'AKP devleti öncülüğünde Covid-19 krizinin üçüncü evresi'

'AKP devleti öncülüğünde Covid-19 krizinin üçüncü evresi'
Artı TV'de yayımlanan 'Söz Sırası' programının konuğu HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü oldu.

Ertuğrul KÜRKÇÜ


ARTI GERÇEK-Bugünden başlayarak Covid-19 salgını bakımından normalleşiyormuşuz. Rejim, Covid-19 salgını patlak verdiğinden bu yana "saldım çayıra, mevlam kayıra" uygulamasını sürdürüyor. 2020 kışından başlayarak yapması gerekenlerin hiçbirini tam olarak, zamanında ve etkin bir biçimde yapmamaya, yapmaması gerekenlerin hepsini de tam bir umursamazlık ile yapmayı sürdürüyor. TTB'nin bütün uyarılarına ve sağlık çalışanlarının olağanüstü çabalarına karşın rejim, halk sağlığının gereklerini değil çarkların dönmesini esas alıyor. Çocuklar ve yaşlılar hem kırılganlar hem çarkların dönmesinde rolleri yok o yüzden eve kapatılıyorlar. İşçiler ise hem gençler ve salgına daha dayanıklılar hem de onlar olmasa çarklar dönmez. Bırakın hastalanana kadar çalışsınlar. 

Covid-19'dan ölümler dünya ortalamasının biraz üstünde 1 milyon kişi başına 336'da kaldıkça mesele yok, aşı da yavaş yavaş yapılır. Stratejileri bundan ibaret. Bu strateji çerçevesinde rejim bugünden başlayarak normalleşmeye geçiyor. Normalleşme denilen şey, işlerine ara vermek zorunda olan sektörlerin rahatlamasını hedefliyor. Yani işçilerle ekonomi dışında kalan nüfus arasındaki tabakalara yönelik. Rejimin gözünü namusuyla batmaya mahkum edilen küçük esnafın kitlesel nefret ve hıncı korkutuyor. Aslında salgının patlak verdiği 2020 başında, örneğin; Çin, Kore, Vietnam, Singapur, Yeni Zelanda gibi ülkelerde yapıldığı gibi bütün sektörleri ve bütün bölgeleri birlikte kapsayan kararlı ve hakkaniyetli bir kapatmayla el ele yürütülen halk sağlığı tedbirleriyle virüsün yayılımı kontrol altına alınabilirdi. Bulaşı sıfırlanana kadar tam kapanma ilkesine uygun olarak hareket edilmemesi için çarkı çevirme, yani kar oranlarını düşürmeme aç gözlülüğü ve tamahkarlığı dışında hiçbir neden yoktu. Aşının bulunmasıyla birlikte toplumun yüzde 60'tan fazlasını aşılama hedefini yakalamak üzere doğru ve kararlı bir aşı temini bir siyasetinin önünde de ahbap çavuş kapitalizminin yolsuzluklarına batmış olmak dışında bir engel yoktu. 

Bu sistemsel başarısızlıklar yalnızca salgının etkin bir şekilde önlenemeyeşine yol açmakla kalmadı ekonomik krizle el ele giden salgın boyunca yaş grupları, toplumsal kesimler, ekonomik gruplar, sınıflar ve bölgeler arası eşitsizikler de hiçbir zaman görülmediği ölçüde derinleşti, kızıştı, göze batar ve nefret uyandırır oldu. Bir devlet içinde çıkarları, tasaları ve kaderleri birbiriyle çatışan üç millet oluştu. Başta zenginler, devletin koruyup kolladığı AKP-MHP oligarşisi, onların akrabaları, taban örgütleri, dayanışma ağları, ilacı, aşısı, hastanesi ve işi gücü acantasıyla krizi fırsata çeviren azgın azınlık... İkincisi yoksullar, oligarşiyle bir alıp vereceği olmayanlar, devlette dayısı bulunmayanlar, salgının kırıp geçirdiği işsiz, umutsuz, geleceksiz gençler. Üçüncüsü her yerde kendi doğdukları ve çalıştıkları ve göç ettikleri kentlerdeki Kürtler. 

Devlet salgını fırsat bildi, azgınlık ve şımarıklık içinde hiç utanıp sıkılmadan zevk-ü sefa içinde debelendi. Bu azgınlığın siyasete tercümesi; rejimin temellerini aşındırmaya devam ediyor ama kısa vadede olan dayanma gücünün sınırlarına gelmiş olanlara oluyor. Her gün ne kadar çok gencin toplumsal dayanışmayla kolayca aşılabilecek yoksunlukları aşamadıkları için canlarına kıydıklarını görmenin azabı, sürü bağışıklığı hükmünü icra etsin diye evlerine hapsedelinlerin uğradıkları çöküntü, yaşlı oldukları halde çalışmak zorunda olanların gördükleri zulüm, çaresizlik ve yoksulluk ikinci ve üçüncü milleti koyu bir mutsuzlukla sarıyor. 

Normalleşiyoruz öyle mi? Sağlık Bakanı'na göre, yerinde karar yöntemiyle ve risk durumuna göre normalleşecekmişiz. Yüz binde 10'un altında vaka görülen iller normalleşecek, yüz binde 100'ün üstünde vaka görülenler normalleşmeyecek. Aradakiler de Bakan'ın keyfine ve Vali'nin sayıları eğip bükmesine göre normal veya anormal olduğu düşünülecek. Oysa 21 Ocak'Tan bu yana TTB'nin verdiği bilgilere göre vaka sayısı her yerde artıyor. Mutasyonlu vaka sayısında da artış var. Buna karşılık rejim kendi adaletsizlik, ihmal, hoyratlık ve azgınlığının yol açtığı eşitsizliklerle beslenen toplumsal öfkeden duyduğu korkuyla, "biraz açılmaktan bir şey olmaz" palavrasına sığınıyor. Bulaşma riskinin en yüksek olduğu kapalı alanları açıyor. Uzaktan eğitim uygulaması öğrencilerin 3'te 1'i ne dijital iletişim aracı sunamayan. Sunduklarına kaliteli internet bağlantısı sağlayamayan MEB'in elinde kalınca rejim, velilerin çocuklarımız geri kalıyor endişesini yatıştırmak için okulları açıyor. 

Covid-19'la başa çıkmanın bütün tıbbi ve teknolojik imkanlarının küresel ölçekte doğduğu bir anda, Türkiye normalleşme adı altında salgının üçüncü yükseliş evresine dolu dizgin koşuyor. Sermayenin aç gözlülüğü ve küresel aşı adaletsizliğinin kollarında debeleniyor. Normalleşmenin bunca kötülüğünün yanında bir yararı olacak. Bu rejimin yalnızca bir siyasal sorun, bir özgürlük ve adalet sorunu değil, aynı zamanda ve her şeyden önce bir halk sağlığı sorunu olduğunu çırılçıplak ortaya çıkacak. Covid-19 ve onu izleyeceği kesin olan müstakbel sağlık krizleriyle başa çıkacaksak, AKP milletinin toplumun sadece hakkını değil, sağlığını ve yaşamını da çalmasına son vermemiz gerektiğini daha açıkça göreceğiz. Artık, onların da toplumun rejim tarafından güdülen ve "mevlanın kayırması" terkedilmiş bir sürü olmadığını görmelerinin zamanı geldi de geçiyor. 

Öne Çıkanlar