Türkiye borç krizine girer mi? Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu: IMF seçeneği ülkeye bedel ödetir
Türkiye, döviz krizi ve enflasyonun yarattığı ekonomik çalkantılarla boğuşurken son dönemde uzmanlar ülkenin risk seviyesinin alarm verdiğini belirterek olası bir borç krizinin ülke ekonomisine büyük zararlar verebileceği görüşünü dillendirmeye başladı.
Türkiye’nin kredi iflas riskinin (CDS) yükselmesi ve buna paralel olarak borçlanma maliyetlerinin artması, Türkiye’nin olası bir borç krizi riski içinde bulunup bulunmadığı konusunda soru işaretleri yarattı.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının da Türkiye’nin finansal yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyeti ile ilgili görünümünü negatif seviyede tutması bu korkuyu tetikledi.
Peki Türkiye’nin dış borçları ile ilgili tablo ne durumda ve uzmanlar borç krizi riskini nasıl değerlendiriyor?
TÜRKİYE'NİN KREDİ İFLAS RİSKİ ARTIYOR
Türkiye’nin beş yıllık kredi risk primi geçen haftalarda 900 puana yaklaştıktan sonra geçen haftayı 840 puan civarında tamamladı. CDS, yani kredi risk primi, ülkelerin ekonomik ve politik risk gelişmesine göre değişiyor.
CDS‘in 900 baz puana yaklaşması dış borçlanma maliyetini çift haneye getirirken, borçlanma maliyetinin artması ödemeler dengesi krizi riskinin arttığına da işaret ediyor.
TÜRKİYE’NİN BORÇ TABLOSU
Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre Türkiye’nin brüt dış borç stoku 31 Mart itibarıyla 451,2 milyar dolar, net dış borç stokunun ise 231,4 milyar dolar olarak açıkladı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre, Türkiye’de vadesine bir yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan ‘kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku’ mayıs ayı itibariyle 182,3 milyar dolarla rekor seviyelerde seyretmeye devam etti.
Mayıs sonu itibarıyla, Türkiye’nin kısa vadeli dış borç stoku, 2021 yıl sonuna göre yüzde 10,6 oranında artışla 134,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Kamu sektörünün kısa vadeli borcu ise 2021 yıl sonuna göre yüzde 9,5 oranında artarak 24,3 milyar dolar arttı.
TÜRKİYE’DE BORÇ KRİZLERİNİN TARİHİ
Türkiye’nin dış borçlara ilişkin görünümü bu şekilde gerçekleşirken ülkede daha önce yaşanan krizler de hafızalardaki yerlerini koruyor.
Türkiye’de Osmanlı Devleti’nin batmasında etkisi olan borç krizi Cumhuriyet döneminde üç kere yaşandı. Yaşanan üç borç krizinin de ardından siyasal iktidarlar değişti. Türkiye’nin ilk borç krizi 1958 yılında Adnan Menderes hükümeti döneminde, ikinci borç krizi 1978’de Süleyman Demirel hükümeti döneminde ve 2000’de Bülent Ecevit hükümeti döneminde yaşandı.
Borç krizlerinin yaşandığı yıllar aynı zamanda Türkiye'nin en büyük ekonomik krizleri yaşadığı yıllar oldu. Türkiye tarihinde çok fazla ekonomik kriz yaşansa da bu ekonomik krizlerin borç krizi ile birleştiği dönemlerin sonucunda faizler yükseldi ve ekonomi daraldı. Son borç krizi sonrasında 2001’de Türkiye ekonomisi yüzde 9 küçüldü.
TÜRKİYE RİSKLİ ÜLKELER İÇİNDE 20'NCİ SIRADA
Geçtiğimiz hafta Bloomberg’de yer alan bir analizde ise Türkiye’nin borç krizi riskinin bulunduğu belirtildi.
Analizde gelişmekte olan ülkelerin çeyrek trilyon dolarlık borç yükü nedeniyle dünyanın tarihi bir temerrüt zinciri riskiyle karşı karşıya olduğu belirtilirken Türkiye de riskli ülkeler arasında sıralandı. Bahsi geçen ülkeler sırasıyla El Salvador, Gana, Tunus, Pakistan, Mısır oldu. Listenin 20. sırasındaysa Türkiye yer aldı.
