Arkasız hırkasız bir şair: Hasan Hüseyin Korkmazgil
Tacim ÇİÇEK
olacak ne dedikse/olacak bütün bunlar
olacak güzel anam/tatlı bacım/kardeşim
'kısa çöp uzun çöpten hakkın alacak'
bu dünya kalmayacak/haramilere!
Şair Hasan Hüseyin'den söz etmek istiyorum.
"Güzel şiir kitapları yoktur, güzel şiirler vardır," yargısını yerle bir eden; neredeyse bütün şiir kitapları güzel olan o büyük şairden...
1927’de Sivas'ın Gürün ilçesinde doğan ve 26 Şubat 1984'de aramızdan ayrılan Hasan Hüseyin, 56 yıl onuruyla yaşadı ve yılmadı, kimsenin önünde de eğilmedi. Devrimci şiirimizin uzun soluklu, tok sesli, Kızılırmak gibi bereketli şairi kendini var eden toprakları ve bağrından çıktığı halkını hep sevdi. Bunlarla barışık yaşadı. Sözünü esirgemedi, haksızlık, baskı ve çok yüzlülük karşısında. O, halkının dilini, istemini, sevdasını, kavgasını içselleştirerek yine halkının diliyle kıvrak biçimde, yüksek sesle ulaşabildiği yer(ler)e iletti. Anadolu insanlarının yanında ve safında yer aldı. Bir şair taraf olmalıdır, damgalanıncaya kadar, söylemine uygun davrandı hep.
1948’de Adana Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra 1950’de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü de bitirip öğretmen oldu. Aradan altı ay geçmeden görevden alındı. O günün erki, onu siyasi gerekçelerden dolayı suçlu buldu. Hasan Hüseyin bütün dayatmalara, baskılara ve çekilen setlere karşın pes etmedi. Birçok işte çalıştı. Bir yandan da şiirini geliştirmeye özen gösterdi. Grev hakkının yasal temele oturtulma döneminde başlayan ilk Kavel grevini destekledi. Bu grevi desteklemekle kalmadı Hasan Hüseyin, 1963’te yayımlanan ilk şiir kitabına Kavel adını verdi. Yurt geneline yayılan grev dalgasıyla birlikte onun şiirleri alanlarda işçilerle, öğrencilerle, halkla buluştu, Grevcilere şiirleriyle katkıda bulunan Hasan Hüseyin, eyleminin ve görevinin bilincinde olarak her zaman söze Yunus Emre'nin Ben bir usanmaz ozanım/derdim vardır inilerim dizeleriyle başlıyordu. Bu iki dize bize onun şairlik ve şiir anlayışı hakkında derinlemesine bilgi verir.
Kavel ile edebiyatımıza yeni bir soluk getiren Hasan Hüseyin'in, 1964'de "Öhöööö!", 1965'te "Temmuz BiIdirisi", 1966'da "Kızılırmak" daha sonraları da, "Made in Turkey", "Bıyıklar Konuşuyor", "Kızılkuğu", "Ağlasun Ayşafağı", "Kelepçemin Karasında Bir Ak Güvercin", "Haziranda Ölmek Zor", "Bağdat Basra Yollarında", "Oğlak", "Acıyı Bal Eyledik", "Koçero Vatan Şiiri", "Acılara Tutunmak", "Filizkıran Fırtınası" gibi ünlü yapıtları yayımlandı… Hasan Hüseyin, belki de en çok değil, hep şiirle ilgilenmek isterdi, ama buna olanak yoktu. Geçimini sağlamak zorundaydı çoğu insan gibi. Bu yüzden şiirle uğraşmanın yanında gazetecilik yapıyordu. O bundan hoşnut değildi. İki kişi olduğunu, emekçi Hasan Hüseyin'in, şair Hasan Hüseyin'in gereksinimlerini karşılamak için çalışmak ve bu yüzden onun zamanından çalmak zorunda kaldığını söylerdi dostlarına. ‘Haziranda Ölmek Zor’ adlı kitabının girizgâhı olan ‘Eşikte Söyleşi’ yazısında da der ki: ‘Gerçekten de, bitmiş şiir, yâni kâğıda basılmış şiir, arenada kanlar içinde yatan boğa ve onun başında yapayalnız dikilip duran matador gibiyim. Oyun bitmiş, devinim bitmiş, döngü kapanmıştır. (…) …Ve boğuşulacak başka şiir ararım.’ Ona göre, şiirini oluşturan gerçeklikler arena, şiirler birer boğa ve o da onu alt edecek olan matadordur. İşte neredeyse uykuda bile şiiri düşünmüş olan bu güzel insan, ilk önce 30 Ocak 1967’de KIZILIRMAK isimli yapıtından dolayı tutuklandı. Komünizm propagandası gerekçesiyle Ankara Merkez Cezaevi'ne kapatıldı.
Bir oğlum olacak adı temmuz/uykusuz
Korkusuz/beter mi beter
ben beynimi satarak yaşıyorum./o benden proleter
bir oğlum olacak adı temmuz
karataşın göbeğinde aşk/karataşın göbeğinde barış
karataş çatladı çatlayacak
bende bitmeyen kavga/onda yeniden başlayacak
(Kızılırmak)
dediği için. Karakollarda, savcılıklarda, mahkemelerde üç ay kadar süründü. Sonunda beraat etti. Türkiye işçi Partisi'nden milletvekili adayı olarak Çorum'da bulundu. Ama milletvekili seçilemedi. Tekrar Ankara'ya döndü. Akis, Forum gibi dergilerde ve çeşitli gazetelerde çalıştı.
