Barcelona: Bir kulüpten daha fazlası
Yavuz ÖZCAN
Dünya futbolunun devi FCB (Futbol Club Barcelona) Katalonya Özerk Bölgesi’nin patentli dünyanın büyük markalarından birisi. Barcelona maçları kendi sahasındaysa Barcelona halkı -buna turistlerde dahil- stada akar. Yer bulamayanlarsa barlara, cafelere doluşuyor. Barcelona’nın her yanı tarih kokuyor. İç savaş sırasında göğüs göğüse çatışmaların yaşandığı her cadde, her sokak da neler olduğuna dair tabelalar yazılarak sokak ve cadde başlarına asılmış. Bu tabelaları okuyunca Barcelona tarihini de okumuş oluyorsunuz haliyle. Her Katalan için Barcelona Kulübü çok özel bir anlam ifade ediyor.
Katalan ekibi, son 10 sezonda 7. toplamda ise 25. La Liga şampiyonluğuna ulaştı. Barcelona karnaval yerine dönüşüyor bu şampiyonluklarda. Her galibiyet Katalanları sanki bir adım daha özgürlüğe yaklaştırıyor hissi yaşatıyor her bireyinde.
Katalonya, İspanya'nın güneydoğusunda yaklaşık 8 milyon nüfuslu bölge Avrupa'nın ‘en özerk’ bölgesi. Bugün ‘bağımsızlığın’ tartışıldığı bölge İspanya'dan ayrılsa doğrudan Avrupa Birliği üyesi olabilir. Aslında Katalonya bir bölgeden çok devlet havasında. Barça da Katalanlar için ulusal kimliğin ifadesi. Katalonya neyse Barcelona o... FCB'nin tarihi, Katalonya'nın son 100 yılına da ışık tutuyor. Bu tarih, FCB'nin ‘Bir kulüpten daha fazlası’ olduğunu gösteriyor.. Sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanların tam içinde... Camp Nou'da 100 bin kişi ile aynı havayı solurken bunu daha iyi anlıyorsunuz. Kimliklerin sadece ceplerde kaldığına tanık oluyorsunuz. Cant del Barça (Şanlı Barcelona-kulüp marşı) ile taraftar ayağa kalkar, her dilden bağırırken marş bir tek ses tonunda birleşir ortak bir değer olarak yerini bulur. Barça-Barça-Baaaarrççaa!.. FCB, sadece Katalonya'da değil dünyanın hemen her yerinde milyonlarca insanın sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel anlamda kendini ifade etmenin de adıdır. 2 bine yakın gönüllü derneği ile dünyada en fazla taraftar Barça’ya aittir. UNICEF'in yanında, yoksulların babası, kimsesiz çocukların anasıdır. Kurulduğu günden beri forma reklamı 10 yıl önceye kadar almayan FCB'nin sponsorları arasında THY ve Katar Vakfı da vardır.
YALNIZCA KATALANLARIN DEĞİL TÜM EZİLERNLERİN TAKIMI
Katalanlar'ın ulusal kimliği ve özgürlük meşalesi olan kulüp, muhaliflerin, anarşistlerin, işçilerin, devrimcilerin, ezilenlerin de manifestosudur! Başarılı-başarısız dönemler, güzellikler-acılar, ayağa kaldıran galibiyetler, uykusuz bırakan yenilgiler... Alcántara'dan Cruyff'a, Maradona'dan Messi'ye uzayan kaymayan yıldızlar topluluğudur. Miro'nun resmini çizdiği takımdır. Efsane oyuncu ve teknik adam Johan Cruyff, Barcelona ve Katalanlar için şöyle der: "Dünyanın her yerinde futbol izledim, oynadım ama Katalan halkının Barcelona'sının üstüne titrediği gibi bir sevgiyi görmedim." Cruyff'tan bir yıl önce takımın başında olan Bobby Robson'un sözleri ise dikkat çekicidir: Katalonya diye bir ülke var ve bu ülkenin ordusu Barcelona’dır. Fazla uzatmadan ‘tarih yazan’ bu takımın 114 yıl öncesine gidelim... İsviçreli genç bir futbolsever olan Hans Gamper (Katalanca Joan olarak değiştirilmiş), amcasını ziyarete geldiği Barcelona'yı çok sever. Yıl 1898'dir ve Gamper 22 yaşındadır. Zengin bir aileden olan Gamper, kısa sürede Katalanca öğrenir ve muhasebeciliğe başlar. Bu sırada Los Deportes (Spor) adlı bir dergi de çıkarır. İsviçre'nin Zürih Kulübü'nün kuruluşunda da yer alan Gamper, futbol aşkından hiç vazgeçmez. Zürih ve Basel'de oynadığı futbolu Barcelona'da da devam ettirmek ister. Bulduğu her ortamda futbol oynamaya devam eder. Ekim 1899'da dergisinde bir futbol kulübü kurmak istediği çağrısında bulunur. Bir ay sonra da çağrıya olumlu yanıt veren 11 kişiyle birlikte 29 Kasım 1899'da, Futbol Club Barcelona’yı kurar.
