Ziraat Mühendisi Yurt Yıldırım: Artık Balıkesir’den İstanbul'a yılda bir kamyon bile sebze gitmiyor
Esra ÇİFTÇİ
Artı Gerçek - Türkiye nüfusu 1990-2022 döneminde yüzde 51 artarken, işlenen tarım alanları yüzde 14 azaldı. 2022 yılında nüfus 85 milyon 279 bin 553’e yükselirken buna karşın işlenen tarım alanları aynı dönemde 27 milyon 856 bin hektardan 23 milyon 845 bin hektara geriledi. Türkiye’de her yıl binlerce dekar verimli birinci ve ikinci sınıf tarım arazisi, konut, sanayi ve turizm yapılaşmaları ve karayolu yapımı nedeniyle elden çıkıyor. Birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazileri imara açılıyor, bu arazilerin üzerine sanayi tesisleri kuruluyor. Meyve ağaçlarının, zeytin ağaçlarının kesilip binalar inşa edilmesi de cabası. Türkiye’de tarımda en verimli arazilere sahip olan Balıkesir ve çevresi de betonlaşma ve maden ocakları tehlikesi altında.
Edremit’te ziyaret ettiğimiz Ziraat Mühendisi Yurt Yıldırım ile tarımın sermayeye nasıl feda edildiğini konuştuk.
'BU YIL ZEYTİNYAĞI PAHALI OLACAK'
Ziraat Mühendisi Yurt Yıldırım, Balıkesir’in yaklaşık 82 bin hektar bir alanda 10-12 milyon zeytin ağacı olduğunu, 100-125 bin ton sofralık zeytin üretimi ile Türkiye üretimin yüzde 18 ini karşıladığını, bu üretimin yüzde 20’sinin sofralık yüzde 80’inin yağlık olarak üretildiğini ifade ediyor. Bu yıl zeytinin az olduğunu söyleyen Yıldırım nedenini şöyle anlatıyor:
“Her yıl aynı şekilde hasat alınamıyor, bazen kış mevsiminin durumuna, bazen de hasat şekline bağlı oluyor. Fiyatlar bu yıl bayağı bir yüksek olacak. Bir litre yağ 300 liraya falan çıkacak gibi gözüküyor. Bu rakam çok yüksek ama para çiftçiye gitmiyor, tamamen tüketiciye kayıp yazan rakamsal bir boyutu var. Üretici birim alandan yeteri kadar ürün alamıyor. Ağaçların bakımıydı vs. derken tüketici en pahalı zeytinyağını tüketmek zorunda kalıyor. Hele de kaliteli zeytinyağı ise daha da pahalı tüketmek zorunda kalıyor.”
'ZEYTİN AĞAÇLARI KESİLİP YERİNE BETONLOR DİKİLİYOR'
Balıkesir’in özellikle de ilçelerinin çok büyük bir iç göç aldığını dile getiren Yıldırım, bu iç göç nedeniyle 300-500 yıllık zeytin ağaçlarının imar planıyla kesilerek yerlerine beton ekonomisine dayalı evlerin dikildiğini ifade ediyor ve şöyle devam ediyor:
“Bölgenin yüzde 90 geliri zeytin ve zeytinyağı ve bu gelir betonlara feda ediliyor. Dünyada pandemiden sonra gıdaya erişim noktasında ciddi sıkıntı yaşanıyor. Biz eskiden Afrika ülkelerinde açlık olur diye bilirken şimdi başka coğrafyalarda, başka kıtalarda da açlık sorunları başlayacak ve sağlıklı gıdaya ulaşma konusunda belki de dünyanın önümüzdeki 10-20-30 yıllık en büyük problemi bu olacak gibi duruyor.”
'MADEN OCAKLARI BÜYÜK TAHRİBAT BIRAKIYOR'
Maden ocaklarının da bölgedeki tarım alanlarına çok ciddi tahribatlar bıraktığını söyleyen Yurt Yıldırım, “En somut örneği Havran’a çok yakın bir yerde Tepe Baba dediğimiz bir köyün sınırları içerisinde maden ocağı bir süre işletildi. Orada siyanür çukurları vardı. Sonra bu maden ocağı ekonomik verimi elde edemeyince, Tarım Bakanlığı ve ilgili birimlerle yapılan sözleşmelerle buranın eski hale getirileceği ve ağaçlandırılacağı anlaşmaları yapmalarına rağmen çekip gittiler. Orası büyük bir alan, boş bir siyanür havuzu, suyu kurumuş, arazi kullanılmayacak bir halde. Bu maden ocakları maden işleme tekniğini en ilkel en ucuz veya maden işletenlere en çok karı getirecek şekilde kullandıkları için doğayı katlederek çekip gidiyorlar” diyor.
