'Bu mümkün değil'

Mehmet Emin AKTAR

ARTI GERÇEK- "Başka ülkelerde insanlar üzerinde konuşacağı, güncel gündemler bulmakta zorluklar çekerken bu ülkede ne yazıkki 'hangi gündemi konuşsak acaba' bir gündemi tartışırken yeni bir olay olur ve çok hızlı bir biçimde günlük olayların akışı içerisinde neyi tartışacağımızın, neye karar vereceğimizi şaşırıyoruz. Bugün de öyle aslında son bir haftadaki gündeme baktığımızda, "Neyi konuşalım, neyi söyliyeyim, neyin üzerinde duralım" diye insan şaşırıyor. HDP'ye kapatma davası açılması, Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun vekilliğinin düşürülmesi, gece yarısı operasyon ile tek taraflı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi'nin fesih edildiği. Newroz... Bu gündemlerden hangisini alacağız. En can yakıcı, en rahatsız edici olan iki konu üzerinde durmak gerekiyor. Biri İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme meselesi. Bir kesim muhafazakar kesim İstanbul Sözleşmesi'nden hararet ile çekilmesini söylüyorlardı. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetin engellenmesi için uluslararası bir sözleşmeydi ve Avrupa Konseyi sözleşmesi. İstanbul'da da düzenlendiği için İstanbul ile anılıyor. Bir çoğu çekilmeden sonra sevinçlerini gösterdiler. Üzücü bir haber vereyim onlar için sözleşme olduğu sürece İstanbul Sözleşmesi olarak bilinecek. Yani Türkiye ister taraf olsun, ister taraf olmasın bu sözleşme İstanbul ile anılacak. Ve muhtemelen de dünya varoldukça da bu sözleşmeye başvuru gerekdikçe de bu böyle anılacak. Umarım, bu sözleşmeye başvurulmayacağı günler yaşayalım. Peki fesih mümkün mü? Evet mümkün. Sözleşme diyorki, taraf devletlerden biri Avrupa Konseyi'ne bildirimde bulunarak sözleşmeden çekilebilir. Peki nedir Türkiye'deki usul? Anayasaya diyor ki uluslararası sözleşmeler meclisin kabulüne bağlıdır. Yani bir kanun ile kabul edilebilir. Birincisi çok söylenen usulde paralellik yani, bir yasa ile sözleşme yürürlüğe konmuş ve kabul görmüşse ve bu bir anayasa hükmün gereği ise önemli ölçüde hukukçular diyorlarki; usulde paralellik gereği yani bir kanun ile ancak bundan çıkılabilir. İkincisi ise bir çok kişi diyor ki; Bu mümkün değil. Neden çünkü Anayasa'nın 104. maddesi 17. fıkrası Cumhurbaşkanlığı'nın kararname düzenleme yetkisini düzenliyor. 2017 yılı değişikliği ile. Onda da temel hak ve özgürlüklere karşı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin düzenlenemeyeceği ilişkin çok açık ve emredici hüküm var. İstanbul Sözleşmesi insan haklarına dönük bir alanı düzenliyor. Ve bu nedenle Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile bundan çekilmek mümkün değil. Buna ilişkin bugünden itibaren buna karşı davalar açılmaya başlandı. Umarım bir an evvel baskı ile bu sözleşme fesihten dönülür.

Diğer bir husus parti kapatma meselesi. Geçen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Halkların Demokratik Partisi hakkında, Anayasa Mahkemesi bir iddianame verdi. Bu iddianame ile HDP'nin kapatılmasını ve yaklaşık 700 kişinin siyasetten 5 yıl süreyle uzaklaşması istendi. Bu çok facia bir durum. Bir siyasi partinin olup olmayacağına seçmene aittir. Seçmen o partiye gönül verip ve oy verdiği sürece o parti varolacak. Bunu yargısal bir mekanizma ile ortadan kaldırmak, demokratik ilkelerle bağdaşmıyor. Diğer açıdan da Kürt meselesini eksenine alan, bir çok partinin DEP'ten bu yana Anayasa Mahkemeleri ile kapatıldığını görüyoruz. Her mahkeme kararının ardından yeni bir partinin kurulduğunu ve bu partinin daha güçlenerek geldiğini görüyoruz. Aynı şey tekrar tekrar denemekten bir yarar umulmadığını düşünüyoruz ve bundan vazgeçileceğini umut ediyoruz. Yani Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda vereceği kararla, demokrasi siyasal yaşama müdahaleye bir son verilmeisini ve bu davayı geri çevirmesi. Ya da iddianameyi kabul edecekse de yargılama sonucunda reddetmesini umuyoruz. Ankara'da birileri de Ankara'da yargıçların olduğunu söyleyebilmeli. Bunu söylebilmenin yegane yolu da Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda çok kararlı şekilde halktan, demokrasiden ve hukuktan taraf alması ile mümkündür. Çok zor görünse de hala bu umudun olduğunu düşünüyorum."