin basın açıklaması yaptı. Cezaevlerinin işkencenin, kötü ve keyfi muamelenin merkezi haline geldiğini söyleyen Eren, Adalet Bakanlığı'na çağrı yaptı.

Rojhat ABİ


DİYARBAKIR - Yeşil Sol Parti Diyarbakır milletvekilleri Adalet Kaya ve Serhat Eren, tecrit politikası, hasta tutuklular ve cezaevlerindeki hak ihlallerine ilişkin basın açıklaması yaptı. Cezaevlerinin işkencenin, kötü ve keyfi muamelenin merkezi haline geldiğini söyleyen Eren, Adalet Bakanlığı'na harekete geçme çağrısı yaptı. Adalet Kaya da siyasal iktidarın tecrit politikasının ülkenin tüm cezaevlerinde kendini gösterdiğini belirterek, buna derhal son verilmesi gerektiğini söyledi.

'ADLİ VE SİYASİ TUTUKLULAR AYNI YERDE OLMAMALI'

Yeşil Sol Parti Milletvekili Serhat Eren, adli ve siyasi tutukluların aynı yerde kalmaması gerektiğini defalarca dile getirmelerine rağmen cezaevi idareleri ve Adalet Bakanlığı'nın bunu önemsemediğini vurguladı. Eren, şöyle konuştu:

"Adli ve siyasiler pek çok cezaevinde aynı koridorlarda tutulmakta, aynı ring aracında hastaneye götürülmekte, ortak faaliyetlere beraber çıkarılmaktadır. İzmir Kırıklar Cezaevi'nde, Diyarbakır 2 Nolu Yüksek Güvenliklide, Tarsus'ta, Kırşehir S Tipinde, Maraş-Türkoğlu’nda, Eskişehir’de bu uygulama devam etmektedir. Siyasi tutsaklarla IŞİD’liler aynı anda görüşe çıkarılmakta, aileleri yan yana getirilmektedir. Bu konuda İHD’ye, ÖHD’ye pek çok başvuru gelmekte ve mahpuslar yaşamlarından endişe ettiklerini iletmektedirler. Ancak tüm raporlara, başvurulara rağmen bakanlık bu uygulamasını değiştirmemektedir."

'İYİ HAL KRİTERLERİ SİYASİ TUTUKLULARIN ALEHİNE'

2020 yılında İnfaz Kanunu’nda yapılan değişiklikle, koşullu salıverilmeyi düzenleyen 89. maddede anayasaya aykırı, belirsiz ifadeler taşıyan iyi hal kriterleri getirildiğini, Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik çıkarıldığını hatırlatan Eren, şöyle devam etti:

"Bu kanun değişikliği ve yönetmelik hükümleri hukukun en temel ilkelerinden lehe kanun ilkesi gereği, suç tarihi daha önce olanlara uygulanmaması gerekirken uygulanmakta ve anayasaya aykırı bir şekilde hukuki belirlilik içermeyen, yoruma açık, son derece subjektif olan iyi hal kriterleri, istisnasız tüm siyasi tutsakların aleyhine değerlendirilmektedir."

'SİYASİ HÜKÜMLÜLERİN İNFAZLARI YAKILIYOR'

İdare ve gözlem kurullarının kararlarına değinen Eren, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Fazla kitap okuma veya az sayıda kitap okuma, cezaevi imamıyla görüşmeme, pişman olduğunu beyan etmeme, dosyasıyla ilgili konuşmama, halay çekme, fazla su tüketme, elektrik faturasının yüksek olması, içeride üniversite bitirmeme, diğer tutsakların görüşçüleriyle selamlaşma, kurum personeline kayıtsız kalma, bakanlıktan gelen evraka imza atmama, HDP’de belediye eş başkanlığı yapma, HDP çalışmalarına katılma gibi bahaneler infaz yakmanın gerekçesi olarak gösterilmektedir.

Tutsaklar, cezaevi savcısının başkanlık ettiği mülakata alınarak yeniden yeniden yargılanmaya çalışılmakta ve özellikle de politik tutumları ve iradeleri boyun eğdirilmeye çalışılmaktadır.”

'300'E YAKIN SİYASİ HÜKÜMLÜ KOŞULLU SALIVERMEDEN YARARLANDIRILMIYOR'

Siyasi hükümlülerin koşullu salıvermeden de mahrum bırakıldığını belirten Eren, pişmanlık dayatmasına maruz bırakıldıklarını söyledi. Eren, şöyle konuştu:

"Bugün tespit edebildiğimiz kadarıyla 300’e yakın siyasi tutsak adeta rehin gibi, idari bir organ olan idare ve gözlem kurulları tarafından özgürlüğünden mahrum bırakılmaktadır. Öyle ki 30 yıllık müebbet hükümlüler bir ömürlerini cezaevinde geçirmelerine rağmen koşullu salıverme hakkından faydalanmak için yeniden yargılanıyormuşçasına pişmanlık dayatmasına maruz kalmaktadırlar.

Bunun ne hukuki ne ahlaki bir yanı vardır. Tutsakların hürriyetlerinin kısıtlanması ancak ve ancak yargı kararlarıyla olur. Kurul kendisini yargı yerine koyarak tutsakların hürriyetleri yasadışı bir şekilde kısıtlamaktadır."

