Koray Düzgören
Demirtaş’ın hapishaneden verdiği dersler…
Türkiye’de insanlar her şeye alışıyor. Türkiye insanının büyük bir uyum kabiliyeti var.
Geçmişi bir tarafa bırakalım.
OHAL’e tabii ki büyük bir kesim karşı çıkıyor, tepki gösteriyor.
Aynı zamanda OHAL, toplumun önemli bir bölümünün hiç umurunda değil.
Ama sonuç değişmiyor.
Tepki gösterseler de tepkisiz kalsalar da toplumun neredeyse tamamı kendilerine dayatılan OHAL’li referanduma razı olmak zorunda kaldı.
Şimdi de 24 Haziran’da iki hayati seçim OHAL koşullarında gerçekleşecek.
Özgür siyasi faaliyette bulunma, hatta bazı partiler için normal bir seçim çalışması yapma olanağı bile yok.
Propaganda ve medya özgürlüğü zaten fiilen mümkün değil.
Ülkenin, resmi yayın kurumu TRT başta olmak üzere, nerdeyse tüm medya organları muhalef adaylarına, bazı istisnalar dışında kapalı.
Sadece seçim mitinglerine, toplantılarına sınırlı izin veriliyor. Bu izinler de keyfe bağlı. İsterlerse vermiyorlar.
Ama biz buna da razı olduk.
"Biz demokrasi ve özgürlükler varmış gibi yapalım, sonra durum daha da kötü olabilir" dedik.
Üstelik cumhurbaşkanı adaylarından birinin haksız, hukuksuz bir şekilde cezaevinde rehin tutulduğunu da biliyoruz.
Tutuklu ama, cumhurbaşkanlığına adaylığı resmen ve hukuken kabul ediliyor.
İşte böyle garip bir ortamda seçime gidiyoruz.
Herkes OHAL yasakları, estirilen polis ve yargı baskısına rağmen normalmiş gibi davranıyor. Davranmaya çalışıyor.
Partiler OHAL şartlarında seçim propagandası yapmanın olanaklarını araştırıyor.
Oy verme sürecine getirilen yeni kısıtlamalardan, sandık hilelerine ve oy hırsızlığına olanak tanıyan yasal değişikliklerden şimdilik söz etmiyoruz.
Yüksek Seçim Kurulu’nun iktidarın denetiminde bir organa dönüştüğü gerçeğine de şimdilik gözlerimizi kapatalım.
16 Nisan 2017’deki referandum sırasında mühür kuralının YSK tarafından nasıl değiştirildiğini ve sonuçların cumhurbaşkanı tarafından nasıl henüz oylama bitmeden açıklandığını da bir kenara bırakalım.
HAPİSHANEDEKİ CUMHURBAŞKANI ADAYI
CHP’nin adayı Muharrem İnce adaylara başarı dileme ziyaretlerine cezaevini de dahil etti.
Hepimiz, "Aman ne önemli bir jest" diyerek bu hamlenin siyasi ve toplumsal sonuçlarını vb. yorumlamaya başladık.
İnce, Edirne Hapishanesi'nde rehin tutulan HDP adayı Selahattin Demirtaş’a tutuklu olduğu hapishaneye gidip başarılar diledi.
Tabii Demirtaş’ı rehin alan irade, bu ziyarete izin verdiği için bunu yapabildi.
Sonra da Demirtaş’ı hapse attıran irade olan AKP’nin cumhurbaşkanı adayını ziyaret etti.
Yaptığı açıklamada, Demirtaş’ın durumunu onu zindana attıran iradeye anlattığını söyledi.
İşte ben tam bu noktada, İnce’nin Demirtaş’ın durumunu Erdoğan’a anlattığına ilişkin haberi okuyunca bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Ortada bu kadar anormal, olağandışı bir durum varken nasıl olup da herkesin her şey çok normalmiş gibi davranabildiğini düşündüm.
İnce, Demirtaş’ın kendisine söylediği esprili, ama çok anlamlı şu sözleri Erdoğan’a aktarmış:
"Demirtaş bana‚ ‘Ben hapisteyim, siz geziyorsunuz. Bütün adaylar birer hafta sırayla yatsın, adil olsun‘ esprisini yaptı. Bunu görüştüğüm Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a aktardım. Erdoğan bunun üzerine, ‘Ben hapis sıramı savdım‘ diye cevap verdi."