Kurucular arasında İngiliz, İsviçreli ve Katalanlar vardır. Gamper hem kurucu, hem yönetici, hem de oyuncudur. Kulübün ilk başkanı ise en yaşlı kurucu, zengin ve soylu bir İngiliz olan Walter Wild seçilir.
Kaptan olarak Barcelona forması ile çıktığı 51 maçta 120 gol atar. Ve bu genç adam ‘dünya yıldızı’ olacak bir takımın kuruluşuna öncülük ettiğini belki hayal bile etmemişti. Barça, 1900 sezonunda tarihinin ilk kupası olan Katalonya Kupası'nı kazandı. 1901'den 1908'e kadar altı başkan değiştiren Barça, çok zor bir dönemdeydi. Kulüp kapanma noktasına gelmişti. Bu sırada Gamper, Barça'yı yaşatmak için kolları sıvadı ve ilk kez başkanlık koltuğuna oturdu. Zaman zaman kısa dönemli kesintiler olsa da Gamper, 1925’e kadar Barça'nın başkanlığını yaptı. Kapı kapı dolaşıp kulübün üye sayısını artırdı. İş adamlarından para topladı ve 1909’da 6 bin kişilik Camp del Carrer Indústria stadını hizmete açtı. 1922'de üye sayısı 10 bine ulaşırken 20 bin kişilik Camp de Les Corts'u yaptırdı. Daha sonra stat kapasitesi 60 bin kişiye çıkarıldı.
Gamper, yeni teknik direktör ve oyuncu transferleri ile Barça'yı yeniden ayağa kaldırdı. Ayrıca kulüp tarihinin en golcü ve efsane futbolcu Paulino Alcántara'yı, efsane kaleci Ricardo Zamora'yı Barçalı yaptı. Alcántara, 1912'den 1927’ye kadar oynadığı 357 maçta tam 357 gol atarak rekor kırdı ve bu rekorun da hâlâ sahibi. 1. Dünya Savaşı'nın bölgeyi büyük ölçüde etkilemesine karşın Gamper'le Barça ilk parlak dönemini yaşadı.. 11 Katalonya şampiyonluğu, 6 İspanya Kupası ve Avrupa'nın ilk uluslararası kupası olan 4 Pyrenees kupası kazandı. Gamper'in başkanlık döneminin sonu ise siyasi müdahalelere önemli bir örnek olarak gösterilebilir.
14 Haziran 1925 günü Barça, Katalonya'nın amatör müzik gurubu Orfeo Català onuruna İngiliz donanmasına ait gemi personeliyle maç yapmak için sahadaydı. Ancak o zaman 2 yıl önce iktidarı ele geçirmiş olan diktatör Miguel Primo de Rivera, Katalonya'yı açıkça düşman ilan etmiş, dilini yasaklamıştı. Yaşamın her alanında büyük baskı vardı. Barcelona valisi de diktatör destekçisiydi. Maç öncesi İspanya ulusal marşı çalınmaya başlandı. Ancak stattı dolduran binlerce kişi ‘Yuh’ ve ‘Islık’ sesleriyle protesto etti. İngiltere ulusal marşı ise ayakta alkışlandı. Bunun üzerine diktatörün emriyle stat 3 ay kapatıldı.
Katalan milliyetçiliğini desteklemekle suçlanan Başkan Gamper, zorla istifa ettirildi ve mali baskı uygulandı. Artık Barça demek Katalonya demekti. Yaşadıklarının sonucunda depresyona girdiği söylenen Gamper, 30 Temmuz 1930 günü intihar etti. 1966’da Barcelona Başkanı Enric Llaudet, onun anısına Joan Gamper Kupası'nı başlattı. Gamper'in adı Camp Nou'a yakın bir caddeye de verildi. Bu, Barcelona'nın acılar ve sıkıntılarla dolu yıllarıydı. Ama Barça'nın ayakta kalması Katalonya'nın nefes almasıydı. Asıl acıların ve sıkıntıların yaşanacağı yıllar ise gerideydi. Gelmesi uzun sürmedi.