'ATK AĞIR HASTA TUTUKLULARI ÖLÜME SÜRÜKLÜYOR'

Hasta tutuklu ve hükümlülerin tedaviye erişim hakkının da engellendiğini dile getiren Eren, şu ifadeleri kullandı:

“Zamanında hiçbiri gerekli ve etkili tedaviye ulaşamıyor. Zaten cezaevinin hijyenden uzak, havasız, güneş almayan, insanları tecrit eden sosyalleşmekten uzak tutan yapısı insanı hasta ettiği gibi hasta olanların durumu daha da kötüleşiyor. Siyasi iktidarın güdümündeki Adli Tıp Kurumu (ATK) siyasi tutsaklara ayrımcı ve düşmanca yaklaşarak ağır hasta mahpuslara 'cezaevinde kalabilir' raporları vererek onları adeta ölüme sürüklüyor.

Ölümcül bir hastalığı olmayan ancak kendini bile tanıyamayan, konuşamayan, öz bakımını yerine getiremeyen pek çok hasta mahpus da cezaevinde bırakılarak işkenceye dönüşen bir yaşam sürmek zorunda kalıyor."

'SÜRGÜNLER, TUTUKLULAR VE AİLELERİNE EZİYET'

Cezaevlerindeki yaşanan bir diğer büyük sorunun ise tutuklu ve hükümlülerin ailelerinden çok uzak şehirlere sürgün edilmesi olduğunu aktaran Eren, şöyle devam etti:

"Yıllarca yaşlı, hasta olan anne babasını, ekonomik zorluklar sebebiyle eşini, çocuklarını, kardeşlerini göremeyen mahpuslar var. Sadece 45 dakika görüş için Amed’den, Urfa’dan, Batman’dan Tekirdağ’a, Bandırma’ya, İzmir’e onlarca saat süren yolu gitmek zorunda kalan aileler var. 18 Ağustos’ta Mardin'in Kızıltepe ilçesinde yaşayan ve Elazığ T Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan oğulları Seyithan Yaman’ın görüşüne giden aile dönüş yolunda kaza yaptı ve anne yaşamını yitirdi.

Bu hem mahpuslara hem ailelere eziyettir. Mahpusları dış dünyadan kopararak onları tecrit etmektir. Ailelerin ve mahpusların bakanlığa yaptığı başvurular kapasite yoğunluğu gerekçesiyle sürekli reddedilmektedir. Oysa AİHM’in kararları vardır, bu muamele kötü muameledir, işkencedir. Adalet Bakanlığı’nın bu sürgünleri durdurması, ailelerinden uzakta olan mahpusların nakil taleplerini kabul etmesi gerekmektedir."

'KÜRTÇEYE TAHAMMÜL YOK'

Cezaevlerinde Kürtçeye yönelik yasaklara da değinen Eren, "Cezaevlerinde Kürtçeye de tahammül yok. Ankara Sincan 1 Nolu'da mahpusa gönderilen Kürtçe kitaplar teslim edilmemiş, tercüme edilmesi gerekiyormuş ve bunun parasını da mahpus ödeyecekmiş. Diyarbakır 2 Nolu'da mahpus arkadaşına Kürtçe selam verdiği için disiplin cezası alıyor. Newroz'da Kürtçe şarkı söyleyip halay çektikleri için mahpuslar cezalandırılıyor. Kürt kimliği her yerde yasaklanmaya çalışılıyor" diye konuştu.

'İMRALI'DAKİ TECRİT BÜTÜN CEZAEVLERİNE YAYILDI'

Cezaevindeki bütün bu uygulamaların İmralı’da yıllardır sürdürülen tecritten kaynaklandığını söyleyen Eren, Adalet Bakanlığı'na şu çağrıyı yaptı:

"Sayın Öcalan üzerinde uygulanan işkence ve tecrit sistemi bugün bütün cezaevlerine yaygılaştırılarak sürdürülüyor. Buradan bir kez daha Adalet Bakanlığına sesleniyoruz: Cezaevleri işkencenin, kötü ve keyfi muamelenin, hasta mahpuslar için eziyetin, tahliye tarihi gelen mahpuslar için özgürlük gaspının merkezi haline gelmiştir. Her cezaevi adeta kendi mahkemesini kurmuştur.

Elazığ’da olduğu gibi partimizin, insan hakları ve hukuk örgütlerinin çağrılarına ve uyarılarına sessiz kalınması halinde cezaevlerinden daha çok işkence ve ölüm haberleri gelebilecektir. Mardin’de olduğu gibi daha çok aile ziyaret yollarında yaşamını kaybedebilecektir. Tüm bu insan hakkı ihlallerine son verilmesi için bakanlığı derhal başvurularımızı ve uyarılarımızı dikkate almaya, acil tedbirler, önlemler almaya, keyfi ve hukuka aykırı işlem ve eylemde bulunan personelini soruşturmaya ve görevden uzaklaştırmaya çağırıyoruz.” (ARTI GERÇEK)

Öne Çıkanlar