AKP'nin 'Çukur'undan Çıkmak

AKP'nin 'Çukur'undan Çıkmak
Ülkede sosyal yardım alan kişi sayısı nüfusun %34’üne ulaşmakla birlikte sadece İstanbul’da sosyal yardım alan aile sayısı en az %170 oranında artmış durumda.

Selçuk SARIYAR*


 

Geçtiğimiz İBB olağanüstü meclis toplantısında ‘deprem, salgın, sel felaketi gibi olağanüstü dönemlerde sosyal yardımlar için vatandaşların beyanlarının yeterli görülmesi’ önerimiz AKP ve MHP oylarıyla reddedildikten sonra sosyal yardımlarla ilgili tartışmalar büyüdü.
İBB tarafından yapılan açıklama ile 1 milyonu aşan sosyal yardım taleplerini incelemek için sosyal yardım müracaatları durduruldu. 

 

Ülkede sosyal yardım alan kişi sayısı nüfusun %34’üne ulaşmakla birlikte sadece İstanbul’da sosyal yardım alan aile sayısı en az %170 oranında artmış durumda.

 

İBB İstatistik Ofisi’nin çalışmasına göre Nisan ayında, İBB Beyaz Masa’ya yapılan başvurular yüzde altı artarak 812 bin 203 oldu. Talep başvuruları iki kat artarak, yüzde 46,7’ye yükseldi. En fazla talep, yine gıda ve sosyal yardımı için oldu. 

 

500binden fazla kişiye gıda yardımı, 300bine yakın kişiye nakdi yardım, 100binden fazla çocuğa ücretsiz süt yardımı, 30bin öğrenciye eğitim desteği verilerinin yanı sıra, İstanbul’daki hanelerin yaklaşık %14’üne sosyal yardım yapıldığı gibi çeşitli verileri bir araya getirdiğimizde ve her hanede ortalama 3,35 kişi yaşadığını düşünürsek sadece İstanbul’da 3-3,5 milyon kişiye İBB’nin yardımlarıyla dokunduğunu görüyoruz.

 

Bu durumda son yıllarda sosyal yardımlara ilişkin verilerle birlikte yaşananlara baktığımızda;

 

1. Yerel yönetimlerin vatandaşlara sosyal yardımları yapması ‘paralel devlet’ yaratmalarını sağlamaz. Aksine, yerel yönetimler yaptıkları sosyal yardımlarla aslında ‘devleti ve anayasayı koruyan idare’ konumundadırlar. 

 

Anayasa’da devleti tanımlayan unsurlardan biri olan sosyal devlet ilkesi, devletin vatandaşına karşı sorumluluklarını belirtmekle birlikte bu sorumlulukların başında vatandaşı ‘özgürleştirme’ gelmektedir. Sosyal devlet, vatandaşının önündeki ekonomik ve sosyal engelleri kaldırarak bu özgürleşmeyi sağlamalıdır.

Devletin sosyal nitelikleri arasında vatandaşın karşısına çıkabilecek herhangi bir risk durumunda önleme, koruma, güvence altına alma ve zararı karşılama sorumlulukları vardır.

İktidarın vatandaşa maske dağıtımında bile birçok gelgit yaşadığı ve beceremediği bir durumda yerel yönetimler, ‘dayanışma’ ruhu ile yaptıkları sosyal yardım faaliyetleriyle aslında devleti ve anayasayı koruyan bir rol üstlenmişlerdir.

Şu an tabiri caizse yerel yönetimler devletin koruyucusu durumundadır.

 

2. AKP aynı adaletsizlik gibi yoksulluğu da kalıcılaştırdı. Yapılan sosyal yardımlar vatandaşın bir gününü bile kurtaramaz durumda. 

 

Evet, 2002 yılından bugüne AKP hükümetleri döneminde sosyal yardımlar arttı. Bunun altında özellikle son yıllarda yatan ana sebeplerden biri halkın gün geçtikçe daha fazla yoksullaşması. Ve bu yoksullaşma gün geçtikçe daha da kalıcı hale gelmekte. 