Şubat 1936'da yapılan seçimlerden cumhuriyetçi ve solcu partilerin ittifakının ‘Halk Cephesi’ zaferle çıkması çok kanlı bir iç savaşın da başlangıcı oldu. Başını Genelkurmay Başkanı Francisco Franco'nun çektiği faşist generaller 18 Temmuz 1936'da darbe yaptı. Bu 3 yıl sürecek İspanya İç Savaşı'nın ve 39 yıl sürecek faşist diktatörlüğün de başlangıcıydı. Katalanlar kadar kulüp için de zor yıllardı.
BAŞKANLARI FRANCO ASKERLERİNCE KURŞUNA DİZİLDİ
Bu sırada FC Barcelona'nın başında aynı zamanda Esqerra Republicana'nın da (Cumhuriyetçi Sol) lideri olan Josep Suñol vardı. Suñol, La Rambla (Bulvar) adlı haftalık derginin de sahibiydi. Katalanlar faşizme karşı her alanda direniyordu. Suñol ve partisi de faşistlere karşı savaşıyordu. Suñol, 6 Ağustos 1936 günü Madrid yakınlarında savaşan militan arkadaşlarını ziyarete gitmişti. Yanlışlıkla Franco'nun askerlerinin kontrolündeki bir bölgeye girdi. Suñol olduğu anlaşılınca hemen orada kurşuna dizildi. İngiliz yazar Phil Ball, İspanya futbolunu anlattığı kitabında bu olayı ‘iç savaşın başlangıcı’ sayar.
Suñol'un katledilmesi hem Katalonya hem de kulüp için büyük kayıptı. Ama Franco'ya karşı savaşan anarşist grupların birliği olan CNT (Ulusal Emek Konfederasyonu) kulübü yönetimsiz bırakmadı. 5 kişiden oluşan bir komite savaşın sona erdiği 1939'a kadar kulübü yönetti. 16 Mart 1938 gecesi Barcelona'nın bombalanması sırasında kulüp binası da yerle bir edildi. Yüzlerce kişi can verdi. Bu zorlu dönemde bile Barça, Katalonya ve Akdeniz lig şampiyonluklarını kazandı. Franco, iktidarı ele geçirmesinin ardından kendi isteği dışındaki her şeyi yasakladı. Faşizme direnen Katalonya'ya karşı kin besleyen Franco, katmerli baskı uygulamaya başladı. Önce dillerini ve bayraklarını yasakladı. Böyle bir ulus ve dil olmadığını öne sürüyordu. Oysa Katalanlar'ın tarihi İspanyollar'dan eskiydi...
Franco, FC Barcelona'nın başına kendine bağlı bir başkan atamıştı. Kulübün tüm faaliyetleri sıkı kontrol altına alındı. Mali kaynakları kesildi. Yabancı oyuncular sürgün edildi. Yabancı oyuncu transferi yasaklandı... Kısaca o yıllarda Barcelona'yı desteklemek, transfer olmak veya kulüp üyeliğine girmek diktatörlüğe muhalif olmanın adıydı. Franco, Barcelona'ya karşı Real Madrid'i açıktan destekledi. Ama önce Madrid'i cumhuriyetçilerden temizledi. O dönem Madrid’in başında olan Rafael Sánchez Guerra, tutuklanıp ağır işkenceler gördü. Böylece Barcelona anti-faşistlerin, Real Madrid ise faşist rejimin simgesi haline geldi. Barcelona-Real Madrid yani ‘El Clásico’ rekabeti bu kimliklerin ifadesidir.
FRANCO İSTEDİ MAÇ 11-1 BİTTİ
13 Haziran 1943'te Madrid'deki Chamartin Stadı'nda Real Madrid ile Barcelona arasında İspanya Kral Kupası yarı final rövanşı oynanacaktı. İlk maçı Barcelona 3-0 kazanmıştı. Barcelona’nın soyunma odasına Franco'nun generalleri girdi. Teknik direktör ve futbolculara silah doğrultup maçı kaybetmelerini aksi takdirde hepsini öldüreceklerini söylediler. Hakemler de Barçalı futbolcuları maçı kaybetmeleri konusunda uyardılar. Tehdit ve hakemlerin kasti kararları sonucu Real Madrid maçı 11-1 kazandı. Bu El Clásico'nun en farklı sonucu olarak tarihe geçti. Savaş yıllar bitmişti ama diktatörlüğün Barcelona'ya yönelik ağır baskıları sürüyordu ve gidişat oldukça kötüydü. Buna bir çözüm bulmak gerekiyordu. Kulüp muhasebecisi Agustí Montal i Galobart, kulübün atamayla yönetilmesine son vermek için seçim önerdi. Öneri kabul gördü ve atamayla gelen başkan istifa etti. Aday olan Montal, 20 Eylül 1946’da başkan seçildi. Bu Barça için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Takım yeniden canlanmaya başladı ve üst üste lig şampiyonlukları geldi. Montal'ın 6 yıl süren başkanlığı döneminde Camp Nou'un yapılmasının ilk adımları da atıldı. Avrupa'nın 120 bin kişilik en büyük stadı Camp Nou (yeni saha) 24 Eylül 1957'de açıldığında tıklım tıklım doldu. Her alanda baskı gören Katalanlar statta dillerini konuşabiliyor, bayraklarını açabiliyordu. Direnişin yeni merkezi orasıydı.
