Çetin Gürer
Seçimler, ulusal birlik, Kürdi ittifak
HDP, 4 Mayıs’ta yaptığı basın toplantısı ile Selahattin Demirtaş’ı kendi partisinin resmi adayı olarak açıkladı. 24 Haziran seçimlerinde Demirtaş’ın yanı sıra -belki de Demirtaş’a karşı demek daha doğru- yarışacak cumhurbaşkanı adayları böylece belli olmuş oldu. Son durumda, Erdoğan (AKP-MHP), Muharrem İnce (CHP), Temel Karamollaoğlu (Saadet), Meral Akşener (İYİ Parti), Doğu Perinçek (Vatan Partisi) 24 Haziran seçimlerinde seçmenden oy isteyecek.
Demirtaş, hem siyaset anlayışı hem de farklı kişiliği ile diğer adaylardan, hatta şu ana kadar Türkiye siyasetinde var olan pek çok liderden oldukça farklı özelliklere sahip. Olağan demokratik koşullar söz konusu olsaydı Demirtaş’ı desteklemeyecek çok az sayıda seçmen olurdu ve Erdoğan’ın karşısındaki en güçlü rakip olurdu. Ki bu gücünü olağanüstü hal koşullarına rağmen ve de 7 Haziran 2015 seçimlerinde açık biçimde gösterdi. Erdoğan’ın tüm siyasi planlarını boşa çıkarabilecek hamleler yaptığı için ve iktidar karşısında gerçek bir muhalefet partisi olduğunu ispat ettiği için Demirtaş ve HDP’li diğer milletvekili ve siyasetçiler iki yıla yakın bir süredir cezaevinde rehin tutuluyor. Bu eşitsiz koşullara rağmen Erdoğan’a karşı başarı şansı yok değil, fakat bu kolay da değil.
HDP’nin Demirtaş’ı cumhurbaşkanı adayı göstermesi, akla uygun ve en doğru tercih gibi görünmekle birlikte ciddi bir siyasi riski de barındırıyor: Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı seçilmemesi durumunda, parlamenterliğinin de son bulacak olması ve bu sayede uzunca bir süre belki de kurumsal siyasetin dışında kalacak olması. Elbette karar alıcılar bu kararın avantaj ve dezavantajlarını hesap etmişlerdir. Fakat olası ihtimallerden biri olarak, Demirtaş’ı ve tutuklu diğer milletvekillerini yeniden milletvekili adayı gösterip seçilmeleriyle birlikte cezaevinden çıkmalarını sağlayacak bir seçenek, siyasal hedefler açısından çok mu etkisiz olurdu sorusunu sormak gerekir. HDP’nin almış olduğu karar, Demirtaş gibi etkili bir siyasetçiyi sanki bir takım kısa vadeli politik hesaplara kurban etmek gibi görünüyor. Seçimlerin ilk turunda mümkün olduğu kadar çok seçmeni sandığa çekerek Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini engellemek gibi… Erdoğan’ın ilk turda seçilmemesi mi yoksa Demirtaş’ın yeniden seçilip parlamentoya milletvekili olarak girmesi mi daha kalıcı bir sonuç doğururdu bunu zamanla göreceğiz. Ben şahsen ikinci seçeneğin daha etkili olacağını düşünenlerdenim.
AKP-MHP ittifak bloğuna karşı CHP’nin gövdesinde oluşan sağ ittifak, sıfır baraj hedefine ulaşmak ve parlamento çoğunluğunu AKP’nin elinden almak için işe yarar bir araç gibi duruyor. HDP’nin böyle bir ittifaka dahil edilmemesi bir yandan 24 Haziran seçimleri sonrası oluşacak yeni Türkiye tablosunda Kürtlerin istenmediğinin açık bir işareti olurken diğer yandan ise Kürtler açısından başka alternatifleri de mümkün kılmanın potansiyelini taşıyor. HDP’nin bu potansiyeli değerlendirmeye ne kadar yatkın olduğu bir soru işareti. Fakat böyle kritik bir dönemeçte, somut politik koşullar ve seçim yasasının yarattığı olanaklar etrafında bu potansiyelin ciddiyetle değerlendirilmesi hem Kürt seçmen açısından hem de Türkiye siyaseti açısından yeni başlangıçları yaratabilir.
HDP, ulusal birlik arayış çalışmalarında zaten sürekli görüştüğü ve temas halinde olduğu Kürdistani ve Kürt duyarlılığı olan partilerle üçüncü bir "sıfır baraj ittifakını" hayata geçirirse yepyeni bir döneme kapı aralayabilir. Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK), Kürdistan Demokrat Partisi (KDP-Bakur), KDP Türkiye ve Azadi Hareketi’nden oluşan bu partiler hali hazırda zaten bir platform oluşturup bir bildiri de yayınladılar ve resmi olarak HDP ile görüşmelerini yaptılar. Bu görüşmelerin olumlu geçmiş olması, dile getirilen düşüncelerin tüm Kürdistani partilerin ortak hedefleri olduğunun vurgulanması elbette umut verici. HDP bu girişimin teklif ve önerilerine ilişkin kararını önümüzdeki günlerde açıklayacağını duyurdu. HDP’nin alacağı kararın pozitif olacağına dair henüz bir işaret görülmese de, Kürt tabanında, Kürt seçmenlerde ulusal ittifak/birlik isteğinin oldukça güçlü olduğunu hatırlamakta fayda var.
