'Savaş karşıtı paylaşımlarından dolayı olabilir.'
Kürtleri ayıran eski sınırlar, giderek daha etkisiz hale geldi. Bu önemli gelişmeler, baskıcı bölgesel devletlerin egemenlik krizini gittikçe derinleştiriyor.
Alevilerin Türkiye'den kalma dertleri var, yani resmi bir statüye sahip olmak. Türkiye'deki bu dert, İngiltere'de kendini daha çok görünmeye, daha çok mekân üzerinden tarif etmeye itiyor.
Tek başına AKP’nin aktör olarak kabul görmesinin imkânsızlıkları açık olduğundan diğer bir aktör CHP olmak zorundadır. CHP’siz yeni bir çözüm süreci sürdürülebilir olamaz.
Davutoğlu’na göre bu dört kanat koordineli bir biçimde birbirine bağlı olursa, bu kuş daha hızlı ve güvenli bir biçimde uçabilirmiş.
Şayet CHP ve diğer muhalefet partileri, HDP’nin gasp edilen haklarına sahip çıkmayı beceremezse; yenilenecek olası İstanbul seçimlerinden aynı sonuçlar maalesef çıkmayacaktır.
AKP, 17 yıllık iktidarı boyunca seçimler ve seçim kazanma konusunda o kadar uzmanlaştı ki, seçimleri demokratik bir yarış olmaktan çıkarıp bir takım matematiksel operasyonlara dönüştürdü.
HDP ve Kürtler açısından bundan sonraki mücadele süreci, kaybedilenlerin kazanılmasına, yıkılanların onarılmasına, yaraların sarılmasına odaklanmayı gerektiriyor.
Bu rejimin adını koyalım artık. Ne yeni sistem, ne partili cumhurbaşkanlığı ne de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi. Bu rejimin adı, Anayasal Diktatörlük.
Muhalefetin 1. tur galibi, 1. turdaki diğer adayları da 2. tura taşımak zorunda. Bunu teknik ve yasal çerçevenin ötesinde politik bağlamda düşündüğümüzde bu imkan rahatlıkla ortaya çıkıyor.
HDP’ye verilecek oylar, Türkiye’deki her seçim bölgesinde HDP’nin genel oy ortalamasını yükseltecek ve barajın altına AKP’yi çekecek, üstüne ise tüm muhalif güçleri taşımış olacak.
Başkanlığını -öyle ya da böyle- garantileyecek son adımı atmaya bu kadar az kalmışken seçim sonucuna bakıp boyun mu eğecek? ‘Yüce milletim böyle buyurdu, ben çekileyim’ mi diyecek?
Muhalefetin buna karşı etkili planları hali hazırda var mı yoksa sabırla Erdoğan’ın kendi kendine ikna olup iktidarı bırakması mı beklenecek?
Çetin Gürer hakkındaki yakalama kararı kaldırıldı.
HDP, ulusal birlik arayış çalışmalarında zaten sürekli görüştüğü Kürdistani partilerle üçüncü bir 'sıfır baraj ittifakını' hayata geçirirse yepyeni bir döneme kapı aralayabilir.
Senarist Yönetmen Haluk Ünal, Artı Gerçek’te gündeme gelen Gazeteciler Meclisi konusunda bir yazı kaleme aldı. Ünal, Gazeteciler Meclisi’nin özüne ilişkin bir tahlil yapıyor.
Aslında yavaş yavaş, alttan alta başladı bile tartışmalar. Gazeteciler Meclisi, TOKİ inşaatına benzemez. Zor bir süreç. Akıl, sabır, fedakârlık, hoşgörü ve emek lazım.
Her şeyin bittiğini söylemek için erken. Beklemek ve bundan sonra nasıl bir direniş sergilenecek, nasıl bir diplomasi devreye girecek, Türkiye hangi hamlelere kalkışacak bakmak gerekir.
Rusya ve ABD’nin Efrin saldırısına onay verdiği oldukça belli. Türkiye’nin saldırısı karşısında Kürtleri yalnız bırakmayı tercih ettikleri de açık ortada.
Türkiye’nin savaştaki en büyük kaybı, en çok Kürt nüfusunun yerleşik olduğu üç parçadaki tüm Kürtleri karşısına alma sürecini tamamlamak olacak. Yani sonun başlangıcı…
Demokratik özerklik, bölgesel vatandaşlık, AB vatandaşlığı ve devlet vatandaşlığının eşzamanlı olabileceğini söyler ve bir 'çoklu vatandaşlık' modeli tartışması açar.
Demokratik özerkliği, hem Kürt meselesinin çözümü hem de Türkiye’nin demokratikleşmesi için taşıdığı imkan ve olanaklar çerçevesinde anlatmayı deneyeceğim. Bu model, Kürt sorununu çözer mi?
İmralı Süreci gibi Oslo Süreci de maalesef ki AKP’nin ve Erdoğan’ın ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma hırsına kurban oldu.
Yeşiller, Almanya’nın son yıllarda büyüyen ekonomisini, rehaf düzeyini teslim etmekle birlikte Almanya’da hala çözüm bekleyen pek çok sorunun varlığını seçmenlere hatırlatıyor.
Linke, yıllardır Kürtlere karşı Türk Devletinin yürüttüğü savaş karşısında açık ve net barış pozisyonu alan, Alman hükümetine Türkiye’ye silah satışını durdurması çağrısını yapan partidir
SPD, sosyal güvence, adil vergi sistemi, aile yardımı, barış ve istikrar ve refah üzerine kurulu bir kampanya yürütüyor.
Merkel, Erdoğan’a silah satışından hala vazgeçmiş değil. Dışişleri Bakanı Gabriel’e göre ise Almanya Türkiye’ye silah satışını sonlandırmasa da sınırlandırmayı planlıyor.
24 Eylül’de yapılacak Almanya federal seçimlerinde sandıktan çıkacak sonuçların özellikle Almanya’nın Türkiye politikasını ne yönde etkileyeceği merak konusu.
Yapılacak ilk başkanlık seçimlerini Erdoğan kazandığında ülkenin yarısı için “başkan”, diğer yarısı için “diktatör”, “tek adam” sıfatını taşımaktan kurtulamayacak.
İçeriye dönük söylemlerinde Türkiye "hala güçlü, istikrarlı bir ülke" olarak pazarlansa da bunun uluslararası siyasette gerçekliği yok. Bugün uluslararası...
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.