Görevi 2010'da devralan Başkan Sandro Rosell dönemi de bugüne kadar başarılı geçti. Kulüp, bir kez FIFA Dünya Kulüpler Kupası, bir kez Şampiyonlar Ligi Şampiyonu, bir kez Avrupa Süper Kupası, bir kez İspanya Kupası, iki kez İspanya Süper Kupası, bir kez Lig Şampiyonu oldu. Takımın sahaya çıkan 11 kişilik kadrosundaki 7 oyuncusu Katalan.. Víctor Valdés, Carles Puyol, Xavier ‘Xavi’ Hernandez, Andrés Iniesta, Gerard Piqué, Francesc ‘Cesc’ Fàbregas ve Sergio Busquets'ten oluşan kadro İspanya ve Katalonya milli takımlarının oyuncuları. Barcelona uluslararası başarılar elde ederken aynı oyuncuların katkılarıyla İspanya Milli Takımı da hem dünya (2010), hem de Avrupa Şampiyonu (2008 ve 2012) oldu. Başarıdan başarıya koşan bir kulüpten beklentiler hep ‘daha fazlası’ olduğu içindir sanırım her yenilgi savaşta düşmüş bir cephe gibi algılanıyor. Hele kaybedilmiş ‘El Clasico’ maçları kaybedilmiş bir savaş sanki. En son izlediğim ve Barcelona'nın 3-1 yenildiği Real Madrid maçından sonra şehrin sokakları bile hüzünlüydü. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. "Yüzünden düşen bin parça olur" sözünün karşılığını hemen herkesin yüzünde görmek mümkündü.
JOHAN CRUYFF DÖNEMİ
1968'de Başkan seçilen Nercis de Carreras, Barcelona'nın sloganını belirledi: Més que un club (Bir kulüpten daha fazlası) 1969'da Başkan seçilen Agustí Montla i Costa, babası Agustí Montal i Galobart'ın izinden giderek gelişen Barcelona'yı güçlendirmek için kolları sıvadı. Yabancı oyuncu yasağına karşı kampanya başlattı. 1973'te kampanya sonuç verdi ve Barcelona'ya yeni bir yön verecek oyuncu transfer edildi: Johan Cruyff.. Cruyff, faşist diktatörlüğe karşı tavır almış bir futbolcudur.
Real Madrid transferini de bu nedenle geri çevirdiği söylenir. Yüzyılın en iyi Avrupalı oyuncusu olarak gösterilen ‘Sarı fare’ lakaplı Cruyff'un gelmesiyle birlikte Barcelona 14 yıl aradan sonra lig şampiyonu oldu. En önemlisi de 17 Şubat 1974'te Real Madrid'i, Madrid'te 5-0 yendi. Katalonya cephede kaybettiğini sahada kazanmıştı. Katalanlar'a göre, Madrid'in yenilmesi, 20 Aralık 1973'te ETA militanlarınca öldürülen Franco'nun sağ kolu ve ‘Başbakan’ı Amiral Carrero Blanco olayından daha önemliydi. Hatta bazılarına göre, İspanya'ya demokrasinin gelmesinde bu sonucun büyük payı var. 1975 yılında Franco'nun ölmesiyle İspanya cumhuriyete geri döndü ve tüm İspanya'da olduğu gibi Katalanlar da rahat bir nefes almaya başladı. 1988'de Cruyff yeniden Barcelona'ya gelerek teknik direktör oldu. Bu adım, kulübün en iyi dönemini başlattı. Altyapıya verdiği önem geleceğin yıldızlarını yarattı. Getirdiği futbol anlayışıyla takım başarıdan başarıya koştu. Daha sonra gelen yönetim ve teknik direktörler oluşan bu havayla yoluna bu güne kadar devam ediyor...