Çetin Gürer
2017 Almanya’sında siyaset ve seçim
24 Eylül’de yapılacak Almanya federal seçimlerine az bir süre kaldı. Son dönemde Türkiye ve Almanya arasında yaşanan siyasi krizler nedeniyle de pek çok kişinin gözü bu seçimlerde. Sandıktan çıkacak sonuçların özellikle Almanya’nın Türkiye politikasını ne yönde etkileyeceği merak konusu. AKP genel başkanı Erdoğan’ın seçimlere müdahale girişimleri, siyasetçiler için önemli bir seçim malzemesine dönüşse de siyasi partiler Almanya’nın kendi gündemine ve iç sorunlarına dair çözüm önerileriyle daha çok seçmenden oy istiyor. Ne Erdoğana ne de Türkiye’deki faşizme karşı siyasi partilerin pozisyonları, seçmenden oy almaya yetmiyor.
Peki, seçimlere katılacak olan siyasi partiler, Almanyalı seçmenlere ne vaat ediyor? Ülkenin hangi sorunları ön plana çıkarılıyor ve bunların çözümü için neler söylüyorlar? Bu yazı dizisi siyasi partilerin, seçim programları üzerinden bu soruların yanıtını ele alacak.
Çoğumuzun malumu Almanya federal bir devlet, çok partili, temsili, parlamenter demokratik bir sistemle yönetiliyor.
Seçimler dört yılda bir yapılıyor. 2013’te yapılan son seçimlerde şu an iktidarda olan şansölye Angela Merkel’in koalisyonu (CDU/CSU) 61 milyon 950 bin seçmenin %41,5’nin oyunu alarak hükümet kurmuştu.
Önemli bir hatırlatma yapmak gerekirse, Türkiye’de özellikle Başkanlık Referandumunda öne sürülen temel argüman koalisyonların istikrar karşısındaki en büyük sorun olduğu yönündeydi. Oysa Hitler faşizmi sonrası Almanya sürekli koalisyonlarla yönetilen bir ülke. Bunda %5’lik seçim barajı ve iki değerli oy sistemi etkili. Bu, bir partinin tek başına iktidara gelmesini zorlaştıran ve bu yolla koalisyon hükümetlerinin kurulmasını teşvik eden bir sistem. %5’lik seçim barajı, temsiliyette daha çok adalet ve küçük partilerin de federal parlamentoya girmesini sağlıyor. İki değerli oy sistemi ise, seçmene hem doğrudan istediği adayı seçme hem de parti listesini seçme hakkı tanıyor.
Almanya 299 seçim çevresinden oluşuyor. Burada en çok birinci oyu alan 299 aday doğrudan, kalan (en az) 299 aday ise parti listesinden federal parlamentoya seçiliyor. Federal parlamento bu nedenle en az 598 milletvekilinden oluşuyor, fakat bu sayı daha da artabiliyor ve 630’lara kadar çıkabiliyor. %5 seçim barajını ya da en az üç seçim çevresinde 1’er milletvekili çıkaran partiler, federal parlamentoya girebiliyor. Böylece tek parti iktidarı oldukça zor hale geliyor.
Türkiye’deki %10’luk seçim barajına karşın Almanya’daki oran daha düşük olsa da, bu bile oldukça eleştiri konusu oluyor. Seçimlere katılımın düşük olduğu göz önüne alınırsa %5’lik seçim barajı ile birlikte iradesi parlamentoya yansımayan oy oranı örneğin 2013 seçimlerinde %15,7 olmuştu. Bu, temsili demokratik sistemler için oldukça büyük bir oran olmasının yanı sıra sistemin sorgulanması için de oldukça meşru bir zemin yaratıyor.
Federal istatistik kurumunun bu seçimler için hesapladığı toplam seçmen sayısı, 61 milyon 500 bin. Bu, 2013’teki seçmen sayısından 450 bin kadar az. Bu düşüş ise açık ki, nüfusun yaşlı olması, ölüm oranı ile doğum oranı arasındaki farktan kaynaklanıyor. 24 Eylül’de sandığa gidecek seçmenin 31,7 milyonu kadın, 29,8 milyonu ise erkeklerden oluşuyor. Nüfusun yaşlı olmasına paralel, seçmelerin %66’sını elli yaş üstü kesim oluşturuyor.
Genel olarak Avrupa ülkelerinde yurttaşların seçimlere ilgisi ve katılımı düşük. Öyle ki bu ülkelerde bilim insanları dahi bunun nedenlerini ve katılımın nasıl artırılabileceğine dair araştırmalar yapmakta, siyasi partiler ise seçmeni sandığa motive edecek bir takım yaratıcı kampanyalarla seçmeni sandığa çağırmakta. Fransa ve İspanya’dan sonra seçimlere katılımın en az olduğu ülke Almanya. Sadece 1972 seçimlerinde %91,1 ile en yüksek katılım oranı yakalanmış, fakat bu oran sürekli gerilemiş ve 2009’da %70,8 ile en düşük seviyeye ulaşmış. Son seçimlerde ise katılım oranı %71,5’e ancak çıkabilmiş. 24 Eylül’de yapılacak seçimlere katılımın da %70 civarında olması bekleniyor.
