Açgözlülük
Mehmet BAYRAM
İliklerine kadar hüzne bulanmış bir adam yalnız başına oturuyordu. Tüm hayvanlar onun yanına gelip şöyle söyledi:
''Seni bu kadar üzgün görmek istemiyoruz. Bize ne istediğini söylersen belki yardımcı oluruz.''
Adam şöyle dedi: ''İyi bir görüş gücüne sahip olmak istiyorum.''
Akbaba, benimkini alabilirsin dedi.
Adam, ama güçlü de olmak istiyorum diye devam etti,
Jaguar ''Benim de gücümü alabilirsin.'' diye cevap verdi.
Sonra adam şöyle dedi: ''Yeryüzünün tüm sırlarını da bilmek istiyorum.''
Yılan cevap verdi: ''Ben onları sana gösteririm.''
Bu diyalog tüm hayvanlar arasında böylece devam etti.
Ve adam onların verdiği bütün hediyeleri alarak oradan uzaklaştı.
Sonra baykuş diğer hayvanlara dönüp, ''Şimdi adam çok şey biliyor ve pek çok şey yapabilir. İçimi bir korku kapladı.'' dedi
Geyik şöyle dedi: ''Adam ihtiyacı olan her şeye sahip, ama artık üzüntüsü geçecek''
Baykuş cevap verdi: ''Hayır ben adamın içinde büyük bir boşluk gördüm. Asla dolduramayacağı derin bir açlık. Onu üzen de, ona bunları isteten de bu. Almaya devam edip duracak. Ta ki dünya ona 'Artık sana verebileceğim bir şey kalmadı.' diyene kadar.''
Yüzyıllardır dilden dile aktarılan bir hikaye bu okuduğunuz. Bugüne kadar gelmesini de barındırdığı doğrulara borçlu olsa gerek. Bugün bu doğruların daha çok hissedildiği bir dönemdeyiz. Yaşadıklarımıza bu pencereden bakarsak nasıl bu noktaya geldiğimizi de anlayabiliriz. Açgözlülük bize hiç tanımadığımız bir hastalık getirdi. Tabi burda açgözlülüğe sahip insanlar derken Wuhan’daki yoksulları ya da temiz suya bile erişimi olmayan milyonları kastetmiyoruz. Hayvanlara yaşamak için orman bırakmayan, doğa ile para arasında kalınca parayı tercih edenleri kastediyoruz. Bunlar yaşamı durma noktasına getirip bizi eve hapsedenlerdir. Bu pandemiye başka sebepler bulmak çarpıtmaktan öteye gitmeyecektir. Bu doymak bilmeyen açgözlülüğün bizlere neler getireceğini tahmin bile edemiyoruz. Şayet böyle devam edilirse dünyanın bizlere felaketler dışında verebileceği bir şey kalmayacak. Yaşanan sorunların geri dönüşleri olabilir ama doğaya yapılan talanların dönüşü olmaz. Zamanı gelince bu pandemi de şimdi yaşandığı gibi gelecekte de bizlere acımayacaktır.
Bugün yaşanan sorunların temelinde doğayı üzerinde istediğimiz her şeyi yapabileceğimiz bir mülk olarak görmemiz var. Bundan dolayıdır ki dağlar altın için deliniyor, mera alanları bırakılmıyor. Sayamayacağımız kadar çok tahribatlar da meydana gelmekte. Adeta yağmaya maruz kalmamış bir karışlık yer dahi kalmamış durumda. Dünya ile yetinilmeyip uzaya el atılmış orayı da mülkleştirmenin derdine düşülmüştür. Ve bunları bize isteten de sonumuzu getirecek olan da bu anlayış. Ve bu anlayışın sonuçları artık yakıcılığını daha belirgin gösteriyor.
Tabi insanın doğaya müdahalesi kaçınılmazdır. Hatta insanı doğanın dile gelmiş hali olarak tanımlayabiliriz. Bu yüzden müdahalenin durması çabasına girmemeliyiz ki durduramayız. Bu müdahalelerin demokratik bir niteliğe kavuşmasını hedeflemeliyiz. Çünkü doğaya yapılan tahakküm insanı kendi içindeki var olan hiyerarşi ile sıkı bir ilişkisi vardır. Bu hiyerarşi kırıldığı oranda doğa ile bütünleşme sağlanabilir. Bu seçeneklerle beraber muazzam bir teknolojik gelişme sağlamış insanın bu anlayışı aştığında doğa ile yaratacağı uyumun sonuçları bu yaşananların zıddı olacaktır. Artık bu seçenek tercihin ötesinde yaşamın devam edebilmesi için bir zorunluluktur. Bunu başarmanın yol ve yöntemleri konusunda büyük bir mücadele kültürü olmakla beraber yaratıcı eylemlere ihtiyaç vardır.