 

Ülkemizde çalışanların da yaklaşık %42’sinin asgari ücretle geçindiğini göz önünde bulundurursak AKP’nin aslında kendilerince ne kadar başarılı bir sistem kurduğunu görebiliriz. ‘Vatandaşı yoksul bırakıp sosyal yardıma muhtaç et ve yaptığın sosyal yardımlar üzerinden oy devşir sistemi’ uzun yıllar çalıştı. Ancak muhalefetteki partilerin kazandığı yerel yönetimlerde oy devşirme yerine dayanışma amacıyla yapılan sosyal yardımlar AKP’nin sistemine çomak soktu.

 

AKP iktidarında çalışmak bile yoksulluğu gidermiyor. Yoksulluk sınırı altındakilerin yaklaşık %40’ını hala çalışanlar oluşturmakta. O nedenle yeni yoksulluk olarak tanımlanan bu durumda yoksulluk daha kalıcı hale gelmekte ve daha geniş kesimlere yayılmakta. 

 

3. AKP vatandaşı yoksulluğa rehin etmiş durumda!

 

AKP, vatandaşı yoksul bırakarak sosyal yardımlara muhtaç etmenin yanı sıra ‘sosyal yardım yapılacaksa sadece ben yaparım’ diyerek sosyal yardımlara muhtaç bıraktığı vatandaşı daha fazla cezalandırmakta. 

 

Çünkü 18 yıldır sosyal yardımlar üzerinden kurduğu bir siyasi oy devşirme taktiği var ve bu taktik son yerel seçimlerden sonra geçerliliğini yitirmiş bir hale gelmekte. Bu nedenle AKP elindeki en büyük kozlardan birini kaybetmenin verdiği acıyla muhalefete, yerel yönetimlere saldırmakta ve bu saldırının halka daha fazla zarar verdiğini de hala görememekte. 

 

Yoksulluk sadece karnını doyuramamayı değil aynı zamanda sosyal hayata katılamamayı da içermekte. Yoksul vatandaşın karnını bile zor doyurmasını sağlayan sosyal yardımlar, yine yoksulların sosyal hayata katılmalarına yönelik hiçbir katkı sunamamakta. 100TL’lik gıda yardımları, aylık 1000TL nakit destekler, iktidarın sağladığı krediler sadece günü kurtarmaya yönelik olmakla birlikte vatandaşı sosyal hayata katamamakta ve sonuç olarak yoksul vatandaş sosyal yardımlarla günü idare ederek yoksulluğuna devam etmekte.

 

4. AKP özellikle gençleri ‘çukur’a itmekte!

 

Sosyal yardımlarla yoksulluğu ortadan kaldıramıyoruz. Bunun en büyük zararını belki de gençler görüyor. Çünkü genç işsizlerin yoksul vatandaşlar içerisindeki payı gün geçtikçe artıyor. 

 

Üniversiteli işsizlerin sayısı son yol yılda tam 10 kat artmış durumda. 2019 yılında genç işsizlik oranı %25’lere dayandı. OECD ülkeleri arasında genç işsizliğinde zirvedeyiz. 

Son 5 yılda yaklaşık 1 milyon öğrenci maddi imkansızlıklar yüzünden okullarını bırakmak zorunda kaldı. Her yerin okul yapıldığı bir dönemde 1 milyon genç okulunu bırakmak zorunda kalıyor. 

 

Ne istihdamda ne eğitimde yer alan genç erkeklerin oranı %19 iken bu oran genç kadınlarda %33,6. Bu oranla da OECD ülkeleri arasında en son Meksika ile yarışır durumdaydık. 

 

Gençlerin bu durumu onları maalesef uyuşturucuya, umutsuzluğa ve saldırganlığa itiyor. 2016 yılından beri gençlerin mutluluk oranları düşmekte (%9,5). HABİTAT’a göre aylık ortalama geliri 2400TL üstü olan genç nüfus sadece %10 dolaylarında. %30’dan fazla gencin ise aylık ortalama geliri 601-1500TL arasında. Belki de yine bir yoksulluk göstergesi olarak yurtiçinde seyahate çıkamamasının sebebi olarak ‘ekonomik imkansızlığı’ belirten genç oranı %60. Seyahate çıkamayan gençlerin oranı ise %79 civarlarında. 