KREDİ GÖRÜNÜMLERİ NEGATİF
Bununla birlikte kredi derecelendirme kuruluşları da Türkiye’nin finansal yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyetini ölçen notlarını düşük seviyelerde tutmaya devam etti.
Önceki hafta uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, yayımladığı raporda Türkiye’nin kredi notunu B+'dan B’ye indirdiğini, görünümünü ise "negatif" olarak teyit ettiğini açıkladı.
S&P, son not güncellemesini Aralık 2021'de yapmıştı. S&P’ye göre, Türkiye’nin kredi notu B+'da kalırken görünüm durağandan negatife döndü. Moody's ise Eylül 2020'de Türkiye’nin kredi notunu B1’den B2’ye düşürmüştü. Türkiye’nin kredi notu üç kuruluşa göre de ‘çok spekülatif’ statüsünde bulunuyor.
Türkiye’nin kredi notları 2001 seviyelerine yakın bir yerde bulunurken ‘iflas’ dahil dokuz kümenin bulunduğu notlandırma sisteminde Türkiye altıncı kümede bulunuyor. Kuruluşların notları ana olarak ‘yatırım yapılabilir’ ve ‘spekülatif’ diye ikiye ayrılıyor. Türkiye’nin görünümü negatif olduğu için spekülatif olarak sınıflandırılıyor.
Türkiye’nin borçlarıyla ilgili görünüm kötüleşirken iktisatçılar da borç krizlerinin yarattığı büyük risklere dikkat çekiyor. Uzmanlar ülkenin temerrüt riski içinde bulunup bulunmadığı konusunda farklı görüşte olsa da borçların ekonomiyi kırılgan hâle getirdiği konusunda hemfikir.
BORÇ KRİZİ RİSKİ VAR MI?
Sözcü gazetesinde yer alan habere göre, iktisatçı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu Türkiye’nin çok uzak olmayan bir gelecekte dış borç ödeme kriziyle karşılaşma olasılığının yüksek olduğunu belirtti.
Türkiye'nin bir yıl içerisinde çevrilmesi gereken 182 milyar dolar kısa vadeli borcu olduğunu hatırlatan Kozanoğlu, "Bunun bir kısmı ticari krediler ve yabancıların döviz mevduatları. Bunları bir yana bıraksak dahi, 2022 sonuna kadar ödenmesi gereken 49,6, 2023'te ödenmesi gereken 50,6 milyar dolar fiili borç bulunuyor. Bunun 36 milyar doları özel sektörün borcu" dedi.
DÖVİZ AKIŞI İÇİN ORTAM UYGUN DEĞİL
Kozanoğlu, "Cari açığın da 40 milyar dolara doğru gittiğini düşünürsek ciddi bir döviz gereksinimi var. Geçmişte bu bir şekilde fonlanabiliyordu. Ancak bugün başta ABD ve Avrupa faiz artışlarıyla dünyada hem bir ‘güvenli liman’ arayışı var hem de getiriler yükselmiş durumda. O nedenle küresel ortam uygun değil" değerlendirmesinde bulundu.
Kozanoğlu, Türkiye'nin CDS priminin 840'a, ülkenin eurobondlarının (yurt dışına ihraç edilen döviz cinsi tahvil) faizinin ise yüzde 11 civarına yükselmesinin borç maliyetlerini artırdığını hatırlatarak, "O nedenle çok uzak olmayan bir gelecekte dış borç ödeme kriziyle karşılaşma olasılığı oldukça yüksek görünüyor" dedi.
IMF SEÇENEĞİ ÜLKEYE BEDEL ÖDETİR
Türkiye’nin olası bir borç krizine girmesi durumunda neler olabileceğine ilişkin senaryolara değinen Kozanoğlu, IMF seçeneğinin masaya gelebileceğini aktardı. Kozanoğlu, Türkiye’nin daha önce borç krizleri nedeniyle IMF ile anlaşarak ciddi bedeller ödemek zorunda bırakıldığını belirtti.
