Afrin: Türkiye’nin Vietnam’ı?
Av. Memet KILIÇ*
Havuz medyası molasız Zeytinin Dalı, Armudun Sapı ve Üzümün Çöpü’nü anlatıyor. İslamistlerin hesabı günlük yağmadan ibarettir: Ekonomideki çöküşü milli direniş söylemiyle yutturmak, OHAL’i kalıcı kılmak, şehit tabutlarına yaslanarak nutuk atıp koltuk kurtarmak.
Afrin’de Türkiye’nin bir savaş içinde olduğu zihinlere hazin bir resim ile kazındı. Erdoğan bir 'şehit' tabuduna yaslanmış nutuk atarken çekilen resim akıllardan çıkacak gibi değil.
MİT ve Genelkurmay’ın Rusya ile girdiği yoğun görüşme trafiğinin ardından Türk askerleri Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ambalajlı cihatçı radikal gruplar ile birlikte Suriye topraklarına girdi. Çok aktörlü bir oyunda rol almaya çalışıyor. Erdoğan ‘Baş Kumandan’ havasına iyice alıştı. Ancak bu büyük oyunda figüran dahi değil, oyuncak sopa rolü oynuyor.
Bu mücadelede aktörler İran, Irak, Suriye, IŞİD, Kürtler gibi gözükse de, asıl mücadelenin NATO ve Rusya arasında olduğunu kabul etmek gerekir. Bu oyunda diğer unsurlardan farklı durumda olan tek unsur Türkiye. Neden? Şu nedenlerle:
1. Türkiye en hızlı ve çok taraf değiştiren unsur oldu Erdoğan’ın yönetimi altında. 2010 yılında ‘kardeşim Esad’ dediği kişiyi 2011’de ‘düşmanım Esed’e’ dönüştürdü. Türkiye üzerinden cihatçı radikal islamist unsurların ve silahların Suriye’ye gittiği uluslararsı arenada tartışmasız. Irak Kürt Otonomisi lideri Barzani 2013 yılında Diyarbakır’da büyük bir mitinge katıldı. 2014 yınında PYD lideri Salih Müslüm Ankara’da üst düzey ağırlamaya tabi tutuldu. Şimdi PYD, IŞİD ile işbirliği yapan terörist örgüt olarak ilan edilimeye çalışılıyor.
2. Bir NATO ülkesi olan Türkiye Rusya’dan hava savunma sistemleri (S400) alıyor ve Rusya güdümünde Suriye’ye giriyor.
NATO ve Rusya, Türkiye’yi biri birinden alarak diğerini kızdırdıkları bir oyuncak olarak görmeye başladılar. Türkiye’yi oyuncak durumuna düşürenler ise Erdoğan ve AKP’dir.
Türkiye ABD’ye Karşı
Kırım’da, NATO ile sıcak çatışma eşiğine gelen Rusya, NATO’yu zayıflatmak için her hamleyi yapıyor. ABD’yi Suriye’de zor durma sokmak ve NATO’yu sıkıntı içinde bırakmak için en elverişli kişi şu an Erdoğan olarak görülüyor.
ABD'den yapılan YPG ve Arap milislerin arasından seçilecek askerlerden oluşan bir "Sınır Güvenliği Gücü" kurma açıklamasını Türkiye Afrin’e girme gerekçesi olarak gördü. Halbuki bu giriş hazırlıkları Rusya’nın talimatıyla yapılmıştı Çünkü Afrin bölgesinin hava sahasını Rusya kontrol ediyor. ABD’nin orada belirli bir varlığı yok. Rusya’dan güvence alıp Rusya’nın sopası olarak ABD’yi orada zayıflatma hamlesi Afrin’de bitmeyecek şekilde düşünülmüş olmalı. ‘Sınır Güvenliği Gücü’ tanımlamasına Rusya ve Suriye’nin aynı sözler ile karşı çıkması, Türkiye ile bu güçler arasında bir koordineli çıkış olduğunun ibarelerinden biri.
Peki, bu ABD’nin Türkiye’yi tuzağa çeken bir ‘keklik ötüşü’ olamaz mı? Rusya, oraya Türkiye’nin gönderdiği cihatçı radikallere tahammül edebilir mi?
Şu an Rusya için önemli olan Türkiye’nin NATO’nun öncü gücü olan ABD ile karşı karşıya gelmesi.
Bu iş için en uygun elemanın Recep Tayyip Erdoğan olduğunu Putin biliyor ve Putin bilinen darbe hikayeleri ile Erdoğan’ı tamamen teslim almış durumda.
Bu nedenle Rusya’nın izniyle ve emriyle operasyon yapan Erdoğan, yoksulun çocuğunu Mınbiç’e sürerek ve ABD ile Rusya için dalaşarak, kendisine ‘gazi’ madalyası takmayı hedefliyor. Suriye'nin kuzeybatısında yer alan Afrin'de ABD’nin ciddi bir varlığı yok. O bölgenin hava sahasını Rusya konrol ediyor. Rusya’nın o bölgeyi Türkiye’ye hediye ederek, sahte bir cesaret bulmuş Türkiye’yi, Mınbiç’te ABD ile karşı karşıya getirme hedefi havuz medyası yardımıyla sürüyor.
Bu nedenle Erdoğan ABD ile seçim kampanyası edasında kapışıyor. Veliler toplantısında vize krizi nedeniyle bağırıyor. Elektrik santrali açılışında Kürtler’in yakasında ABD rozeti olmasından yakınıyor. ABD değil de Fransız TF1 ve LCI kanallarına verdiği bir röportajda, YPG ve ABD bayraklarının aynı bölgede görülmesinin kabul edilemezliğini dillendiriyor. Bir sonraki muhtarlar toplantısında ABD’ye savaş ilan etmesi ihtimal dışı sayılamaz.