Bu umutsuzluk durumu gençleri ‘Çukur’ gibi dizileri izlemeye yönlendiriyor. Çünkü bu umutsuz gençler kendilerini bu tür dizilerde bulabiliyor. Çünkü bu gençlerimiz kızgınlar, öfkeliler. Çukur gibi dizilerdeki mücadeleleri kendi mücadeleleri ile özdeşleştirmekteler. Öfkelerini rap müziği ve TikTok gibi sosyal medya uygulamalarıyla dışa vuruyorlar.

Özellikle yoksul ailelerde ise en büyük endişe çocukların eğitimlerini alamaması. Yapılan araştırmalara göre eğitim meselesinden en çok endişe duyan kitle ise anneler olarak görülüyor. Annelerin yaklaşık %70’i ‘çocuklarının istediği eğitimi alamayacağından endişeli’ olduğunu belirtiyor.

 

5. Çözüm: #SosyalYardımHaktır ama Daha İyisi Neden Olmasın

 

Sosyal yardımların aynı zamanda toplumda çatlak oluşturabilmekte. Sosyal yardıma ihtiyaç duymayan yani yoksul olmayan bazı kesimler ile sosyal yardım alanlar arasında maalesef ‘makarnacılar’ vs. gibi tartışmalar toplumdaki çatlağın büyümesine ve belki de kutuplaşmanın da artmasına neden oluyor.

 

Mevcut sosyal yardım sistemi vatandaşı yoksulluktan korumaya ya da kurtarmayı bir kenara bırakın, maalesef sosyal yardım bağımlılığına sebep olmakta. 

 

Bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi’nin önermiş olduğu ‘Aile Sigortası’ Anayasa’nın 60. Maddesi doğrultusunda hem yoksullukla mücadelede hem de yoksulluk sınırının üstünde olmakla birlikte herhangi bir ekonomik kriz gibi durumda yoksulluk sınırının altına düşebilecek vatandaşlar için kırılganlığı azaltma yolunda önemli bir politikadır.

 

Aile Sigortası’nın yanı sıra son yıllarda tartışılmaya başlayan ‘Vatandaşlık Temel Geliri’  vatandaşların çalışma isteklerini yitirmeyecekleri bir şekilde her bireye herhangi bir sınırlama, ayrım olmadan temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri miktarda nakit ödeme yapılmasına dayanmakta. Devletin son yıllarda sosyal yardım ve sosyal hizmetlere yaklaşık 442milyar TL harcama yaptığını düşünecek olursak vatandaşlık temel geliri uygulaması pek de sıkıntılı görünmemekte.

 

Son olarak özellikle salgın sonrası süreçte tüm dünyada beklenen kitlesel işsizlik gibi sorunlar yoksulluğu daha da arttıracağa benziyor. Yeni yoksulluk kavramını doğuran  neoliberal politikalar karşısında ‘Sosyal Değerle Ekonomik Değeri Bir Araya Getiren Modeller’ yaratmak zorundayız. Bugün iklim değişikliğinden çevre kirliliğine, yoksulluktan ekonomik verimliliğe kadar birçok konuda en büyük faydayı yaratabilmek için sosyal değeri de önceleyen iş modelleri özellikle şirketler başta olmak üzere hükümetleri ve yerel yönetimleri ilgilendirmekte. Özellikle ülkemizde iştirakleri olan, sivil toplum kuruluşları olan ve en kolay şekilde bu kuruluşlarla iletişime geçebilen yerel yönetimlerin öncü olabileceği birçok çalışma alanı görülmekte. 

 

Başta belirttiğimiz gibi AKP iktidarı yıllardır yoksullar hanesine her gün yeni üyeler kattıktan sonra genişleyen bu yoksul kitleyi sosyal yardımlarla kendisine muhtaç hale getirme üzerine strateji kurdu. Halbuki sosyal yardım haktır diyen muhalefet bu çarkı kırarak daha iyisi için mücadele edebilir. 

 

Yoksulluğu yok edebilecek ve aslında sosyal yardımlardan daha iyi yöntemleri hayata geçirmek için bu salgın bir fırsat olabilir.

 

*CHP İBB Meclis üyesi ve CHP Meclis Grup Sekreteri

 

 

Öne Çıkanlar