Kozanoğlu, "Türkiye 1979-80,1994 ve 2001 ekonomik krizlerini hep bir döviz ve dış borç krizi olarak yaşadı. Her defasında IMF kapısına gidilmek zorunda kalındı. IMF fonlarıyla iflastan kurtulduysa da emekçilere ciddi bedeller ödeten, kamu varlıklarının özelleştirilmesine yol açan, tarım kesimine destekleri budayan kemer sıkma önlemleri uygulandı. Bunu da arzu etmiyorum, ancak aksi halde dış borçların servisinin olanaklı olmadığını düşünüyorum" dedi.
Kozanoğlu, dış borçların yeniden takvimlendirilmesini içeren kamucu, halkçı bir programın uygulanması gerektiğini ancak ufukta AKP giderse bile böyle bir programı uygulayacak bir alternatif görünmediğini belirtti.
YAKIN VADEDE TEMERRÜT RİSKİ GÖRMÜYORUM
İktisatçı Dr. Cem Oyvat ise yakın vadede Türkiye'nin temerrüt riski olmadığı görüşünde. Türkiye'de toplam dış borcun milli gelire oranının da 2019-2020 yıllarına kıyasla daha kötü olmadığını ve toplam dış borcunun GSYH'ye oranının 2000’lerin başındaki duruma göre daha iyi olduğunu belirten Oyvat, "Yakın zamanda Türkiye'nin temerrüt riski olduğunu düşünmüyorum" değerlendirmesinde bulundu. Ancak Oyvat, bu duruma rağmen borçların Türkiye ekonomisi için önemli bir problem olduğunu belirtti.
Oyvat şu değerlendirmelerde bulundu:
"Yakın zamanda Türkiye'nin temerrüt riski olduğunu düşünmüyorum. Kamu sektörü ve TCMB'nin toplam dış borcunun GSYH'ye oranı 2022'in 1.çeyreğine göre yüzde 26.7. Bir karşılaştırma yaparsak 2000'lerin başında bu sayı yüzde 38'lerdeydi ve Türkiye o dönemde temerrüde gitmedi. Tabii özel sektörün dış borçlarının bir kısmını devletin üstlenmesi gibi bir risk var. Ama Türkiye'de toplam (özel+kamu) dış borcun milli gelire oranı da 2019-2020 yıllarına kıyasla daha kötü değil.
BORÇLAR TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK BİR PROBLEM
Yerel para cinsinden olan borçlar (buna KKM'nin getireceği maliyeti de katabiliriz) ise bir ülkeyi temerrüde zorlamaz. Ama bu demek değil ki, borçlar Türkiye için önemli bir problem değil. Geçtiğimiz aylarda hazinenin ödeyeceği iç borç faizi anaparayı geçti. Devletin daha yüksek faiz ödemesi, kamu kaynaklarının daha büyük bölümünün rantiye kesimine aktarılması anlamına geliyor. Maalesef Türkiye'nin artan risk primi de bu durumu kötüleştiriyor."
Önümüzdeki aylarda borçların dışında KKM'nin de devletin üzerindeki yükü artıracağını belirten Oyvat, "Çünkü Türkiye’nin bunca kur şokuna rağmen hâlâ çok ciddi bir cari açık verdiğini ve Türkiye'ye anlamlı bir sermaye girişi olmadığını ve TCMB'nin rezervlerini tükettiğini düşünürsek, özellikle turizm gelirlerinin azalacağı sonbaharda döviz kurunun ciddi bir oranda yukarı gideceğini görmemiz sürpriz olmaz" dedi.
Döviz kurundaki artışların Kur Korumalı Mevduat yolu ile, Hazine ve TCMB'den varlıklı kesime ciddi bir servet aktarılmasına yol açtığını belirten Oyvat, "Kamunun borçlarının dışında, özel sektörün de kısa vadeli dış borç stoku Mayıs 2022'de, 2021'in sona göre yüzde 10 artarak 80 milyar doların üzerine çıktı. Özel sektörün artan kısa vadeli dış borç stoku da; firmaları kur şoklarına karşı daha kırılgan hale getiriyor" dedi.