Türkiye üzerinden IŞİD’e silah gidip, Rus uçağı vurulurken rahatsızlık duymayan ABD, Erdoğan’ın koltuğunu kurtarmak için Rusya’yanın kanatlarının altına girmesinden ciddi rahatsızlık duydu.
ABD karşı hamle olarak YPG'nin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri'ne destek ima etti. Erdoğan da milliyetçi duyguları coşturarak Bahçeli ile kurduğu İslamcı milli cepheyi sağlamlaştırmaya çalıştı.
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı David Satterfield, Senato Dış İlişkiler Komisyonu'na yaptığı açıklamada, "Suriye'yi bırakmaya veya zafer ilan edip çıkmaya" niyetli olmadıklarını, "IŞİD'e karşı cesurca savaşmış olan müttefikleri Suriye Demokratik Güçleri'ni koruma ve o bölgede model olacak bir örnek temsiliyet oluşturma amacında olduklarını" belirtti.
Türkiye ‘operasyon’ adını verdiği savaşa başladı. Erdoğan’ın arkalarına saklandığı ÖSO hava şartları nedeniyle hızlı ilerleyemediğini bildirdi. O havanın ABD ve Rusya’nın yarattığı hava olduğu ortada. İkisinin izin verdiği veya göz yumduğu kadar hareket edebilecek bir etkisiz eleman var ortada.
Erdoğan yine kandırlımış olamaz mı?
Fethullah Gülen dahil tüm kayda değer güçler tarafından bugüne kadar sistematik olarak ‘kandırılmış’ bu ‘masum (!)’ ‘baş kumandan (!)’ savaşa kendi başına karar verdi. CHP’nin deyimiyle üniversite diploması olmadığı için cumhurbaşkanı olmayan, -yine CHP’nin iddiasına göre- son seçimde 2,5 milyon oy çaldığı ifade edilen kişinin verdiği savaş kararına, CHP tam destek verdi. CHP ‘Yenikapı Ruhu’na destek vermiş ve o kapının kulpu elinde kalmış olduğu halde bu desteği verdi.
Türkiye’nin kazanacağı birşey yok
Suriyeli Kürtler bazı Arap müttefikleri ile birlikte Kuzey Suriye'yi IŞİD ve ortaklarından korudular.
Türkiye Afrin’e girip, Mınbiç’e yönelip tekrar oradan çıkmak zorunda bırakıldığında sadece Rusya ve Suriye mutlu olabilir. Rusya ABD’yi bölgeden çıkarmış, Suriye ise o bölgede hakimiyeti tamamen Kürtler’e bırakmamış olur.
Erdoğan‘ın Rusya, Suriye ve İran ile ortaklığını devamlı kılması ırkçılık ve mezhepçilik faktörleri nedeniyle sürekli olamayacağından, kaybedeceği ve Türkiye’ye kaybettireceği bir küçük oyuna girdiğini kabul etmek gerekir.
Sonuç olarak Türkiye o bölgede ya bir Kürt otonomisinin oluşmasını ya da İran-Irak-Suriye ekseninde Akdeniz’e ulaşan bir Şii eksenin oluşmasını kabullenmek zorunda kalacak. Üstelik bu komşular ile iyi ilişkiler kurma şansını da bitirmiş olarak.
Rusya bölgede ABD’yi ve bu sayade de NATO’yu zayıflattıktan sonra, o bölgenin nüfus ve güç faktörü Kürtler ile mutlaka iyi ilişkiler kuracak ve en azından otonomi kurmalarının önünü açacaktır. ABD’nin terkettiği, Türkiye’nin düşmanca muamele ettiği Kürtler’in Rusya ile işbirliği bir zorunluluk hali alabilir.
Tüm bunları tartışırken bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin, NATO ile her alanda çatışan Rusya ile NATO’nun öncü gücü ABD’ye karşı işbirliği yaptığını unutmamak gerekir. Ve tüm bunları NATO silahları ile yaptığını da hesaba katmak gerekir.
Erdoğan’ın mezhepçi zihniyetinin farkında olan İran ve Suriye, çocuk kesen cihadçı unsurları ÖSO etiketiyle o bölgeye sokmasına direnç göstereceklerdir. İsam coğrafyasının boş böğrü olan mezhep sorunu Erdoğan’ın elinde patlayabilir.
Türkiye’nin Vietnam’ı?
ABD’nin bölgedeki nüfuzunu sessiz sedasız terketmesi beklenemeyeceğinden, çatışmanın derinleşmesi ihtimalinin yüksek olduğunu kabul etmek gerekir.
Hızlı ve koltuk korumaya yönelik taraf değiştiren Erdoğan’ın ABD ve İsrail ile birlik olup İran’ın etki alanını kırmak için başka bir oluşum içinde yer alması da bir ihtimal.
ABD’nin emri ile Suriye’de yangın çıkaran Erdoğan’ın bugün itfayeci rolüne soyunması, tutması mümkün olmayan bir senaryo.
ABD, Vietnam’da batağa saplanıp çekilmek zorunda kaldığında Vietnam ile arasında 13227 Km’lik bir hava yolu mesafesi vardı. Türkiye benzeri bir sorunu yaşarsa, arasında sadece 0 Km’lik bir sınır olacak. Kürtler Anadolu çoğrafyasının kadim evlatları ve Türkiye’nin heryerinde yaşıyorlar.
Savaşa hayır demek vatan ve insan severliktir!
* LL.M. (Heidelberg Üniversitesi) / 17. Dönem Alman Federal Milletvekili