Genelgelerin yurttaşlar açısından hiçbir bağlayıcılığı yok

Genelgelerin yurttaşlar açısından hiçbir bağlayıcılığı yok
ARTI TV'de ekrana gelen 'Söz Sırası'nın konuğu olan hukuçu Mehmet Emin Aktar, kolluğun, insanların haklarını ve özgürlüklerini kısıtlama gibi bir yetkisini olamayacağını anlattı.

Mehmet EMİN AKTAR


ARTI GERÇEK- Hukuk fakültesinde öğrencilere, birinci sınıfta, öğretilen konulardan birisi "kurallar hiyerarşisidir". Yani hukuk eğitimi alan biri öncelikle kuralları, ast-üst ilişkisi nedir, onu öğrenir. Bu onu şfade eder. Peki, "kurallar hiyerarşisi" dediğimizde genel düzenleyici işlem olan kanun, tüzük, yönetmelik gibi kuralların birbiriyle ilişkisini ifade eder; birinin diğerine aykırı olup olmayacağını, uygunluğunu ifade eder. 

En tepede Anayasa kabul edilir. Ama tabii günümüzde insan hakları üzerindeki düzenlemeler, uluslararası düzenlemeler Anayasayla en azından eşit düzeyde değerlendirilir. Hatta uluslararası sözleşmelerdeki insan haklarına ilişkin düzenlemelerin Anayasaya aykırılığnın iddia edilemeyeceği Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda düzenlenmiş. Bu açıdan bakıldığında belli ölçüde uluslararası sözleşmelerin hiyerarşide Anayasanın da üzerinde olduğu kabul edilmesi gerekiyor. 

Ondan sonra ne var? Kanunlar, tüzükler, yönetmelikler var tabii. Bunlar daha çok "genel düzenleyici işlemler" dediğimiz kurallar. Anayasa birçok alanın kamuda düzenlemesi ifade eder. Temel haklar konusunda ya da diğer alanlarda kamuda düzenleme yapılır. Çünkü Anayasa her konuyu çok geniş bir şekilde düzenlemez. Peki, kanunun düzenlediği konularda açıklık yoksa bu açıklığı tüzükler ve yönetmeliklerle düzenlersiniz. 

Bunu söylememizin nedeni şu: Hiyerarşide altta olan bir kural, örneğin yönetmelik tüzük hükümüne, tüzük kanuna, kanun Anayasaya, Anayasa uluslararası sözleşmeye aykırı olamaz. Ve bunların bütünü yargısal denetimlere, prosedürlere tabi tutulmuştur. Örneğin, yönetmelik ve tüzük açısından idari mahkelemelere, Danıştay'a, kanunlar açısından Anayasa Mahkemesi'ne başvuru imkanı var, denetleme mercii olarak. 

Genelge bunun neresinde? Genelge aslında bir iç düzenlemedir, yani genel bir düzenleyici işlem, herkesi kapsayan bir düzenleme değildir. Bunu söylememizin nedeni, son günlerde özellikle tam kapanma kararından sonra gündeme gelen Emniyet Genel Müdürlüğü'nün yayınladığı genelgeler. Gösterilerde, polisin müdahalesi sırasında görüntü alınmasının engellenmesi, alanlar hakkında adli işlem yapılmasına ilişkin genelgeden söz ediyorum. 

Genelgenin zaten yurttaşlar açısından bağlayıcılığı yok. Bir iç düzenlemedir. Kendi iç düzenlemesinde kamu ajanlarının ve görevlilerinin ne şekilde davranacağını gösteren kuralları belirler ya da açıklamaları içerir. Bu genelge nasıl? Yurttaşlar açısından ve özellikle de haber verme görevini yüklenen ve bu görevi yapan, bu mesleği icra eden gazeteciler açısından hiçbir bağlayıcılığı yok. Aslında yurttaşlar açısından da bağlayıcılığı yok. Tam tersine, zaten yurttaşlar bir suç işlendiğini gördüğünde bunu bildirmeyi bir ahlaki görev olarak addederiz. Ancak kamu ajanları açısından suç bildirimi zorunludur. Yani suç işleyenin bildirimi zorunludur, suçu gizleyemezsiniz. Bunun bildirmek ve derhal gereğini yapmak zorundasınız. 

Peki, kolluk açısından baktğımızda meseleye, kolluğa "müdahale et" talimatı vermenin hukuk düzeninde ne tür bir geçerliliği var? Hiçbir geçerliliği yok aslında. Tamamen keyfi bir durum yaratıyor. Çünkü koluğun yurttaşın özgürlüklerini kısıtlama gibi bir yetkisi yok. Onun birinci görevi, suçu önlemek. Adli kolluk açısından da suç işlendikten sonra cumhuriyet savcısının talimatları doğrultusunda suçun ortaya çıkarılması ve delillendirilmesinde çalışmak, bunu belgelemek var.

Temel görevi, kişilerin can ve mal güvenliğini korumak. Örneğin, siz bir gösteri hakkınızı yerine getiriyorsanız, aslında bütün uygar dünyada, kişilerin herhangi bir saldırıya uğramaksızın bu protesto haklarını gerçekleştirmelerine zemin ve imkan sağlamaktır; onların güvenliğini sağlamak ve herhangi bir saldırının önüne geçmektir. Çünkü demokratik bir hak, özxgürce ve rahatça kullanılamıyorsa, devlet bunu güvenceye alamıyorsa o ülkede özgürlük ve demokrasiden söz etmek olanaklı değil. 

Peki, görüntü alımının yasaklanması neye hizmet ediyor? Kaldı ki bu hukuka aykırı. Bir şeyi gizlemeyi amaçlıyor olabilir. Yani polis eper şeffafsa, hukua uygun davranıyorsa, yurttala ilişkilerinde yurttaşın haklarını kısıtlamıyorsa, kötü muamelede bulunmuyorsa, işkence yapmıyorsa, keyfi muamelede bulunmuyorsa kamu tarafından görünmesinin ne tür bir sakıncası olabilir ki? Tam aksine, onun görüntülenmesi polisin itibarı açısından daha önemlidir. 

Bu nedenle hepimiz biliyoruz ki, genelge meselesi, temel hakları kısıtlarken kanunlara ve hukuka uygunluk gibi bir kaygıyı taşımanın da bir sonucudur. Bu son dönemde yaygın olan, hukuk dışılığın idareye hakim olmasının bir sonucudur. 

Öne Çıkanlar