Seçimlere bu kez irili ufaklı 42 parti katılacak. 2013 seçimlerine ise toplam 34 parti katılmıştı. Yapılan kamuoyu yoklamalarına göre Alman seçmeni federal parlamentoya bu yıl en az 6 siyasi parti gönderecek. Angela Merkel’in (62) başını çektiği Hıristiyan Birlik koalisyonu (CDU/CSU), Martin Schulz’un (61) Sosyal Demokrat Partisi (SPD), Christian Lidner’in (38) Liberal Demokrat Partisi (FDP), Cem Özdemir (51) ve Katrin Göring Eckardt’ın (51) Yeşiller ve Koalisyon 90 partisi, Sahra Wagenknecht (48) ve Dietmar Bartsch’ın (59) eş başkanlığını yaptığı Sol Parti (Linke) ve Alexander Eberhardt Gauland’ın (76) son dönem artan ırkçılıkla taban kazanan aşırı milliyetçi ve ırkçı Almanya için Alternatif (AfD) partisi.
AfD’nin tüm Almanya genelinde yükselişi ve iki haneli rakamlara ulaşan oy oranı endişe konusu olsa da yapılan kamuoyu yoklamaları, sandıktan çıkacak sonucun mevcut durumu pek de değiştirmeyeceği yönünde. Tahminler, Merkel ve Schulz’un (siyah-kırmızı) büyük koalisyonunun yüzde yüz olacağı yönünde. Jamaika Koalisyonu (CDU/CSU-FDP-Yeşiller) oranı da ihtimallerden bir tanesi (%89). Bunun dışında kurulacak koalisyon ihtimalleri (CDU/CSU-FDP veya CDU/CSU-Yeşiller gibi) oldukça düşük. Merkel, katıldığı tüm seçim programlarında AfD ve Linke dışındaki tüm partilerle koalisyona açık olduğunu dile getiriyor. Schulz, öncelikle oy oranını yükseltmeye odaklı bir söylem kuruyor olsa da Merkel ile kurulacak koalisyona hayır diyebilecek bir durumda değil. Yeşiller’den Cem Özdemir, AfD dışında seçim programını kabul eden tüm partilerle koalisyon ortaklığına hazır olduğunu açıklıkla ifade ediyor. Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da geniş bir ‘solda birlik’ arayışı ve girişimi Linke, SPD ve Yeşiller arasında yok.
Son bir nokta ile bu yazı dizisinin ilk bölümünü bitiriyoruz. Siyasi partiler, nereden gelir elde ediyor ve tüm bu seçim harcamalarını nasıl finanse ediyor. Siyasi partiler kanununa göre, siyasi partiler devlet yardımı, üye aidatı, gerçek ve tüzel kişi bağışları, etkinlik gelirleri, işletme gelirleri gibi kalemlerden oluşan geniş bir yelpazeden gelir elde edebiliyor. Bu gelirler arasında en büyük payı devlet yardımı, üye aidatları ve de gerçek ve tüzel kişilerin yapmış olduğu bağışlar oluşturuyor. Yüzde 5’lik seçim barajından farklı olarak Almanya’da siyasi partiler katıldıkları en son eyalet, federal veya Avrupa Parlamentosu seçimlerinden birinde geçerli oyların yüzde 0,5’i kadar oy elde ettiğinde devlet yardımını hak ediyor. Şeffaflık ve kontrol açısından partilere 10 bin Avro ve üzeri bağış yapan gerçek ve tüzel kişilerin kamuoyuna açıklanması ve federal parlamentoya bildirilmesi bir zorunluluk.
2013 seçimleri sonrası CDU’nun aldığı devlet yardımı yaklaşık 48 milyon, üye aidatları 38 milyon, yapılan bağışlar ise 26 milyon. CDU bu seçimlere kadar toplamda 147 milyon 131 bin 380 Avro gelir elde etmiş. Ana muhalefet partisi SPD’nin gelir toplamı ise 161 milyon 826 bin civarında. Bunun 48 milyonu devlet yardımı, 50 milyona yakını üye aidatları ve 15 milyonu ise bağışlar.
Siyasi partilere 50 bin Avro üzerinde yapılan bağışlar arasında çok sayıda tanınmış şirketin olduğu göze çarpıyor. Kimya Endüstrisi Konfederasyonu üç siyasi partiyi destekliyor: CDU, SPD ve FDP. Avrupa’nın yaygın oto kiralama şirketi Sixt, düzenli olarak sadece FDP’yi destekliyor. Gıda alanında faaliyet gösteren Dr. Oetker şirketi ve Dr. Theiss Doğa Ürünleri şirketi düzenli olarak sadece CDU’ya bağış yapıyor. Evonik Sanayi şirketi ve Daimler düzenli olarak SPD ve CDU’yu destekliyor. Metal NRW şirketi, CDU ve FDP’yi, Metal ve Elektronik Endüstrisi şirketi, Yeşiller, FDP, SPD ve CDU’yu finansal olarak destekliyor.
-Devam edecek-
Bir sonraki yazı: CDU/CSU - ‘İyi ve keyifle yaşayabileceğimiz bir Almanya için’
1.BÖLÜM: 2017 Almanya’sında siyaset ve seçim
2.BÖLÜM: CDU/CSU: İyi ve keyifle yaşanabilir bir Almanya için
3.BÖLÜM: SPD: ‘daha çok adalet zamanı’
4.BÖLÜM: Linke: ‘sosyal, adil ve barış için bir gelecek mücadelesi