Çok değil daha geçtiğimiz ay Güney Kürdistan’da ulusal birlik arayışları için çalışma yürüten HDP heyeti, görüşmelerden oldukça memnun ayrıldığını beyan etmiş olsa da, seçimler çerçevesinde HDP’nin böyle bir ulusal ittifaka yeşil ışık yakması, genel politik hesaplardan öte parti hesapları açısından çok da ihtimal dahilinde görünmüyor.
Nedenlerini sıralayacak olursak: Parlamentoda birden çok Kürt partisinin bulunması, Kürt meselesinin çözümünde bir muhataplık sorunu yaratabilir. HDP, Kürt meselesi muhataplığını başka Kürdi partilere doğal olarak "kaptırmak" istemez. Bir başka husus, Kürdi partilerin çok kısa sürede parlamento içinde HDP’nin politik rakibine dönüşme ihtimali söz konusu olabilir. Parlamentoda bulunmanın getirdiği meşruiyet ve güç ile Kürt partileri hızlı biçimde havlu atıp HDP’yi zor duruma sokabilir. Buna, AKP iktidarının yeni Kürdi partileri maniple edici müdahalelerini de eklemek gerekir. Türkiye’nin çalkantılı ve ne olacağı belirsiz siyasal yapısına koşut Kürt partilerinin göstereceği refleksler, tutumlar ve de ideolojik, politik farklılıkların yaratacağı olası kırılmalar, Kürt halkının mücadele azmini olumsuz etkileyebilir. HDP bu olumsuz etkiyi göze almak istemez. Ve son olarak yeni partilerin PKK’ye ve silahlı mücadeleye karşı cepheden tavır sergilemeleri durumunda, bunun HDP’nin doğal seçmen tabanı üzerinde yaratacağı etkinin öngörülemez olması.
Tüm bunlar, HDP’nin bir Kürdistani ittifak kurabilmesi önündeki olası engelleri gösteriyor. Fakat buna karşın böyle bir ittifakın sağlayacağı avantajlar da söz konusu. Her şeyden önce, Kürt halkı ve seçmeni ulusal birlik/ittifak konusunda mikro ölçekte bir deneyimi somut olarak görebilecek. Bunun ne denli mümkün, ne denli işleyebilir olduğunu test edebilecek. Kürt siyasi partilerinin ulusal ittifak konusundaki samimiyet, ciddiyet ve motivasyonları bu sayede ortaya çıkmış olacak. İkinci olarak Kürt siyasetinin, demokratik ve çoğulcu özelliği hayat bulmuş olacak, kağıt ve söylem düzeyindeki demokrasi, çeşitlilik, çoğulculuk gibi yüceltilen ilkeler somut olarak da bir anlam kazanmış olacak. Birden çok Kürdi partinin parlamentoda milletvekili bulundurması veya grup kurabilmesi, Kürt meselesinin çözümünde HDP’nin yükünü de hafifletebilir. Başka ifadeyle, HDP yüz yıllık ve oldukça girift boyutları olan bir sorunun çözümündeki sorumluğu diğer Kürdi partilerle paylaşarak bir bakıma tek başına kalmaktan, yalnız olmaktan kurtulmuş olur. Ve son olarak elbette, %10 baraj sorunu. Böyle bir ittifak ile bu sorun da artık söz konusu olmaktan çıkar.
Türkiye’de rakamlar değişmekle birlikte tahminen 15-20 milyon arası bir Kürt nüfusunun varlığından söz ediliyor. Bunun ise yaklaşık 9-10 milyonu kayıtlı seçmen. Böyle bir ittifak, AKP’ye oy veren Kürtlerin de tercihlerini yeniden düşünüp gözden geçirmesinde, hatta AKP’den kopmasında önemli bir seçenek olabilir. Kayıtlı Kürt seçmenlerin yüzde doksana varan oylarının bu Kürdi ittifaka yönelmesi durumunda, ittifakın alacağı oy oranı en kaba bir hesapla %17-20’ye ulaşacak. Bu da Kürtlerin önüne konulmuş olan seçim barajının tamamen parçalanması anlamına gelir.
HDP, yaratıcı alternatifler ortaya koyabilme özelliği ve muhalefet yapmayı sadece eleştiriye, karşıt olmaya indirgemeyen siyaset anlayışı nedeniyle Türkiye siyasetinin önemli bir partisi. Bu özelliği dolayısıyla HDP’den beklenen, mevcut kuşatmayı beklenti içeren söylem ile eleştirmek yerine gerçek kılınabilir alternatifleri geliştirip açığa çıkartabilmesidir. Ancak bu türden yaratıcı çıkışlar, kurucu siyaset anlayışı ile bu bezirgan saltanatı geriletilebilir. Kurtuluş ancak kaybettiğimizi doğru yerde aramakla, kaybettiğimiz yerde aramakla mümkün olabilir.