Prof. Dr. Erkan Aktaş'dan emekliler için kötü senaryo: Vergiler artabilir, faturalar kabarabilir
Abidin YAĞMUR
MERSİN - İşçi ve memur sendikalarınca yapılan araştırmalar, en düşük 10 bin lira olarak belirlenen emekli maaşlarının her geçen ay yoksulluk sınırının iyice altına indiğini, hatta açlık sınırının bile altına düştüğünü gösteriyor. Bu araştırmalardan en güncel olanını 15 Nisan’da DİSK Birleşik Metal İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) açıkladı. BİSAM araştırmasına göre Mart 2024’te açlık sınırı 16 bin 646 TL, yoksulluk sınırı 57 bin 578 TL. Yani bu araştırmaya göre en düşük emekli maaşı olarak belirlenen 10 bin lira maaş alan emekliler açıklık sınırının 6 bin 646 lira aşağısında kaldı. En düşük emekli maaşı ile yoksulluk sınırı arasındaki fark ise 47 bin lira.
SADECE EKMEK İÇİN GÜNLÜK 33 LİRA 38 KURUŞ HARCANIYOR
BİSAM araştırmasına göre, günlük harcamalarda Mart 2024’te en yüksek maliyet grubunu süt ve süt ürünleri grubu 172.09 liralık harcama gereksinimi ile oluşturdu. Et, tavuk ve balık grubu için yapılması gereken minimum harcama tutarı ise 124.81 liradır. Sebze ve meyve için yapılması gereken günlük harcama tutarı ise 125.59 liraya ulaştı. Ekmek için yapılması gereken harcama tutarı günlük 33.38 lira oldu. Katı yağ ve sıvı yağ ise 31.16 liralık masraf yapılması gereken ürün grubu olurken yumurta için 9.6, şeker, bal, reçel ve pekmez için ise günlük 13.46 lira harcama yapılması gerekiyor.
'EMEKLİLERİN KİTLESEL SEKİLDE AÇLIK SINIRININ ALTINDA OLDUĞU BİR DÖNEM HATIRLAMIYORUM'
Mersin Üniversitesi'nden ekonomi uzmanı Prof. Dr. Erkan Aktaş, enflasyon ortamında alım gücü sürekli eriyen emeklilerin durumunu Artı Gerçek’e değerlendirdi. Son 1 yıl içinde emekli maaşlarına yapılan zammın resmi enflasyon rakamlarının bile gerisinde kaldığına değinen Prof. Dr. Aktaş, “Emeklilerin böyle kitlesel bir şekilde açlık sınırının altında kaldığı bir dönemi ben hatırlamıyorum” dedi.
'EMEKLİ MAAŞLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ İÇİN BİR IŞIK YOK'
Her dönem emekliye verilen zamla memur ve işçiye verilen zammın paralel olduğunu, son 1 yılda bunun dengesinin bozulduğunu ifade eden Aktaş şunları söyledi:
“Şu anda en düşük emekli maaşı 17 bin lira, 18 bin lira olsaydı emekliler açlık sınırının altında demezdik. Hükümet demek ki kaynakları tüketti. Kaynakları tükettiği için emekliye para veremedi. Emeklilerin alım gücü düştü. Emeklilerin önemli bir kısmı açlık sınırının altında. Şu an hazinenin durumunu, Merkez Bankasının durumunu düşünürsek eksi rezervdeyiz. Cari açık 50 milyar doları geçti, dış ticaret açığı 100 milyar doları geçti. Böyle bir durumda Türkiye’nin paraya ihtiyacı var. Dışardan para gelmediği zaman, kaynak bulamadığı zaman kendi kaynaklarıyla bu işi yapamıyor. Dışarıdan para alınca da yatırımlara mı yönlendireceksin, çalışanlara mı zam yapacaksın, emeklilere mi zam yapacaksın? Geçen sene emeklileri feda ettiler. Bu sene de eğer kaynak bulunmazsa çalışanlar istedikleri maaşları alamayacaklar. Yakın zamanda emeklilerin maaşlarının düzelmesi için bir ışık görülmediği gibi daha da kötüye gidebilir. Vergiler artabilir, faturalar kabarabilir, bu da maaşların alım gücünün daha da düşmesi anlamına gelir.”