'TARIM YOK EDİLİYOR'
Yıldırım, atık sularla sebzelerin sulandığını o sebzelerin toplanıp pazarlara geldiğini ifade ediyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu atık sularla sebzelerin sulanması yeraltı sularına karışan siyanür kadar etkili. Bunlar araştırılmıyor. Hoş bu bilgilere ulaşmak da zor. Ben sulama suyumu analiz edin desem kırk dereden su getiriyorlar. Kuyun ruhsatlı mı? Nereden aldın? Ne yaptın? Bir sürü sorular var. Dolayısıyla özellikle maden ocakları yasası her şeyi tehdit ediyor. Başta da gıdayı. Yediklerimizin neyle sulandığını, nasıl üretildiğini bilemiyoruz, tamamen üreticinin inisiyatifine kalmış. Çiftçiye destek olacak bir tarım yapılanması yok, direk üreticiyi destekleyen hedefler konulması lazım. Burada tarımla uğraşan insanlara destek verseler, bunların çocukları, kent merkezlerine gidip iş aramak yerine burada para kazanırlar. Bu hem istihdam yaratmış olacak hem de tarıma katkı sunmuş olacak. Düşünün buradan İstanbul eski Topkapı haline her gün yüzlerce kamyon sebze gidiyordu, brokoli, lahana, Brüksel lahanası, fasulye, domates, biber, şimdi bir tek kamyon gitmiyor. Yılda bir bile gitmiyor.”
'TARIMDAN PARA KAZANAMAYINCA ARAZİLERİNİ SATIYORLAR'
Bölge insanının tarımdan para kazanamayınca arazilerini satmaya başladığını ve “Ben ömür boyu bu kadar parayı göremeyeceğim, kazanamayacağım, vereyim gitsin” dediklerini anlatan Yıldırım, sonra bu arazilerin konuta açıldığını ifade ediyor. Tarımla turizmin birlikte yürüdüğü yerlerde kentlerin kesinlikle bir makro planlarında nereye kadar büyüyeceği, ne yöne doğru büyüyeceği konusunda bir kural olması gerektiğini söyleyen Yıldırım, bu kuralların katı kurallar olması gerektiğini ve asla değişmemesi gerektiğini vurguluyor ve şöyle devam ediyor:
“Tarım arazilerinin bir imar affı ile bir imar barışı ile yok edilmemesi lazım. Bir diğer konu, Türkiye’nin bir tarım politikası yok, yani planlı üretim yok. Bu üretim planlı hale getirilmesi lazım ki üretici ne ekeceğini ne biçeceğini ne kazanacağını hesap etmesi lazım. Tarımın tüketiciye gittiği aracı kuruluşların kaldırılmasının bir yolu bulunması lazım. Yani bu hal yasası dediğimiz, mesela bu yıl mandalinayı 4-5 lira yukarıya hiçbir çiftçi tarlasından satamaz ama büyük şehirlerde 20-25 lira civarında. Üreticinin tüketiciye doğrudan ulaşacağı bir yapının oluşturulması lazım. Otobanlarıyla övünen bir iktidarımız var ama o otobandan geçen araba Antalya’dan, İzmir’den mal yükleyip İstanbul’a gidene kadar dünyanın yol parasını veriyor, bunun da çözülmesi lazım. Tarımın para kazanılır hale getirilmesi lazım. Bir de küçük orta ölçekli işletmeler desteklenmesi lazım. Şu anda tarımla uğraşan yaş ortalaması 60’ın üzerinde, gençler tarımla uğraşmak istemiyor. Bu gençleri tarıma teşvik etmek gerek. Gençlerin 3-5 yıl sigortası devlet tarafından karşılanabilirse, gençlerin sosyal güvencelerinin garanti altına alınması ve biraz önce saydıklarım da hayata geçirilirse tarıma tekrar bir dönüş olabilir, aksi takdirde tarımın geleceğini iyi görmüyorum.”