Yani 28 Şubat sürecinde, 1997’de okuduğu bir şiir gerekçesiyle aldığı 4 aylık ceza için 1999 yılında dayalı döşeli bir cezaevi koğuşunda yattığı günleri hatırlatmış.
O gün Erdoğan’ın hapse atılması nasıl normal değilse, bugün Demirtaş’ın neredeyse iki yıldır bir hücrede rehin tutulması da normal bir şey değil. Hatta geçmişte böyle bir şeyin örneğini bulmak dahi zor.
Ama herkes normalmiş gibi davranıyor.
İşin anormal tarafı aslında bu.
Bırakalım OHAL’i, kanun hükmündeki OHAL kararnamelerini, baskıları, yargının sıkı sıkıya tek bir iradeye bağlı çalışmasını, medya özgürlüğünün tümden ortadan kaldırılması vb. uygulamaları…
Demirtaş’ın cezaevinde olması ve cezaevindeyken cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi içinde bulunduğumuz sürecin kabul edilemez bir durum olduğunun açık göstergesi.
Rezilliğe bakar mısınız.! Cumhurbaşkanı adayı olmasında yasal hiçbir sakınca görülmeyen bir parti lideri, 4 Kasım 2016’dan beri hapiste tutuluyor ve bu durum neredeyse normal karşılanıyor.
24 Haziran’da yapılacak baskın seçimin demokratik bir seçim olmadığını göstermek için bundan daha somut örnek olabilir mi?
GARDİYANIN ÇEKTİĞİ BAŞVURU FOTOĞRAFI
İnternet gazetesi Duvar'dan İrfan Aktan'ın yazılı sorularını yanıtlayan Selahattin Demirtaş bu konularda çarpıcı örnekler veriyor, tespitler yapıyor.
Seçim çalışmalarına ilişkin bir soruya vediği yanıtlar, içinde bulunulan ve normalmiş gibi bakılan sürrealist (Gerçeküstü) durumu açıklıyor:
"Benimkine seçime hazırlanmak denemez. Seçim hazırlığı dışarıda devam ediyor. Yoksa benim sanki koşullarım normalmiş gibi bir kampanya hazırlığımız falan yok, olamaz da."
Cumhurbaşkanlığına adaylık formalitelerini nasıl tamamladıklarını anlattığı cümleler bile ibretlik.
"İmkânlar kısıtlı; oy pusulasında kullanılacak vesikalık fotoğrafı da cezaevinde çektirmek zorunda kaldım. Fotoğraf hücremin havalandırmasında, duvarın dibinde bir infaz koruma memuru (gardiyan) tarafından çekildi. YSK’nın standartlarına uygun hale gelebilmesi için dışarıda fotomontaj ile arkaya beyaz fon eklendi. Yani seçmenlerin oy pusulasında görecekleri fotoğraf, benim bu hafta havalandırmada çektiğim fotoğraftır. Dışarıda, stüdyoda vs. çekim yapılmasına izin çıkmadığı için bu şekilde yapmak zorunda kaldık."
İşte, herkesin normalmiş gibi baktığı gerçeklerden bazıları bunlar.
Ve yapılan seçime, özgür, adil ve eşit koşulların geçerli olduğu bir seçim dememiz istenmektedir.
Peki, 6 ila 10 milyon arası oy alması beklenen bir cumhurbaşkanı adayı seçime nasıl hazırlanıyor?
Demirtaş bu soruya da cevap veriyor:
"Avukatlar kısa gündem raporları getiriyor. Belli başlı televizyon kanallarını izleyebiliyoruz. 10 kadar günlük gazeteyi de takip ediyoruz. Başka da imkân yok."
Demirtaş bu ayrıntıları anlatarak bizi sarsmak istiyor.
Cezaevinde rehin tutulduğunu ve bu seçimin hiçbir şekilde demokratik, eşit, adil bir seçim olamayacağı gerçeğini bize anlatıyor.
O, bu şartlara boyun eğmediğini ve eğmeyeceğini gösteriyor.
Onu destekleyecek milyonlar da bu nedenle gidip ona oy verecek.
Yoksa kimsenin amacı, iktidar hırsı ile yanıp tutuşan bir ‘Tek Adam‘ın kurduğu oyunun figüranı olmak değil!
Direnmek için oyumuzu kullanacağız.