'ASGARİ ÜCRETLİ ORANI YÜZDE 50'NİN ÜZERİNDE'
Sadece emeklilerin değil, asgari ücretlilerin de açık sınırının altına düşme riskine işaret eden Aktaş, “Resmi kayıtlara göre çalışanların yüzde 41’i asgari ücretli ama bunun daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Çalışanların yüzde 33’ü kayıt dışı. Bunların da asgari ücret ya da asgari ücretin altında aldığını düşünürseniz asgari ücretli oranı yüzde 50’yi geçiyor. Bir de asgari ücretin bir tık üstünde alanları da koydunuz zaman oran yüzde 70’lere çıkıyor. Emek piyasasında ücret düşüklüğü çok yaygın. Avrupa’da da asgari ücret var ama oralarda asgari ücretli çalışanların oranı Türkiye’deki oranla kıyaslanamaz. En yakın rakibimiz Slovenya’da bu oradan yüzde 15. İspanya’da, Belçika’da yüzde 1’e yakın. Avrupa ortalaması yüzde 5’i geçmez” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin 2022’de ve 2023’te kişi başına düşen milli gelirde artış kaydettiğini vurgulayan Prof. Dr. Erkan Aktaş sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ben bunu da enflasyonun gerçek oranlarının gösterilmemesine bağlıyorum. Enflasyonu gerçek göstermezseniz büyümeyi de olduğundan daha yüksek gösterirsiniz. Gerçek bir büyüme ve gerçek bir kişi başına düşen milli gelir rakamı olmaz. Enflasyonla ilgili soru işaretleri, Türkiye’nin ekonomik büyümesiyle ilgili de soru işaretlerine neden oluyor. Türkiye rakamlarla büyüyor ama bu büyümeyi tabana yaymıyor. Büyüyor ama işsizliği çözmüyor. Büyüyor ama gelir dağılımı adil ve eşit olmuyor. Demek ki senin büyümenin niteliği önemli. Senin gelir dağılımı şeklin önemli. Büyüyorsun, gelişiyorsun ama para belli gruplarda toplanıyorsa, servet elit gruplarda toplanıyorsa, modern kölelik koşullarında yaşayan kişi sayısı artıyorsa bunun altının çizilmesi gerekir. Büyümeden oluşan katma değer tabana yayılmıyorsa, birileri birilerinin üzerine basarak yükseliyor demektir.”
MODERN KÖLELİKTE TÜRKİYE BEŞİNCİ SIRADA
Prof. Dr. Erkan Aktaş, Walk Free adlı uluslararası insan hakları kuruluşunun yayınladığı Küresel Modern Kölelik Endeksi’nde Türkiye’nin 2018’de 48. sırada yer alırken 2023’te beşinci sıraya çıktığına da dikkat çekerek “Her bin kişiden 16’sı modern kölelik koşullarında yaşıyor Türkiye’de. En temel sorunlardan biri Türkiye’nin aldığı dış göç. Suriyelilerin ve Afganların çalışma koşulları bu endeksteki yerimizi yükseltti. Türkiye’de çalışanların yüzde 50’ye yakını asgari ücretli. Emekli maaşları açlık sınırının altında. Bence bunları modern köleliğin yanına eklemek gerekiyor. Bu veriler, Türkiye’de modern köleliğin boyutlarının daha yüksek olabileceğini gösteriyor. Modern kölelik endeksini belirleyen unsurlar arasına asgari ücretle çalışanları da eklesek Türkiye muhtemelen ilk üç içinde yer alır. Endekste asgari ücret yok. Emekli maaşlarının açlık sınırının altında olması yok. Oysa bunlar da bir modern kölelik belirtisi. Bunları da göstergeler arasında sayarsak durumumuz daha da vahim” dedi.