Bence şiir, bir sürekliliktir. Onu tanımların dar, tutucu, kısır kalıplan içine sokmaya çalışmak boşunadır. O, evrensel köprülerden geçe geçe, zaman zaman politik, ideolojik renklere bulaşa dolaşa, yürüyüp koşup uçup gider. Onu yakaladığımızı sandığımız yerde bir de bakarız ki bir kaç tüy, birkaç kabuk kalmış elimizde diyen Hasan Hüseyin, bana göre belki de şair tanımlamasını en çok hak eden birkaç şairimizden biridir.
O, uzun destansı şiirleriyle okurunun ilgisini ve beğenisini kazandı. Birçok kitabı arka arkaya basıldı. Yetinmedi, çocuklar için de yazdı: Eşeğin Gözyaşları, Aşıcı Baba, Ormanın Öcü, Ressamın Bıldırcınları, Becerikli Çocuğun Düşleri adlı kitapları, bunun kanıtı…
H. Hüseyin’in çok yönlü biri olduğunu biliyordum, ama resimle ilgilendiğini sekiz yıl önce 1 Haziran’da kaybettiğimiz Aydın Karahasan’ın Almanya’daki evinde eskizleri görünce öğrendim. Yazıştıklarını ve Hasan Hüseyin Almanya’ya her gittiğinde onda kaldığını da… (Umarım Nevin Karahasan, bu iki güzel insanın özel mektuplarını, başka bir yerde hiç örneği olmayan eskizleri Korkmazgil’in Şairler Evi’ne bağışlar. Böylece başkalarına da örnek olur. Şairin bir tür müzesi olan baba evi de varsıllaşır.)
Bu güzel kavga insanı için eşi Azime (Korkmazgil) ablanın, dostlarının, sevenlerinin onca çabasına karşın sonunda Gürün Kaymakamlığının girişimiyle çocukluğunun, ilk gençliğinin geçtiği ev Hasan Hüseyin Korkmazgil Şairler Evi oldu. Gürünlü şair Atilla İlhan, Ozan Şah Turna ve yerel şairlerin dörtlükleri de levhalar hâlinde Şairler Evi’nin bahçesinde sergilenmekte. Evin içinde onun kitapları, kendi yaptığı kara kalem resimlerinden birkaçı da var.
Hasan Hüseyin, yurdumuzda olup bitenlere dayanamadı sonunda. Beyin hastalığına yakalandı. Bir yıl boyunca hastane köşelerinde acı çekti. Acısını "bal eyledi." Hayat arkadaşına, dostlarına sezdirmedi bunu. Dostları ve okurları yalnız bırakmadı onu. Ama bunlar yeterli olmadı. Ve sonunda "içindeki topçu ateşi kesti." Ondan geriye kalan on beş şiir kitabı birer büyük barikat olarak, türkü türkü, şiir şiir güzelliklerin sevdasına güç oldu.
Bunlar kavgamızda ve hep yanımızda şimdi… Yalnızca egemen edebiyat çevreleri değil, onun kitaplarından para kazananlar, sağlığında çevresinden eksik olmayanlar, onu ışık görüp ona kelebek olanlar, şiirleri karşısında komplekse kapıldıklarından "ulaşamadığı ciğere pis diyen" kedicikler de ona tavır almış durumda; maalesef. O kendini bıraktıklarıyla savunuyor. Çünkü o halka mal olmuş büyük bir şair. Şiirleri, yazıları karşı duruşunun kanıtları… Onun şiirlerine, yazılarına her vakit dokunmalıyız. Onu unutturmamalıyız. Ölümünün üstünden otuz altı yıl geçti, ama şiirleriyle "Kızılırmak" gibi hep akacak ülkemizin coğrafyasından dünyanın şiir coğrafyasına. Şiirin, dilin ve kavganın ustası Hasan Hüseyin’i okumalı ve onun renkli, güçlü dünyasından kendi dünyamıza güzellikler aktarmalıyız. Çünkü o; yazdığı şiirlerle "Türkçe, şiir dili olamaz asla!" anlayışında olanların yüzüne dilin tokadını vurmakla kalmıyor, anı zamanda her sanatçının, şairin, öykücünün, romancının kullandığı dili zenginleştirmesi gerektiğini de gösteriyor diye düşünüyorum. Zaten edebiyatçıyı da edebiyatçı yapan bu yanıdır.
Onun çocuklar için yazdığı birçok şiirinden biri olan Erken Kalkmak adlı şiirini paylaşmak istiyor ve yıldızlar yoldaşı olsun diyorum.
beni dinlerseniz çocuklar/erken kalkın sabahları
güneşten önce bakın/kendi sokağınıza/bakın ve sıyırın
küçük ölümü sırtınızdan/açın pencerelerinizi gerinircesine
çarpın serin suya düşlerinizi/sütünüz varsa için
koklaşın saksılarda bekleşen çiçeklerle
ve dört nala girin günün kanatlı kapısından
altın renkli yaşama
inanın ki yorgunluk veriyor insana
tok serçelerle başlamak güne
hele dinmişse uğultusu şafak vaktinin
çiy uçmuşsa yeşillerden/hiçbir bereketi olmuyor günün
siz bakmayın benim böyleliğime
ben sizler için uykusuzum gecelerce
acılar çekiyorum ölümcül sayrılarla
duvarları yumrukluyorum suçsuz tutuklularla
ve bomboş ellerle dönüyorum gurbetten
bir de bir sevda var ki dostlar başına
sevda türküleriyle ölesiye sarhoşum
siz bakmayın benim böyleliğime
sabahları erken kalkın çocuklar
yaşayın o şafaksal aklığını sabahını
Bir de kavga var ki adı yaşamak
o kavgada yenilip düşmemenin yolu
ormanlarca uğultulu/sularca gürül gürül
durmak güneşe/o kavgadan vazgeçmeyin çocuklar
(Kandan Kına Yakılmaz)